metrika yandex
  • $32.5
  • 34.84
  • GA18240

Haberler / Dünya

Şehadetinin 26`ncı Yıl Dönümünde Fethi Şikaki: BEN HEP DEVRİMCİYDİM!...

27.10.2019

Bugün, Filistin İslami Cihad Hareketinin lideri Fethi Şikaki`nin, Siyonist terör çetesi tarafından şehit edilişinin 26`ncı yıl dönümü.

Filistin İslami Cihad Hareketinin lideri Şikaki'nin, Libya'daki Filistinlilerin sınır dışı edilmesi işleminin durdurulması için Libya lideri Kaddafiyle görüşmede bulunmak üzere gittiği Libya'dan dönerken uğradığı Malta Adası'nda, 26 Ekim 1995'te, İşgalci terör çetEsinin cinayet şebekesi MOSSAD tarafından 44 yaşında şehit edildi.

Şehadet yıldönümünde Dr. Fethi Şikaki'nin , düşünsel gelişimini, mücadelesini ve hareketini kendi diliyle anlattığı yazısını ilginize sunuyoruz:

BEN HEP DEVRİMCİYDİM!

16 yaşlarında olduğum 1967 yılı benim için ve İslami Cihad’ı kuran diğer arkadaşlar açısından bir dönüm noktası idi.

O dönemde siyasi hayatta okul çerçevesinde bazı deneyimlerim olmuştu. Ortaokul ve lisede yazdığım kompozisyonlar, gerek önerdiğim savlar açısından gerekse de belagat açısından öğretmenlerimin dikkatini çekiyordu. Ayrıca okulda sabah hitabetlerine katılıyordum ki o dönemlerde milliyetçi eğilimler içerisindeydim.

O zamanlar yaygın olan Nasırizm akımı bizi de etkilemişti. Kişilik ve Arap lideri olarak Abdunnasır’a ilgi duyuyordum. Komünist olmamamda payı vardı. Zira ‘eşitlik’ düşüncesini araştırırken elime geçen “Komünizm Gerçeği” adlı kitabın önsözü Abdunnasır tarafından yazılmış ve komünizmi şiddetli bir şekilde eleştirilmişti. Bu önsöz beni komünizmden alıkoydu ve siyasi faaliyetlerim Nasırizm’le sınırlı kaldı.

1966 yılında benden büyük iki kardeşimle beraber Nasırizm çatısı altında bir örgüt kurduk. Bilahare kurucuları İslami akıma yöneldiler. 1967 Haziran yenilgisi, özgürlük ve vatana dönüş özlemi çeken gençler için bir dönüm noktası oldu. Lider Abdunnasır’ın yenilgisi bir sürprizdi. Dengesiz olmuştuk. Ama gazeteci Hasaneyn Heykel’in Arap Yarımadası üzerinde yaptığı yorumları sayesinde dengeleri biraz yakalamıştık. Ama endişelerimizin kaybolmayacağına inanıyorduk. Böylece farklı bir yola doğru, İslam’a doğru dönüşümüz başlamıştı.

1960’lardan önce İslam’ı sadece ibadetlerden müteşekkil bir din olduğunu sanıyordum. Gazzali’nin “İslam’ı Nasıl Anlamalıyız” adlı kitabını ele geçirdikten sonra, İslam’ın hayatın bütün alanlarını kapsayan geniş bir dünya olduğunu gördüm.

O dönemlerde İhvan-ı Müslimin hareketine karşı olumsuz yaklaşım içindeydim. Bunun da sebebi Nasırizm’i benimsemiş olmamdı. Bundan dolayıdır ki, 1967’de Seyyid Kutub’un “Yoldaki İşaretler” kitabının, babası İhvan-ı Müslimin’den olan bir arkadaşımın evinde bulunması hoşuma gitmemişti. Kitaptan dolayı çok kızmıştım ve kitabı kendi evime götürmüştüm. Okumaya başladığımda adeta yeni bir dünya ile buluşmuştum. Zannettiğim gibi tahribattan, yıkımdan bahseden bir dünya değildi. Bu kitap ve Seyyid Kutub’un diğer kitapları beni ve diğer arkadaşlarımı çok etkilemişti. Aslında aile olarak da dindar bir aileye mensuptum. 1967’deki İslam düşüncesiyle bu buluşmamdan sonra laik-milliyetçi düşünceden koparak yeni İslami düşünceye yolculuk başlamıştı.

