metrika yandex
  • $32.3
  • 34.78
  • GA17500

Dinin Seni Nasıl Bir İnsan Yaptı?

AYTEN DURMUŞ
05.10.2022

 

İpek Arslan, otuz yıldır ülkemizdeki farklı sağlık kuruluşlarında çalışmış bir doktordur. Onun yaşadığı değişim sürecini kendisiyle konuştuk. Bize anlattıklarını önce kaydedip sonra yazıya döktük; kendisinden teyit aldıktan sonra da bu yazıyı yayımlamaya karar verdik.

- İpek Hanım, gayrimüslimlerin Müslüman oluş sürecini anlattıkları bazı programlar vardır, bunlar çok da ilgi çeker. Benim ilgimi ise daha çok bizim toplumumuzdaki Müslümanların Müslüman oluş öyküleri çekmektedir. Daha önceden bize, şu andaki inançlarınıza göre farklı bir ortamda yetiştiğinizden, kendinizle ilgili kararları belli bir süreç sonucunda aldığınızdan söz etmiştiniz. Bize anlatır mısınız siz nasıl bir değişim süreci yaşadınız, tam olarak nasıl ve ne zaman Müslüman oldunuz?

- Uzun bir süreçti, tam olarak bilmiyorum. Deist ve ateist olduğumu sandığım zamanlar da oldu. Hayatımı yönlendirmek noktasında pek kimsenin belirgin bir etkisi olmadı. Galiba kitaplar daha fazla etkili oldu.

- Bu durum artıya mı, eksiye mi neden oldu?

- Hani vardır ya bazı insanların hayatında, önemli ve büyük kişilerle tanışmanın, onların sohbetinde bulunmanın oluşturduğu farklı bir hava, işte ben eski yıllarda, benim hayatımda böyle insanlar olmamasını büyük bir eksiklik olarak görürdüm. Sonra Allah’ın bu takdirinin gerisinde bana yapılmış sayısız iyilikler olduğunu yaşayarak anladım. Ben daha çok kitaplarla birlikte yürüdüm hayatı. Bu da beni, çok erken bir vakitte din adına söylenen, sunulan pek çok konunun dinle hiç alakası olmadığını anlama noktasına getirdi. Bu yüzden bugün anlıyorum ki din adına öne düşenlerin ya da düşürülenlerin çoğunu bugünkü kadar tanıyarak karar alacak olsaydım, Müslüman olmazdım. Benim hayatım, kararlarım ve yaşadığım süreç kesinlikle daha farklı olurdu. Bu yüzden, değişim sürecimi Müslüman olduğu iddiasında olan insanlar yerine, kitaplarla yürümenin benim için Allah’ın yardımı olduğunu düşünüyorum. ‘Kaçın bu Müslümanlardan sığının İslam’a’ (İkbal) sözü benim hayatımda kendiliğinden yaşandı.

- Evet, ben biraz daha özele girmek istiyorum. Sizin süreciniz nasıl oldu?

- Benim hayatımdaki üç durum, üç dönüm noktasına neden oldu. Birincisi şöyle: Ben küçük bir çocukken eve yakın kendi işyerinde çalışan dedeme sürahiyle su ve yemek götürürdüm evden. Onun yanına varınca önce biraz su içer, sonra suyu bana azar azar döktürerek abdest alırdı. Sıra ayağını yıkamaya gelince testiyi elimden alır, kendi dökerek ayağını yıkardı. Ben her seferinde ‘Dökerim dede yıka’ dediğim halde bu durum hiç değişmedi. Sonra da başındaki (yasal olarak giymek zorunda olduğu) şapkanın yönünü tersine çevirir, namaz kılardı. Ben, dedem öldükten sonra yıllar boyunca namaz kılan başka kimse görmedim. Hayatımdaki ilk kırılmayı ben fark etmeden dedem işte böyle oluşturmuş. Osmanlı Türkçesini ve matematiği, dedeme, Osmanlı devletimiz döneminde Yemen savaşından hasta dönüp altı ay sonra ölen babası öğretmiş ölmeden önce. Latin alfabesini de askerde öğretmişler, ikisiyle de okur-yazar ama hesap-kitabı babasından öğrendiği şekilde yapardı. Okumayı severdi, onu bazı akşamlar, kitap okurken de hatırlıyorum. Herkes doğruluğunu bilir ve benzer birinden söz ederken ‘Sakallı Amca gibi dosdoğru biri’ derlerdi. Ne kadar güzel değil mi, bir kişinin güzel niteliğinin kendisiyle kıyas yapılacak kadar onunla aynılaşması. Bende kalan izi, dosdoğru ve tertemiz bir kişiydi, hepsi bu. 

İkinci kırılma ise şöyle: Okumayı severdim. Çevredeki herkesin evinde hangi kitap varsa okudum, belki de o yıllarda yapacak başka bir şey olmadığından. Ama yaşıtlarımdan biraz farklı olduğumu bugün daha iyi anlıyorum. Okuyacak kitap kalmayınca bir arkadaşımla birlikte kütüphaneye üye olduk. Memur bana haftada iki kitap vermeyince arkadaşımın kartını da hep ben kullandım. Her cuma günü okul çıkışında eve gitmeden, okuduğum iki kitabı götürüp yerine yeni iki kitap alarak kütüphanede kendime göre ne bulursam okumaya başladım. Bu yüzden pek çok konuda yaşıtlarıma göre daha erken görüş ve düşünce sahibi olmaya başladığımı düşünüyorum. Şiiri de severdim. Bulabildiğim her şiir kitabını da okumaya başladım o yıllarda. Tabi kütüphanede pek fazla şiir kitabı da yoktu. Bir program yapacaktık, bana da bir görev verdiler. İlk defa o programın provaları sırasında duyduğum bir şiir vardı. İki dizesi beni o kadar etkiledi ki anında ezberlediğimi bugün bile hatırlıyorum. ‘Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya/ Yüz üstü çok süründün ayağa kalk Sakarya!’ Şiiri provalar sırasında dinleyerek ezberledim. Allah’ım bu nasıl bir şiirdi! Şairi öğrendim, kitabını aldım ve daha lise eğitimim bitmeden kitaptaki tüm şiirleri ezberledim denilebilir. Hayatımdaki ikinci kırılmayı, işte bu şiir ve şairi oluşturdu. Onun hakkında söylenen bazı şeyleri ben de biliyorum ama bu durum, benim gerçeğimi değiştirmez. Bu büyük şair, ben üniversite öğrencisi iken vefat etti. Ben kendisiyle tanışmak imkânı bulamadan vefat etti diye çok üzüldüm. 

Üçüncü kırılmaya gelince onu da yine bir edebiyatçı şair olan Goethe yaptı. Onun hayatını, hastane sürecini, sonraki yıllarını okumuştum. Goethe’nin Kur’an’ı Almanca, ardından Latince sonra da tam anlamıyla anlamak için Arapça öğrenip Arapça okuması beni çok etkiledi. Bana Kur’an’ı okuma ve anlama sürecimde rehberlik etti. Böyle bir iradeye saygı duyarak tüm eserlerini okumaya başladım. Doğu-Batı Divanı’nı okurken sanatının gücüne, ulaştığı sonuçların benim gönül dünyama bu kadar yakın olmasına inanamayarak hayranlık duydum. Bu divanda Goethe ‘Çılgınlıktır, herkesin her hususta / Kendi özel görüşünü övmesi! / Mademki İslam, Allah’a teslim olmak anlamındadır / Öyleyse hepimiz İslam’da yaşayıp, İslam’da ölmekteyiz!’ diyor ve yine bu kitabında Hıristiyanlığın temeli olan ‘üçlemeyi/teslisi’ açıkça reddediyordu. Bu büyük beynin satırları karşısında, ben yeni kırılmalar yaşadım. Tabi her kırılma hayat yolumu yeniden yönlendiren dönüm noktalarına sebep oldu. Benzer hayranlığı daha sonra Roger Garaudy, Bertrand Russell, Aliya İzzetbegoviç ve Fatma Aliye Hanım için de duydum. Ancak bunların eserlerini, hayatıma az çok bir yön verebildiğim daha sonraki yıllarda okuduğum için bende bir kırılmadan çok sevgiye, saygıya, kararlılığa neden oldu.   

- Yani bilinçli bir şekilde İslam’ı tercih edip Müslüman olmanızda hiçbir din bilgini mesela ilahiyat eğitimi alanlar falan etkili olmadı mı?

- Hayır, ben ne bir din görevlisinden ne de ilahiyat eğitim almış birisinden etkilendim.

- Neden, kimse mi yoktu?

- Esasında sorun, etkileneceğim bilgi ve birikime sahip kimse olup olmaması değil, ‘yaşam tarzı’, insanın kendi bilgi ve birikimine değer verip vermemesi idi. Ben Müslüman olduğu iddiasında olarak din eğitimi almış, resmi ve gayrı resmi olarak kendilerinde İslam’ı anlatıp öğretme sorumluluğu olduğunu düşünenlerden tanıdıklarıma ve kitaplarını okuduklarıma şöyle bakmışımdır: ‘İnandıklarını söyledikleri din, bu kişileri hangi hale getirmiş, onları iyi bir insan yapabilmiş mi? Öğrendikleri bilgiler onların insanlığını, tevazuunu, erdemini artırmış mı? İnançları, karşılığını yalnız Allah’tan bekledikleri ve adanarak uğrunda yaşadıkları bir değerler bütünü, bir dava olmuş mu? Yoksa insanlar, kendilerini iyi bir insan yapamayan bir inanç sistemini, başkalarına öğretmeye mi çalışıyorlardı? Öğrendikleri bilgiler bu kimselerin saldırganlığını, kibrini, ukalalığını, geçimsizliğini mi artırıyordu? İnançları onların, yaptıklarının karşılığını insanlardan bekledikleri, maaş almalarını ve farklı yollarla daha çok para kazanmalarını sağlayan bir geçim yolu mu olmuştu?’ İkincisinin çoğunluk olması, İslam’ın ve benim gibi İslam’ı sonradan öğrenenlerin bahtsızlığı olmuştur.

- Değerlendirmeniz gereken husus ‘din’ olmalı değil miydi; siz, ‘din adına konuşanları’ değerlendirdiğinizi söylüyorsunuz.

- Evet, doğru söylüyorsunuz çünkü ben uzun dönem ‘En iyi Müslümanlar, dini en iyi bilen ve insanlara öğretenlerdir’ sanıyordum.

- Şimdi nasıl düşünüyorsunuz?

- Şimdi öyle düşünmüyorum. Her kişi kendisine bakabilir, yıllar onu daha iyi, daha olgun bir insan yapmış mı? Yapmışsa demek ki kendi süreci onun hayrına olmuş. Ama yapmamışsa, kişi kibirli, huysuz, saldırgan biri haline gelmişse, inandığını söylediği Kur’an onun için yalnızca bir kariyer kitabı olmuşsa, kendisini başkalarının dini konumu hakkında karar verebilecek şekilde dinin sahibi sanıyorsa bu durumda konuyu tartışmanın hiç gereği yok, bu süreç onun için şer olmuştur. Bir de bu alanda çalışanların önemli bir kısmı, başkalarının yıllar süren emeklerini bilmediklerinden, kendi emeklerini gözlerinde büyüterek kimseleri beğenmeyen bir edaya bürünebiliyorlar. Bu duruma gelen kişinin bataklıkta debelenen biri olmaya başladığını söyleyebiliriz. Bataklıkta debelenmek kişiye ne getirir? Kişinin farkına varmadığı bir çöküş! Ayrıca İslam adına ‘Allah ne diyor?’ sorusuyla hareket etmek yerine, neredeyse her konuda yüzyıllar içerisinde ortaya çıkmış farklı ve zıt görüşleri ‘Allah katında tek din İslam’dır’ ayeti içine sokuşturup anlatmak, doğru bir yaklaşım değildir. Vahiy sonrası süreçteki siyasal sorunların etkisiyle oluşan bu sorunlu birikim ve yine siyasal nedenlerle yapılan Kur’an’a aykırı yorum ve eylemler, ‘İslam’ ve ‘İslam Tarihi’ olarak öğretiliyor; oysa bunlar Müslümanların ilgili konulardaki görüşleri ve Müslümanların tarihidir. 

- Sizin süreciniz nasıldı?

- Ben bazı değişim ve dönüşümlerden sonra İslam’la doğrudan veya dolaylı ilgisi olan büyük kısmı tercüme kitapları okuyarak düşünce dünyamı zenginleştirmeye çalıştım. Ancak okuduklarımın çoğu bende sürekli büyüyen soru işaretlerine ve daha ciddi sorgulamalara neden oldu. Hatta Goethe’nin alıntıladığımız dizesinde söylediği gibi ‘Herkesin her hususta kendi görüşünü övmesi’ durumunun, insanların mensup oldukları dini gruplar, bireysel istekleri, yaşam tarzları, gelenekleri ve milletleri bağlamında, korkunç oranda olduğunu fark ettim. Bu düşünce, görüş ve yönelişlerin hepsi İslam olarak anlatılmış. Ancak bunların çoğunun İslam’ın geniş dairesinin daralmasına, içinden çıkılmaz sorunlara, yolu kaybettiren çıkmazlara, vahye zıt uygulamalara neden olduğunu da yıllar içerisinde anladım.

- Örnek verir misiniz?

- Mesela: ‘İslam nedir?’ sorusunun tüm gruplara göre değişen cevapları var, bu doğru bir durum mu? Bu farklılıktan hareketle ‘Müslüman kimdir? Kâfir kimdir?’ sorularının cevapları da herkese göre değişebiliyor. Yani bir kişi, bir gruba göre Müslümanken bir başka gruba göre fasık, dinsiz, münafık, kâfir olabiliyor. Bunun yanlışlığı ortada değil mi? 

- Şu anda ne durumdasınız?

- Şu anda kendimi çoğu zaman geçmek zorunda olduğum koca bir okyanusun ortasında gibi hissediyorum ama ne yüzme biliyorum ne de gemim var! Ancak kendi adıma yanlışı anladım.

 - Neydi yanlış olan?

- Ben doğru soruları açık bir şekilde kendime sormadan ve aldığım cevapları doğru şekilde değerlendirmeden sürecimi devam ettirmişim. Kendimi sınırladığım bir sürü ön kabulüm varmış. Oysa doğru soru, inandığı iddiasında olan her kişi için şu olmalıydı: Ben bu dine neden inanmalıyım?

- Neden inanacaksınız, Allah’ın vahyettiği doğru din diye.

- Dünya üzerindeki herkes kendi dininin doğru olduğu iddiasındadır zaten. Benim görmek istediğim şuydu: ‘İnandığın din, seni nasıl bir insan yaptı?’ Bunun cevabı iyi olmadığında, insanın aklına şunlar gelir: ‘Sizi dosdoğru ve tertemiz bir insan yapamayan, inandığınızı hayatınızla gösterecek kadar erdemli kılamayan, üstün bir insan olabilmeniz için sizi olgunlaştıramayan bir dine ben neden inanayım ki?’

- ‘Dinim beni nasıl bir insan yaptı?’ öyle mi?

- Evet, tastamam öyle. Bir de ‘Bu din bana ne söylüyor, benden ne istiyor?’ konusunun netleşmesi gerekir. Bazıları, insanların çoğunluğunun din konusundaki bilgisizliğini öne sürerek benim sorgulamama itiraz edebilecektir? Ben de bu sorgulamayı zaten kendi iç dünyamda yapıyorum. Sessizce sorguladığım kimseler de bilgisiz kimseler değil, dini bildiği ve öğrettiği iddiasında olan kişiler. Çünkü: ‘Din yaşanandır, yaşanmadan edilen gevezelik değildir.’ Sorumuz şöyle: İnancınız sizi daha bir insan yaptı mı yoksa Müslümanlık, kendinizi içinde bulduğunuz ve başka bir şey bilmediğiniz için kabullendiğiniz bir atalar dini mi sizin için?

(Devam edecek)

Yorum Ekle
Yorumlar (2)
Pınar Açıkgöz | 05.10.2022 22:02
Çok güzel bir yazı,sorular çok anlamlı ve temel niteliğinde ,cevapları doğru vermek ve yaşama geçirmek ,cümlemize kolaylıkla nasip olsun.Emeğinize sağlık.
Neva | 05.10.2022 20:18
Çok etkileyici ve okurken içimde, soru soran tüm zihinler adına aydınlık uyandıran bir diyalog metni. Devamını merakla bekliyorum.