metrika yandex
  • $32.3
  • 34.78
  • GA17500

Haberler / Yazı Dizisi

YÖNTEM ÜZERİNE DÜŞÜNCELER-7/Yusuf YAVUZYILMAZ

03.07.2022

YÖNTEM ÜZERİNE DÜŞÜNCELER-7

En büyük sorunumuzdan biri kendi paradigmamızın gerçekliğinden asla kuşku duymamamızdır

Yusuf YAVUZYILMAZ

 
Hiçbir giyiniş tarzı geri ilkel olarak tanımlanamaz. Geri ve ilkel olan başkasının özgürlük alanına müdahale etmektir. Farklılıklara saygı duymayan kendine saygı duymaz.

Arkadaşlarınızı hatalarıyla, takıntılarıyla, zaaflarıyla birlikte kabul edin. Onlar nihayetinde insandır. İnsanların sahip olduğu zaaflara sahiptirler.

Dostlarınızın kendi düşüncenizde biçimlendirdiğiniz gibi olmadığını, olamayacağını bilin.

Sürekli karşıdakini, ötekini suçlamak sorunlarını çözmez, sorunlardan kaçmanıza bile neden olabilir çoğu kez. Kendinizle yüzleşin, yüzleşme cesaretine sahip olun. 

Tövbe etmek yalnızca ahlaklı insanların başarabileceği bir şeydir.

Kuşkusuz herkes olayları değerlendirdiği bir paradigmaya sahiptir.

Kimse sahip olduğu paradigmadan kuşku duymaz. Sosyalizm, milliyetçilik, liberalizm, kemalizm, faşizm... Bütün ideolojiler size bir paradigma sunarlar.

Siz de bu paradigmanın değerleri içinden hayata bakarsınız?

Artık şu soruyu sormanın zamanı gelmiştir: "Ya sahip olduğunuz paradigma yanlışsa" O zaman T.Kuhn'un dediği gibi devrimci bir değişimin zamanı gelmiştir. Her paradigma değişini devrimdir.

İnsanlar gitgide inançları ile yaşadıkları hayat arasındaki farkın açıldığının farkında değiller. Buna direnmenin yolu, inancın yüklediği ahlaki sorumlulukları olabildiğince yerine getirmektir. Yoksullara yardım, doğru şahitlik, sözünde durmak, dürüst olmak, yalan söylememek gibi davranışları sosyal hayatta yerine getirmedikçe sanal alemdeki paylaşımların bizi iyi bir insan yapmayacağını bilmek gerekir. İslam ahlakı sadece zihinsel karşılığı olan kognitif kavramlar değildir. İslam ahlakı sosyal hayatta yer bulduğu ölçüde değer kazanır.

Bazı insanların kendileri gibi düşünmeyen Müslüman grup ve cemaatlerin liderlerini konu alan ve eleştiri sınırlarını aşan yaklaşımlara sıkça rastlanmaktadır.

Herkesin İslam dünyasına dönük projelerinin olduğu bu günlerde bazı kimselerin bütün güçlerini diğer Müslüman grupların eleştirisine atamış olmaları bana hiç sağlıklı bir tutum olarak gelmiyor.

Aslında bütün sosyal hareketlerde dinin bir yorumu temel alınır ve ona göre bir ideoloji oluşturur. Tarihsel süreç dinin çeşitli seviyelerde başka ideolojileri temellendirmek için kullanıldığına şahittir. Dinin mesajını örselemeden iyilik yönünde kullanılması normaldir. Din zaten karşımıza çıkan sorunlarda hangi yöntemi takip edeceğimiz, hangi ahlaki ilkelere uyacağımız yönünde bize yol gösterir. Sorun olan sosyal hareketlerde ve iktidar kavgasında Allah rızasının önemsenmeyip dinin başka amaçlar için kullanılıp araçsallaştırılmasıdır. Ne yazık ki, dinin araçsallaşmasını eleştiren insanların çoğu da başka bir araçsallaştırmanın eşiğinde dururlar.

Geçmişe ait muhafaza edilmesi gereken bir değeri olan herkes kaçınılmaz olarak (Bir tavır olarak) muhafazakardır. Muhafaza edilmeye değer bir anlayışı olmayanlar için korumaya değer bir şey de yok demektir. 

Politik muhafazakarlık ise başka bir tutuma işaret eder.

Her krizde olduğu gibi iki kesim yine öne çıktı. 

1- İktidarın gitmesi için ülkenin yangın yerine dönmesini normal karşılayanlar.

2-Ülkelerinin geleceğini basit iktidar hesaplarının üstünde görenler.

Allah kimsenin kişisel hırslarını mantığının önüne geçirmesin. 

Bir de yol gösterici, yaşadığı toprakların sorumluluğunun bilincinde olan sorumlu insanlar var. Onların değerini bilmek gerekir.

En büyük sorunumuzdan biri kendi paradigmamızın gerçekliğinden asla kuşku duymamamızdır.

Bir İslamcı, bir mezhepçi, bir Kürt milliyetçisi, bir parti mensubu için fark etmiyor.

Demokrasi şeriat karşılaştırması aynı düzlemde anlamlı bir tartışma değildir. Demokrasi halkın rızasına dayalı bir yönetim tekniğidir. Şeriat ise sınırları yaratıcı tarafından belirlenmiş inanç sistemidir. Kaldı ki, Kur'an yönetim için bir metot belirlememiş, bunu içtihat alanına bırakmıştır. Bana göre çoğunluğun rızasına ve kararına dayalı seçim yöntemi, diğer yöntemlerden daha iyidir. Kaldı ki, insanlar seçimlerinde yanılabilirler de, demokrasi belirli periyotlarla onlara kararlarını gözden geçirme imkanı verir.

İçinde bulunduğu durumdan sürekli başkalarını suçlayan bir söylem üretenler sorunu çözmek istemeyenlerdir.

Bütün Türkleri ya da Müslümanları bir araya getirme ütopyası aslında kendi içinde otoriter bir epistemolojik barındırıyor. Kimse şu soruyu sormuyor:İyi de bu hangi ideolojik paradigma veya hangi yorum etrafında olacak? İslam düşüncesinin içinde yer aldığı epistemolojik çoğulculuk ne olacak?

Yıllardır dişinden tırnağından biriktirerek, İslam’ın yücelmesi için bir cemaate iyi niyetle yardım eden bir adamın, vatan haini olarak damgalanan ve öyle olduğu açık olan bir Çeteye yardımcı olmasının yarattığı travmayı tahmin edebiliyor musunuz?

Kibir, iki şekilde kendini belli eder: İlki kendini övmek, ikincisi kendisi gibi düşünmeyeni küçümseyip alay etmektir.

Kibirli insanın küstah olmaması, kendinden farklı düşünenleri alay edip küçümsenmemesi mümkün değildir.

Aslına bütün örgütlerin kendine özgü kavramsal sistemi vardır. Bir PKK'lı, bir DHKP-C'li, bir FETÖ'cü, bir İŞİD sempatizanı ile konuşursanız literatürü kendisini ele verir. PKK için literatür: İşgal askerleri, T.C, Sömürge güçleri, Yurtsever, Gerilla, Yeşil Kemalizm, Feodal yapı, Gerici güçler, Katil AKP, Önderlik, Çözümleme, Halkların kardeşliği, Demokratik ekolojik özerklik vs

DHKP-C'ye karşı çıkarken Türklere, FETÖ ve İŞİD'e karşı çıkarken nasıl ki Müslümanlara karşı çıkmıyorsak, PKK ve PYD gibi kanlı terör örgütlerine karşı çıkarken de Kürtlere karşı çıkmıyoruz. Öldürülen PKK militanlarını bahane ederek devlet Kürtlere kıyım yapıyor gibi ucuz, taraflı propagandasını ciddiye almıyor ikiyüzlü buluyoruz. Terör örgütü derken sadece İŞİD' ı anlayan zihin yapısının hak, özgürlük ve adalet söylemini hiç samimi bulmuyorum.

İnandığımız gibi yaşama pratiğinden uzak olduğumuz için din, dilimizde entelektüel bir edebiyat söylemine dönüşüyor.