1968, evimde milliyetçi düşüncelerden kurtularak İslam’a yöneliş için yoğun tartışmaların olduğu bir yıldı. Uzun uzun tartışmalar yaşadık. Her şey bir gün bir gecede halledilecek değildi. İslam’ı okudukça usul olarak eleştirilerimiz de artıyordu. Nihayetinde yolu değiştirme kararına vardık, arkadaşlarımın önünde bütünüyle İslam düşüncesiyle ikna olduğumu ilan ettim. “Beni izleyecek olan varsa bugünden itibaren yeni bir eğitim programı başlatacağız.” dedim. Böylece eski halkamız yeni bir yapıya girmiş bulunuyordu. Gazze’deki evimde değişik kitaplar mütalaa ediyorduk. Bir kişi hariç bütün arkadaşlar bize katılmıştı. Fetih Hareketi’nin öncülerinden olan Saad Ebu Haşi adlı arkadaşla aramızdaki ihtilaf tamamen fikri idi. Ama ilişkimiz devam etti. O sıralarda Şeyh Ahmed Yasin ile tanıştım. O sıralar öğretmendi ve fiziki olarak da güçlü bir bünyesi vardı. İhvan-ı Müslimin’in Gazze’de yeniden yapılanmasını sağlamıştı. Aramızda karşılıklı ziyaretler başladı. O sırada İhvan’ın güçlü bir yapısı yoktu. İlk zamanlar İhvan’a katılmamak için direndik ama sonunda gördük ki İhvan’a direnecek dinamiklere sahip değiliz. Zamanla kendiliğimizden İhvan’a katıldık. İhvan’a taze kan olmuştuk. Ama İhvan’ı tam olarak benimsemiş değildim. Şeyh Ahmed Yasin’le çok tartışmalarımız oldu. Özellikle siyasi ve vatani tavırlarında bir olumsuzluk vardı. Fedai Hareketi’ni onaylamıyorlardı. Bu olumsuzluktan dolayı İslam’ı tam olarak kabul etmekle birlikte vatanperverlerle ilişkileri açık tuttum.

İhvan’da gördüğüm ikinci eksiklik, İslami anlayışlarında ve dünyaya bakış açılarında netlik olmayışıydı. Harekete egemen olmuş bir düşünce ve metodolojileri yoktu. Bilakis her biri toplantılarda rastgele şeyler söylüyor, yazıyorlardı. Yani fikri bazda bir kaos ve kargaşa vardı. Vatanı ilgilendiren konularda da örgütsel bir tavırları yoktu.

Ben Hizbu’t-Tahrir’deki katı metoda ve İhvan-ı Müslimin’de meseleleri kaypaklaştıran metotsuzluk kargaşasına tepki gösteriyordum. Bu kaos beraberinde önemli bir soruyu gündeme getirmişti: Öyleyse değişim nasıl olacaktı? Arkasından bunu yeni sorunlar izledi.

Bu sıralar hayatımda önemli olaylar oldu. 1968’de Batı Almanya’dan aldığım burs ile eğitim için Bi’r Zeyt’e gittim. Orada yeni bir dünya ile tanıştım. Solcuların öylesine sesleri yüksekti ki; Müslümanlar Müslüman olduklarını izhar etmekten korkuyorlardı. Bu arada tartışmalara girdim, ortaya atılan sorular zorlaştıkça araştırma da derinleşiyordu. Anti-İslami atmosferde bulunduğum bu iki yıl içerisinde, araştırmaları sürdürdükçe düşüncelerim de kökleşmeye başladı. Sonra öğretmen olarak görev yapmak üzere Kudüs’e gittim. Kudüs’te bazı milliyetçi çevrelerle ilişkilerim oldu. O sıralar bazı solcu ve milliyetçi grupların bazı etkinliklerine katıldım ve 1967’de Mısır’a gittim. Şunu da söylemeliyim, o sıralar Filistin İhvan-ı içerisinde iki eğilim vardı. Geleneksel ve muhafazakar eğilim ve devrimci eğilim. Her iki taraf arasında da gerginlik vardı. Ben ise devrimci düşünceler taşıyordum ama iki taraf arasında uzlaşmaya çalışıyordum. Amerika’da tutuklanan Dr. Musa Merzuk o zamanlar bizim gruptandı. Mısır’a gittiğinde orada yeniden buluşmuştuk. Ama farklı düşünceleri vardı. İhvan düşüncesini tamamen benimsemişti. Diğer tarafta ise Şeyh Abdulaziz Udeh vardı. İki taraf arasında kültürel farklılıklar da vardı. Örneğin devrimci kanat modern şiire ilgi duyarken diğer taraf buna karşı çıkıyordu. Filistin meselesinde de farklılıklar vardı. İhvan-ı Müslimin, Filistin’in ancak İslam devleti kurulursa kurtulacağını söylüyor, diğer örgütlerin fasit örgütler olduğunu, gayri İslami oldukları için kendileriyle savaşılması gerektiğini söylüyordu. Bunun doğal sonucu olarak pratiği gözardı ediyor ve cihad projesini erteliyordu. Diğer taraf ise Filistin meselesinin İslami hareketin ana meselesi olduğunu söylüyordu. O zaman şu soruyu soruyorduk: “Peki öyleyse İhvan-ı Müslimin’in ana sorunu nedir?” Bunun üzerine bize sert tepki gösterdiler, sanki kendilerine savaş açmıştık. Şeyh Abdulaziz Udeh ve diğer bir arkadaş ayrıldılar. Ben ise ikinci tarafı etkilemek istiyordum. Uzun süre aralarında varlığımı sürdürdüm ama varlığımdan rahatsızdılar ve ayrılmamı temenni ediyorlardı.

Soru işaretleri genelde metot, dünyaya bakış açısı, pratiğe yaklaşım, sanat ve edebiyata yaklaşım sahalarındaydı. Böylece aramızdaki ilişkiler gergin bir şekilde devam etti. Çünkü benim İhvan içerisinde ayrı bir örgütlenmeye gittiğimi zannediyorlardı. Aynı zamanda gençlerle ve yaşlılarla olan sağlam ilişkiden dolayı beni çıkaramıyorlardı da. Yani benden kurtulmak kolay değil gibiydi. Bu arada tartışmalar aracılığı ile düşüncelerimizi de orta yere koyuyorduk. Nihayet 1978 yılında Mısır’daki öğrenciler arasında bizimle İhvan arasındaki görüş farklılığı bariz bir biçimde ortaya çıktı. 1978’in sonlarında ise İran İslam Devrimi gerçekleşti. Ve hakkında bir kitap yazdım: “Humeyni; İslami Çözüm ve Alternatif”

Aslında kitabı 1978’in sonunda yazmış ve 25 Ocak 1979’da matbaaya teslim etmiştim. 16 Şubat’ta yani İran’da Müslümanların yönetimi ele geçirmelerinden sonra kitap piyasaya çıktı. İlk baskısı 10 bin idi. Ama ben devrimden önce yazmıştım ve Müslümanların yönetimi ele geçireceklerini belirtmiştim. Kitabın yayınlandığı gün Mısır makamları tarafından tutuklandım ama dört gün sonra serbest bıraktılar. Tutuklanma sebebim ise üniversitedeki İslami faaliyetlerimdi. Zira okulda “Fursan” adlı bir duvar gazetesi çıkarıyorduk. Ama birkaç ay sonra 20 Temmuz 1979’da yeniden tutukladılar.

Mısır’da kaldığım süre içerisinde benim için önemli olan konulardan biri gizli olarak 27 ay süreyle “Muhtaru’l-İslami” dergisinin editörlüğünü yapmış olmamdı. İlk sayısında mahlas isimler altında beş adet makale yayınladım. Ve ilk sayısından sonra ikinci kez tutuklandım. Resmi makamlar arkamda bir örgüt olduğunu zannediyorlardı. Kal’a hapishanesinde dört ay hücre cezası çektim. Hakkımda delil olmadığı için ve bazı kimselerin de arabuluculukları sayesinde hapishaneden çıktım. O arada İhvan’la örgütsel ilişkilerim de kesildi. Hatta hapishaneden çıkmamla dahi ilgilenmediler. Bilakis Mısır’dan sınırdışı edileceğimi düşünüyorlardı. Artık düşünce olarak onları etkileyemeyeceğimi anlamış ve 1980 yılının başlarında örgütsel yapılanmanın nüvesini oluşturmaya başlamıştım.

1981 yılı Kasım ayının ilk günü Gazze’ye döndüm. Bundan önce de Mısır üniversitelerinden 1980 mezunları olan ve Cihad akımının temsilcileri olan önemli sayıda arkadaş Gazze’ye dönmüşlerdi. Ve işgal altındaki topraklarda faaliyetlerine başlamışlardı. Kasım ayında Kudüs’teki Victoria hastanesine girdim. Ve doktor olarak çalışmaya başladım. İki yıl çalıştım. 1983’te ilk olarak tutuklandım.

Benden önceki arkadaşlar örgüt çalışmalarını zaten başlatmışlardı. Aynı dönemde İhvan-ı Müslimin ile bazı problemler de zuhur etmeye başladı. Zira İhvan 1968’de örgütlendiği Gazze’de, Batı yakasından daha güçlüydü. Üstelik hareketin kurucusu olan üstad Ahmed Yasin de faaliyetlerini orada başlatmıştı. Batı yakasında ise işgalden sonra bir tür donukluk yaşandı. Bu donukluk 70’li yıllara kadar devam ederken Gazze’de epeyce bir mesafe kat edilmişti.

Gazze’de yeni cihad akımı ile İhvan akımı arasında bazı problemler zuhur etti. İhvan’ın lider kadrosu bizi yanlış anlamışlardı. Zira yeni akımı kendilerinin alternatifi sayıyorlar ve otoritelerini ellerinden almak istediğimizi sanıyorlardı. Bazı arkadaşlarla birlikte eğitim, sosyal ve dini faaliyetlerin yapıldığı bir kurum olan “İslami Kompleks Camii”nde Şeyh Yasin’i ziyaret ettik. Aradaki gerginliğin giderilmesi için çalışıyorduk. Kendisine öneride bulundum. Düşüncelerimizi özgürce ifade etme karşılığında yapılanmalarımızı feshetmeyi önerdim.

Tek şartımız buydu. Şeyh Yasin düşünmek için zaman istedi ve cevabı menfi idi. Bize “Eğer görüşleriniz varsa bunu tabana değil de bana ve lider kadroya söyleyebilirsiniz.” diye şart koşmuştu. Ama onun bu şartı bizim hedeflerimizi gerçekleştirmemize mani idi. Hedefimiz İslam ve İslami hareket konularında devrimci düşüncenin yaygınlaştırılması idi. Daha da önemlisi İslami hareketin o ana kadar olan çizgisinin aksine Filistin’de cihad etmekti.

Biz düşüncelerimizi hareket içerisinde açıklamaktan kısa bir süre sonra İhvan-ı Müslimin içerisinde devrimci-cihadcı görüşün büyük kabul göreceğine inanıyorduk. Siyonist işgale karşı cihad bayrağı açılacaktı. Gerek İslam’ın anlaşılmasında gerekse de İhvan’ı Müslimin yapılanmasında değişim gerçekleştirilmiş ve ilk adımları atmaya başlamıştık.

Kaynak: "İslami Hareket ve Kudüs" / Fethi Şikaki / Ekin Yayınları 

 

HAYATI:

Filistin İslami Cihad Hareketinin lideri Şikaki'nin, Libya'daki Filistinlilerin sınır dışı edilmesi işleminin durdurulması için Libya lideri Kaddafiyle görüşmede bulunmak üzere gittiği Libya'dan dönerken uğradığı Malta Adası'nda, 26 Ekim 1995'te, İşgalci terör çetesinin cinayet şebekesi MOSSAD tarafından 44 yaşında şehit edildi.

1986'da İslami Cihad Hareketinin temelini oluşturan Filistin'in Kurtuluşu İçin İslami Cepheyi kurdu

Doğup büyüdüğü topraklar olan Filistin'de son nefesini ve hayatını şehadetle neticelendiren Şikaki, 1951'de Gazzenin Rafah mülteci kampında, Remleden buraya iltica etmiş olan bir Filistinli aileden dünyaya geldi. Terör çetesinin işgali altında olan Kudüs'te, dört yıl öğretmen olarak çalıştıktan sonra Mısır'ın Zekazik Üniversitesinde tıp öğrenimi gördü. 1980'de buradan mezun olarak Kudüs'e döndü ve doktor olarak çalışmaya başladı. 1983'te Siyonist teröristler tarafından esir alındı ve bir yıl alıkonuldu. 1986'da bazı arkadaşlarıyla birlikte İslami Cihad Hareketinin temelini oluşturan Filistin'in Kurtuluşu İçin İslami Cephe'yi kurdu.

İmam Hasan el-Bennâ, İmam Humeyni, İzzettin Kassam ve Seyyid Kutup'u kendine örnek aldı

Gazze'ye yerleşir ve orada kurduğu bu hareketin beyin kadrosunu sağlam, güvenilir ve bedel ödemiş Müslümanlardan seçer. İslami Cihad Hareketi adını alan söz konusu cephenin kurucularının fikriyat yapılanmalarını, en çok İmam Hasan el-Bennâ, İmam Humeyni, İzzettin Kassam ve Seyyid Kutup'un fikirleri ve düşünceleri oluşturur.

İslami Cihad Hareketi, kuruluş merhalesinde İran İslam Devrimi'nden oldukça etkilenmiştir. Hatta hareketin kurucularının başında gelen ve şehit edildiği tarihe kadar da liderliğini yürüten Şikaki, İran'da İmam Humeyni'nin öncülüğünde geniş tabanlı bir halk hareketinin başladığı dönemde Mısır'da öğrenim görüyordu. O dönemde Fethi Abdülaziz müstear adıyla "Humeyni, İslami çözüm ve Alternatif" adlı bir kitap çalışması yapmıştı. Çünkü 1975'te İran'daki gelişmeler, Şikaki'nin ilgisini çekmişti. Yazdığı bu kitaptan dolayı bir müddet cezaevinde kaldı. Şikaki, her ne kadar kendisinin bu kitabı İran İslam Devrimi'nden önce yazdığını ifade etmişse de kitap devrimden sonra yayınlandı.

İslami Cihad Hareketi, gösterdiği samimiyet, azim, kararlılık ve etkinliğiyle fazla geçmeden Siyonist terör şebekesinin dikkatini çeker. Tabi olay yalnızca dikkat çekmekten ibaret olmaz ve engelleme, karşı koyma, esir almalar, sürgün etmeler şekline doğru evrilir. 

Dört yıl hapis cezasına çarptırıldı

Terör çetesi tarafından iki kez esir alınan Şikaki, sonunda sürgün edilir. İslami Cihad Hareketi kuruluşunun ilanından kısa bir süre sonra Şikaki, 15 Ekim 1986'da işgal çetesinden 70 teröristin yaralanması eylemini gerçekleştirdi. Ardından muhtelif bombalama ve bıçaklı eylemlere girişti. Şikaki Siyonist çete tarafından, 1986'da yeniden esir alındı ve dört yıl hapis cezasına çarptırıldı. 1988'de Lübnan'a sürgün edildi. Orada bir yıl kaldıktan sonra Suriye'nin başkenti Şam'a yerleşti. Burada kaldığı yerden, daha büyük bir aşkla hareketin liderliğini sürdürür. Hareket burada çığ gibi büyüdü, her geçen gün ümmetin bütün fertlerinde yer edinmeye başladı.

Bu arada Aralık 1987'de Birinci İntifada başlamıştı. İslami Cihad Hareketinin intifada öncesi ve sonrası eylemleri, Birinci İntifadanın genişlemesinde önemli bir rol oynuyordu. Zaten başarılı birtakım eylemleriyle halk nezdinde, özellikle Gazze'de kabul görmüş ve takdir kazanmıştı. Dolayısıyla halk ile İslami Cihad arasında bir sevgi, bir yakınlık bağı oluşmuştu. 

Malta Adası'nda Siyonist terör çetesinin cinayet şebekesi MOSSAD tarafından şehit edildi

İslami Cihad Hareketi, tüm hızıyla faaliyetlerini sürdürürken, Şikaki İşgalci terör çetesi sorununun uluslararası boyutu üzerinde de duruyor, kafa yoruyordu. Bu amaçla Libya'daki Filistinli işçilerin sınır dışı edilmesi işleminin durdurulması için Kaddafi'yle görüşmede bulunmak üzere Libya'ya gitti. Dönüşte uğradığı Malta adasında 26 Ekim 1995'te, işgalci Siyonist terör çetesinin, kendisi kadar kirli olan cinayet şebekesi MOSSAD'a bağlı iki silahlı teröristin suikastıyla beş kurşunun alnına isabet etmesi sonucu şehitler kervanına katıldı.

Mukaddes İslami direnişin zaferi için direnen öncü şehitler kervanının ölümsüz önderlerinden, yiğit Kudüs savaşçısı Şikaki, evli olup dört çocuk babasıydı.

Şehidin veciz sözleri

"Lideri şehit olmuş bir hareket kesinlikle yenilmez."

"Cihat altındaki meşakkat, düşmanın zilleti altındaki rahattan daha değerlidir."

Şehadetinden sonra İslami Cihad Hareketinin açıklaması

Filistin İslâmi Cihad Hareketi, Şikaki'nin şehit edilmesi olayıyla ilgili olarak yayınladığı bildiride, saldırının işgalci Siyonist terör çetesinin cinayet şebekesi tarafından gerçekleştirildiğine dikkat çekerek, "Saldırganlardan intikamımızı mutlaka alacağız. Canilerin ayaklarının altına ateş sereceğiz. İktidarını hain pusular ve korkakça cinayetler üzerine oturtan Siyonist zalimlerin saltanatlarına mutlaka son vereceğiz. Onları yaptıklarına pişman edeceğiz." denildi.

Şikaki'nin şehid edilmesinden sonra HAMAS'ın açıklaması

Filistin İslâmi Direniş Hareketi HAMAS tarafından da Doktor Şikâki'nin şehadetiyle ilgili bir bildiri yayınlanarak şu ifadelere yer verildi: "Kahraman mücahit Dr. Fethi Şikâki'nin şehit edilmesinden dolayı Filistin'deki halkımıza ve tüm İslâm ümmetine başsağlığı diliyoruz. Onun hain bir pusuyla şehit edilmesinin halkımızın önderlerini ve kahraman mücahitlerini ortadan kaldırmayı amaçlayan Siyonist düşmanımızın, onun istihbarat elemanlarının ve ajanlarının işi olduğu kesindir. Bu hain cinayet, halkımızla, gasıp ve cani Siyonist sulta arasındaki savaşın devam etmekte olduğunun bir ilanıdır.

Biz Filistin İslâmi Direniş Hareketi olarak, her bakımdan İslâmi Cihad Hareketi'ndeki kardeşlerimizin yanında olduğumuzu vurgularken, Şikâki'nin şehit edilmesinin, Prof. Dr. Musa Ebu Merzuk'un ABD zindanlarında tutulmasının ve Siyonist düşmanın binlerce insanımızı, halkımızın ileri gelenlerini tutuklamasının aynı planın birer parçaları olduğuna dikkat çekiyoruz.

HAMAS, bu çirkin cinayete karşı da cihat ve şehadet yolunu izlemeye devam edeceğini, alternatifi olmayan direniş ve mücadele yolunda ilerleyeceğini bir kez daha vurgulamaktadır."

Hazırlayan: Fuat Taşcı - Hertaraf Haber 

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş