metrika yandex
  • $32.09
  • 34.39
  • GA17570

Biz Buyuz Kardeşim

MEHMET ALİ ÖNER
13.02.2022

Bireysel olarak insan hakları merkezli çalışmalar ve medeniyet eksenli okumalar yaptığımız orta yaş zamanlarındaydık.

Ömer Karaoğlu İslamcılık ölmedi ve biz hala İslamcıyız diye konuştuğu bir söyleşide henüz  “Biz buyuz kardeşim “ dememişti. 2013 sonlarıydı,

Yılmaz Müdür (Mahallemizin delisi ) “Mehmet Ali , İncilipınar’da epey Afganistanlı mülteci var, senin haberin yok mu?” dediğinde bir an dondum kaldım. Uzun zamandır Denizli’de bulunan Celil ile tanıştırdı. Celil, masum, halim selim bir gençti. Yeni gelenlere ön ayak olup, onlara tercümanlık yapan, bizimle ve diğer sivil toplum gönüllüleri ile irtibata geçip acil sorunları çözmeye çalışan ve mülteci sıfatını kazanamamış “Geçici koruma” veya “Uluslararası Korumaya tabi” statüsünde “yabancı” olarak burada yaşayan biriydi. Ki, ülkemizdeki yabancıların/göçmenlerin kahir ekseriyetinin durumu bu veya buna yakın statüdedir.        

Celil bir arkadaşıyla bekar odasında kalıyordu. O ramazan gönlü geniş bir genç avukatla onlara iftara gitmiştik. Ömrümde yaptığım en güzel iftarlardan biriydi. İki muhacir, gerçekten mazlum ve mağdurla birlikte o iftarı yaparak muhacirlerin genel sorunlarını ve Afganistan’ı konuştuk. O günkü sohbetimizi başka bilgilerle de donatıp, Ankara’ya rapor olarak da ilettik.

İlerleyen zamanlarda Celil vasıtasıyla onlarca muhacir/misafirle görüştük, onları evlerinde ziyaret edip, dertlerini dinledik, mevlidlerine katıldık. Bizim Özbek pilavı dediğimiz onların “Türkmen Pilavı” dediği güzel yemeklerinden yedik. Çocukları sevdik, bir kısmı yetim olan çocukları..

Çevremiz geniş olduğu için o vakitler yeni gelen birine, aileye en fazla birkaç saatte ev buluyorduk, ardında hemen eşyalarını düzüyorduk. Birkaç gün içinde de iş ayarlayabiliyorduk.

Hukuki sorunlar yaşıyordu birçoğu, bulunması gereken vilayette bulunmadığı veya sürekli atmaları gereken imzalar nedeniyle. Henüz Göç İdaresi Kurumu oluşmamıştı o zaman. İşler Emniyette hallediliyordu. Birinin yakını Kırklareli’de Geri gönderme merkezinde deport edilmekle karşı karşıya imiş. İstanbul’dan bir hukukçudan görüş alıp, ilgilisine dilekçeyi ulaştırdık. O kardeşimiz deport edilmedi. Bu ilk yaptığım hukuki bir yardımdı ve sonuç beni hem mutlu etti hem heyecanlandırdı. Tanımadığın, görmediğin birine uzaktan, birikimin ve mesleğinin sayesinde yorulmadan yardım edebilmek hoş bir duyduydu.

İlerleyen zamanlarda, 2013 sonunda Denizli’de birkaç güzel insanla “Medeniyad ve İnsani Yardım Derneği” kurduk. Denizli’deki sivil tolum kuruluşlarını bir araya getirdik. DGTP ismiyle platform kurduk. Bizim dernek; yetim ve muhacir ağırlıklı çalışsa da, Afrika, Afganistan, Suriye vb yerlerdeki mazlumlara el uzatıyordu. Bu arada, Denizli’ye epeyce Suriyeli mülteci geliyordu. Onlarla çoğu zaman tek tek ilgileniyor, ev ve iş sorunlarını çözüyorduk. 2013/14 yıllarında mültecilerin kamu hizmetlerinden, (hastane vb. hizmetler) faydalanması zor oluyordu. Ama biz bu zorlukları kamu kurumlarındaki şahıs münasebetlerimizle çözüyorduk. Suriyelilerle ilk karşılaşmamızda yaşlı bir amcanın kalp hastalığı ve tedavisini ilaçlarını da alarak hallettik. Bir akşam Suriyeli Muhammed aradı, ben Arapça bilmiyorum O Türkçe bilmiyor. Biraz bekle dedim O’na , İlahiyat’dan bir hocayı aradım başka telefondan ve Suriyeli Muhammedle onun telefonunu mikrofon açarak yan yana getirdim, hoca bana tercüme ediyordu anında, eşinin doğum yapacağını anladık ve hemen bir arabaya atlayıp Muhammedi ve eşini hastaneye yetiştirdik. Sağlıklı şekilde bir kız çocuğu teşrif etti dünyaya. Muhammed, o   mutlulukla içimizden birilerinin annesinin adını koydu kızına. (Daha sonra sığınmacıların tedavi olmalarını sağlayan Başbakanlık genelgesi ihdas oldu ve hastanelere daha rahat müracaat edilmeye başlandı)

Suriyeli mazlumların çalıştığını işyerlerinde parasını alamayanlar oluyordu, derhal müdahale edip ya parasını almasını sağlıyorduk, ya da işini değiştiriyorduk. Bir gün genç bir kız Arapça bilen bir hocamızla (Kendisi şimdi İstanbul’da, Allah selamet versin, mazlum dostudur.) ofise geldiler, kız lokantada çalışıyormuş, sorunlarını dinledim. Halep’de Edebiyat Fakültesinde okuyormuş, buraya gelmeden önce. Lokantadan hemen çıkmasını söyledim, tercüman hocamız vasıtasıyla. Çünkü eziyet ediyorlardı; bulaşık yıkatarak vs. Sonra üniversitede okuması için gerekli girişimlerde bulunduk. Kızımızı o eziyetten kurtardık.

Bütün bunları ve anlatamadıklarımızı, elbette güzel insanlardan oluşan derneğimiz ve gönüllülerimizle yapıyorduk. Mülteciler şehrin kenar mahallelerinde ikamet ediyordu, genellikle. Ve bizim o mahallelerde yeterince işin uzmanı ve becerikli gönüllülerimiz vardı. Kaldı ki, yakın vilayetlerde sorun çözücü dostlarımız da vardı. Bu işlerde insan unsuru her şeyin üstünde.

Anlatmaya çalıştığımız şeyler dernek faaliyetinden bir tık öte şeyler. (ki, derneğimizle ilgili faaliyetlerin çok azı medyada yer alır, gücümüzü aşan şeylere yetişemeyiz endişemiz sebebiyle.)

Antakya’da , sizden iyi olmasın Ahmet Hamdi ve Ali hocamızla irtibata geçtik. Hocalarım, orada durumlar nasıl dedim, cevap; “Mehmet Ali durum berbat, her gün yüzlerce Suriyeli geliyor, yetişemiyoruz, bazen otogarda, soğukta sabahlıyorlar ve canımız acıyor” dediler. Arkadaşlara, oraya bir el atalım dedim.

Medeniyad’ın Antakya Şubesi gibi Ahmet Hamdi ve Ali hocalarımız maşallahları var..

Elimizden geldiğince, gücümüz yettiğince hizmet muhacirlere yardımcı olmaya çalışıyoruz..

A.Hamdi bir akşam telefon açtı: “Bir hastamız var, acil para lazım” (İnanın çok cüz’i bir miktar) derhal tedarik edip gönderdik. Hasta doğum yapmış, bu sefer oğlumuz olmuş! A.Hamdi, müjde bir torumuz oldu, dedi ve adını senin adını koyacağız. Sakın dedim, öyle yapmayın. Sıradan bir yardım faaliyetinde böyle yaparsak halimiz ne olur? (Ki bizden bin kat daha ve ustaca bu işleri yapanları iyi biliyoruz) A.Hamdi, valla ben karışmam aile öyle istiyor, dedi. Yine olmaz dedim. Hocam, benden habersiz ikimizin adını birlikte koydular, ses etme dedi, ben de kabul etmek durumunda kaldım. Suriyeli Ahmet Ali isimli bir torunumuz var, bugüne bugün..

……

Denizli’de de başka yerlerde olduğu gibi ama çok az sığınmacılara karşı ufak tefek gürültü çıkaranlar oldu.

Şehir merkezinde topluca gezmeleri, bir çoğunun yaralama, uyuşturucu ile anılması, şehir ahalisini rahatsız etmiş ve  bundan muzdarip olduklarını bir şekilde dile getirdiler. Burada en çok tepki çekenler İranlılar. Onların çoğu ekonomik olarak iyi durumda biliniyor ve BM’nin koruması altındalar. Özel korumaya muhatap oldukları açık. Halk tabiriyle torpilliler. Bu durum onlara karşı bir parça soğuk davranılmasını sağlıyor. Ancak, şehirde en rahat onlar.

Afganistanlılardan tanıdığım ailelerin çoğu Türkmen. Mevlidleri, duaları, yemekleri, günlük hayattaki yapıp ettikleri gerçekten bize çok benziyor ve bu yüzden uyum sorunları çok az. Suriyeliler, (sanırım her an dönebileceklermiş gibi) yemeklerinden tutun da çalışma şekillerine kadar, giyimlerinden konuşmalarına kadar henüz kendi bildikleri usul ve şekilden kopmadılar.

Dünyada mülteci psikolojisine en iyi misal onlardır sanırım. Mazlum, çekingen, mahcup ve fakat bir o kadar da ihtiram sahibiler. Evlerine gittiklerinde sizi, kendi çaylarından ikram etmeden bırakmıyorlar. Ki, ikramı bir şekilde nedenli veya nedensiz kabul etmediğinizde çok üzülüyorlar, başlarını öne eğiyorlar, ağlamaklı vaziyette. Neredeyse ben de bir akşam ikramı geri çevirecektim, acelem olduğu için, yüzlerindeki o mazlum çöküşü görür görmez, döndüm geri, mindere oturdum ve çaylarını içtim. Öyle mutlu oldular ki, anlatamam.

Evlerine gittiğimizde buzdolaplarına açıktan bakmamız uygun değil elbet. Kaba bir davranış. Biz de bunu uygun yaşta çocuklarla, sanki yaramazlık yaparak buzdolabına çocuk bakmış gibi bir yöntemle baktırarak hallediyorduk. O evden ayrılınca sessizce o dolapları doldurmak nasip oluyordu.

Hiperaktif bir Hüseyin’imiz vardı, Suriyeli. Haseki’den. 2014 de gelmiş galiba, lise mezunu. Bir resmi, fotoğrafı gördüğünde anında onu resmedilebiliyordu. Bir türküyü anında ezberleyebiliyordu. Baktım Türkçesi de şahane. Dedim O’na bu kadar kısa zamanda Türkçeyi nasıl kotardın, hem de aksanlı şekilde. Abi biz Osmanlıyız ve sanırım benim dedem Türk, dedi. Aslında mülteci karşıtı yobazların dinlemesi gereken binlerce hikaye var bu topraklarda. Ama kalpleri kararmış olanlara yapacağımız pek bir şey de yok. Hüseyin’le şiir geceleri düzenledik, bir kafede para kazanacak şekilde resim yapması için köşe ayarladık. O’nu okuması için üniversitenin edebiyat bölümüne kaydettirdik. Ama olmadı, gözü Avrupa’daydı ve benden habersiz gitmiş Avrupa’ya. Üzüldüm, O’na kızdım, çemkirdim. Burada rahat edebilirdi, çünkü bir ara Başbakanla bile tanıştırdık O’nu. Kısmet işte, şimdi, uzaklarda ve Baba bile olmuş. İrtibatı kesmek yok, bildiğimiz ve ulaşabildiğimiz her misafirle..

Ailesi memleketinde kalmıştı, kardeşi Muhammed ile de görüşüyoruz, inşallah O’nu da buralarda misafir ederiz.

Bunları anlatırken, Denizli’de pek görmesem de aklım ve vicdanım hep Doğu Türkistanlı ve Çeçen kardeşlerimizde olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. 90’lı yıllarda Çeçen ve Boşnak kardeşlerimizle ilgili çalışmalarımız olmuştu, epey de verimli geçmişti.

Göç ve göçmenlerle ilişkilerimiz bu kadar değil elbette. İlgili mevzuatları, gelişmeleri, panel ve konferansları iyi bir şekilde takip ediyoruz. Onlara dair sosyo-ekonomik verileri, raporları izliyoruz. Bu konuda, Sakarya Üniversitesinden Yusuf Adıgüzel hocamızı anmadan geçmeyeceğim.

Son olarak şahsi bir görüşümü belirtmek isterim: Medeniyet en çok göçlerle, insan hareketleriyle (bazen bu devşirme şeklinde olur) zuhur eder.

Yerlilerin kurdukları veya sebep oldukları medeniyeti ben pek hatırlamıyorum.

İşin doğası gereği kültürel iletişim ve sosyal, ekonomik girişler olmaktadır. Çok konuşulan Suriyeliler (kıymetleri ilerde daha iyi anlaşılacaktır) ülkemiz için kazançtır.

Hem Allah’ın rızasına, lütfuna ve keremine muhatap olmak bakımından, hem de göçün doğası gereği katkılarından dolayı onlara müteşekkir olacağımızı adım gibi hissediyorum.

Not: Bu yazı aynı zamanda www.hikmetakademisi.com'da pdf olarak yayınlanmıştır

Yorum Ekle
Yorumlar (3)
mehmet ali öner | 16.02.2022 15:03
ali koyuncu, bir insanın sizin gibi dostları varken sırtı yere gelmez, her yerde, her konuda..
Ali Koyuncu | 14.02.2022 20:25
Sen ve emsallerin var oldukça insanlığa olan inancım hiç zayıflamayacak Rabbim Mehmet Alileri ve Ahmet Alileri bereketlendirsin Rabbim senden razı olsun güzel insan
Ali kardeş | 14.02.2022 11:54
Allah razı olsun.