İnsanlar söyledikleriniz değil yaptıklarınıza bakıyorlar. İnsan hakları, demokrasi, barış söyleminizin etkisi, bu kavramları en çok tehdit eden terör saldırıları karşısında tavrınıza da bağlıdır. Terör eylemlerini kınamazsanız, susarsanız, onaylarsanız, diğer söylemleriniz etkili olmaz.

Zamanın ruhuna uymak bir taraftan geçmişe takılıp çağdan uzaklaşmak, diğer yandan zamanın akışına kapılarak savrulmak tehlikesini içinde barındırır. Zamanın ruhuna uyarken kutsal değerlerin yol gösterdiği evrensel ahlaki ilkelerden ödün vermemek gerekir. Böyle bir çaba, uygun bir zamanda İslam’ın tarihe dönüşüyle sonuçlanacak kutsal yolculuğa yol açacaktır.

Arap Baharı süreci başarıyla sonuçlanmadı.

Teori neydi?

Otoriter ve askeri/yarı askeri Baas rejimleri yerini seçimler sonucu oluşan iktidarlara bırakırsa iyi olacak. Ancak gerek İHVAN hareketinin iktidar diline hazırlıksızlığı, gerekse Arap zihinsel aklının dönüşüm geçirmemesi beklenen başarıyı getirmedi. Batının yeniden askeri Baas rejimlerine kapı aralamasına da fazla tepki oluşmadı.  

Şu da büyük açmaz: Hem değişimi istemek,hem de eski diktatörlük yönetimlerinin daha iyi olduğunu düşünmek.

Unutulmamalıdır ki, totaliter yönetimler hareketsizdir yeni arayışlar yoktur. Böyle bir statik toplumu ani değişimlerden başka hiçbir şey harekete geçirmez. 

Sorun şu ki değişimin getirdiği kaos, eski diktatörlük dönemlerini özletir hale gelmişse değişim iddiası taşıyanların işi zor.

Hem Avrupa ve Amerikan emperyalizmine ve ürettiği neo-liberal değerlere karşı olmak, hem de Avrupa ve Amerika gibi hukuk devleti ve demokrasi istemek. Biri olmadan diğeri mümkün mü acaba? Ya da bu ikisi arasında hiçbir bağlantı yok mu?

Aydınların Türkiye deki değişimi NATO, ABD, İsrail ve Batı merkezli okuması sorunludur. Doğru okuma sorunu içten dışa doğru okumaktır. "Başınıza gelenler kendi ellerinizle kazandıklarınızdan dolayıdır" diyor aziz Kur'an .

“Aynı gemideyiz" ya da "aynı uçaktayız" metaforları doğru değil. Genellemeci yaklaşımlar bunlar. Oysa iyiler ve kötüler hiçbir zaman aynı konumda değildir. Aynı sonla karşılaşsalar bile kazanç veya kayıp hanesine yazılacaklar aynı değildir. Aynı gemi metaforu devlet ve vatan gibi kavramların gereğinden çok kutsallaştırılmasıyla ilgilidir sanıyorum.

Sakarya'da Suriyeli bir kadın ve çocuklarının hunharca katledilmesi toplumda yaygın olan dışlayıcı milliyetçilikle ilgilidir. Bu söylem kolaylıkla diğerini düşmanlaştırmaktadır. Ulusalcı Kemalist bir çizgide yayın yapan Sözcü Gazetesinin "Ülkemizde Suriyeli İstemiyoruz " sürmanşeti bu patolojik isteğin dışavurumudur.

Partiler salt düşüce kuruşu ve sivil toplum örgütü değildir; aynı zamanda her parti iktidarı amaçlayan bir siyasal harekettir. Partilerin yaptıkları ve yapamadıkları geleceklerini belirler. Hiç kuşkusuz her partinin konumundan birincil olarak kendileri sorumludur.

Müslümanların içinde yer alan bütün grupların eleştirisi yapılmalıdır. Anacak her eleştiren iyi niyetli değildir. Müslümanların davranışlarını düzeltmek için yapılan eleştiriler ile Müslümanların hataları üzerinden İslam’ı eleştirenlerin durumu asla aynı düzlemde değildir.

 (SON)

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş