metrika yandex
  • $32.19
  • 34.99
  • GA17650

Haberler / Yazı Dizisi

CEMAATTEN TERÖR ÖRGÜTÜNE FETÖ VE 15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ ÜZERİNE SOSYOLOJİK DÜŞÜNCELER-11 / Yusuf YAVUZYILMAZ

11.12.2021

CEMAATTEN TERÖR ÖRGÜTÜNE FETÖ VE 15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ ÜZERİNE SOSYOLOJİK DÜŞÜNCELER-11

FETÖ darbe girişimi, Ulusalcı Kemalist subayları aklamaz

Yusuf YAVUZYILMAZ

Sosyolojik olarak 15 Temmuz, toplumda zaten bütün ideolojilere sinmiş olarak bulunan milliyetçiliği körükledi. ( Milliyetçilik, başta HDP ve MHP olmak üzere Ak Parti, CHP, İP ve SP'ne çeşitli oranlarda sinmiş bir ideolojidir.)

Kuşkusuz bunun seçimde işlevsel olacağını ama uzun vadede sorun oluşturacağını düşünüyorum. Not: Bu listede HDP'nin bulunması garip karşılanabilir. Ama benim düşüncem HDP, milliyetçiliğe değil Türk milliyetçiliğine karşıdır. HDP'nin siyasal dili, Kürtçülük, ulusalcılık, sekülarizm ve milliyetçiliğin karışımı olarak tanımlanabilir.

15 Temmuz İslamcılık, ateizmi temel alan ve materyalist felsefeye yaslanan sosyalizme olduğu kadar, tarihi, geleneği ve devleti yücelten sağ/ muhafazakar düşünceye de direnmelidir.

Mısır'da Mursi'ye karşı başarılan küresel darbenin ikinci önemli ayağı idi. Çünkü Batı için Erdoğan, Mursi ile aynı yolun yolcusu idi. Mısır’da Sisi darbesini destekleyen kesimlerin siyasal anlayışı ile Türkiye’de 15 Temmuz'u destekleyenlerin zihin yapıları da örtüşüyor. Nitekim bir CHP milletvekili "Mısır başardı biz de başarabiliriz" demişti. Peki, Batı neden Erdoğan ve Mursi'yi karşı?

Tasavvufi düşüncenin epistemolojik temeli rüya, ilham ve sezgidir. Ancak bu sözü edilen bilgilerin başkaları için hiçbir bağlayıcılığı yoktur. Bu kaynaklar üzerine fıkıh inşa edilemez. Çünkü doğası gereği bu bilgiler bireyseldir.

Ayrıca Allah din konusunda açıkça vahyin sona erdiğini bildirmektedir.

Peygamber den başka hiç kimse doğrudan ya da dolaylı olarak Allah'tan bilgi alamaz. Bunu sakıncalarını ve nereye varacağını 15 Temmuz'a fazlasıyla gördük.

Ancak 15 Temmuz'u yapanların ilham aldıkları kaynaklar hala orada durmakta ve yeni kullanıcılarını beklemektedir. İslam' da irfani ve ahlakı düşünce vardır. Bunun nasıl olacağını Kuran ve Sünnet bildirmektedir. Konumu ve bilgisi ne olursa olsun Allah hiç kimseye özel bilgi vermez.

Son yıllardaki en önemli demokratik değişim, 15 Temmuz sonrası atılan adımlarla asker-sivil dengesizliğinin demokratik bir standarda kavuşturulmasıdır.

Cumhuriyetin kuruluşundaki asker ağırlığı sivil iradeye karşı daima kuşkulu bir bakış oluşturmuştur. Bu tutum daima ipleri elinde tutma refleksini dönüşmüştür. 27 Mayıs ipleri elinden kaçırma riskine karşı, militarizmin çözüm arayışı ve bu arayışı kurumsallaştırma anlayışıdır.

FETÖ darbe girişimi, Ulusalcı Kemalist subayları aklamaz. 27 Mayıs'tan 28 Şubat'a kadar bütün darbelerin arkasında Ulusalcı Kemalist subaylar vardır.

FETÖ'ya saldırmakla kendilerini affettireceklerini zannediyorlar.

Darbeye direnişin onuru ise büyük çoğunluğu muhafazakar dindar olan toplum kesimlerine aittir.

Ben insanların hayır için bir araya gelen derneklerin faaliyetlerini önemsiyorum. Bu yüzden Kurbanımı bir vakfa vereceğim. Hiç tanımadığım ve karşılaşmamağım. insanlara yardım etmenin müthiş bir huzuru var. Bazı vakıf ve derneklerin yolsuzluk yapması birlikte iyilik yapma ruhunu ortadan kaldırılmamalı. Israrla ve inatla FETÖ'nun amaçladığı güvensizlik ortamına teslim olmamalıyız.

1980’li yıllardı… Erzurum A.Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde hocalık yapıyordum. Kenan Evren o mahut darbesini yapmış, Müslümanlara kan kusturuyordu. O arada da darbeciler tarafından aranan(!) bazı zevat vardı ki, Fethullah Gülen’in fotoğrafı da bu arananların yanında duvarlara asılıydı. Fethullah aranıyor, fakat Üniversite lojmanlarında sohbet ediyordu. Yaptığı vaazlarında dine aykırı düşünceleri bir yana, demek ki bir yerlerle dirsek temasındaydı… Yıl 1993. Naklen Sakarya Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’ne atandım. O zaman Fethullah’ın sağ kolu olan dekanımız Prof. Suat Yıldırım’dı.

Sakarya’ya geçişimden bir müddet sonra, fakültemize 20-25 tane araştırma görevlisi alınacaktı. Sınav sabahı, Dekanımız Suat Yıldırım, bana bir liste göstererek, “İhsan Bey, bu kimseleri fakülteye alacağız!” dedi. Ben de, “sınavı kazanırlarsa, alalım” dedim. O bana şu cevabı verdi: Hayır sadece bunları alacağız!

Bir Tefsir profesörünün bu şekilde konuşması, beni dehşete düşürmüştü. Nasıl olur da bazılarının hakları yenecek, ve daha önce belirlenmiş kimseler fakülteye araştırma görevlisi olacaktı?

Dekana karşı çıkarak, “Hayır, bu dediğin asla olmayacak! Kim kazanırsa fakülteye o girecek!” dedim. Bu tutumuma karşı bir şey yapamadığından, sınav salonuna girerek, gizliden kendi adamlarına kopya verdi. Meğer kopya verip hırsızlık yapmak, onların itikadlarındanmış! Suat Yıldırım’ın kopya verdiğini gören adaylar, Rektörlüğe şikâyet ettiler. Herkese örnek olması gereken İlâhiyat Fakültesi’ndeki bu rezaleti araştırmak için, rahmetli Sabahattin Zaim Hocamız muhakkik tayın edildi. Olayın gerçekliğini tespit eden Sabahattin Zaim Hoca, dekanımıza seslenerek; “utanmıyor musun?”(aslında başka şeyler de söyledi amma, buraya almak istemiyorum) deyip sınavı iptal raporu yazdı ve sınav iptal edildi.

Bu arada rektörlük seçimi yapıldı ve Kemal Gürüz’ün atadığı rektör Sakarya’ya geldi. Yeni gelen rektör de (Osman Çallı) meğer bunların adamıymış!

Bu olayı müteakip, ben orada olduğum sürece düdüklerini öttüremeyeceğini anlayınca, kendisiyle aynı klikte olan rektörle birleşip, yanlarına YÖK Başkanı Kemal Gürüz’ü de alarak, Sakarya İlâhiyat Fakültesi’ndeki görevime son verdiler (ayrıntıları bilenler biliyor). Onların bu ihanetine karşı, o zamanlar İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan Bey, beni kendisine danışman olarak aldı. İşte o yıllarda durmadan rahmetli Erbakan Hoca aleyhinde konuşuyordu. O tarihilerde Yeni Şafak Gazetesi’nde köşe yazıları yazıyordum. Bu sıralarda Fethullah, “Cebrail, ben siyasi bir parti kurdum yanıma gel dese, onu dinlemem” diye bir hezeyan savurmuştu. Ben onun bu hezeyanlarına “Cebrail’i dinlemeyen, Şeytan’ı dinler” şeklinde bir makale ile cevap vermiş, onun bu din dışı beyanatlarını lanetlemiştim. Ne var ki o zamanki Yeni Şafak yetkilileri benden yana değil, Fethullah’tan yana tavır koydular ve yazılarıma son verdiler. Demek ki “Deccal”, büyük yol almıştı… Ben de çekip Viyana’ya gittim ve orada başörtüsü mağdurlarına yardımcı olmaya başladım. Fakat nereye gittiysem, bu Deccal’i anlattım. Anlattım amma, hiç kimse beni dinlemedi, onun din dışı düşünceleri ile ilgili anlattıklarımı “mübalağa” diye geçiştirdiler…

Ta ki, 15 Temmuz meş’um darbesi yapılıncaya kadar… Şimdi beni her gören, “Hoca, sen ne kadar haklıymışsın!” diyorlar. Diyorlar amma, bu kadar şehit verildikten, ülke harabeye çevrildikten sonra!!!

Allah hepimizi bu Deccâl kılıklı şeytanın şerrinden muhafaza buyursun. Amin. (İhsan Süreyya Sırma)

Ergenekon sanıklarının beraat etmesi tümünün suçsuz olduğunu göstermiyor. Son kalkınmasını 15 Temmuzda izlediğimiz, silahlı kuvvetler içinde meşru iktidara karşı darbe yapmak amacıyla kurulmuş çok sayıda çete vardı. 

28 Şubatta kurulan Batı Çalışma Grubu, Ergenekon değil de nedir? 

Ak partinin ilk 10 yılında sürekli, şehit cenazelerinin provoke edenler kimlerdi?

Ergenekon sanıklarının beraat etmesi, ne yazık ki, yargı içine sızmış FETÖ çetesinin, dava ile ilgili ilgisiz kişileri tutuklayarak davayı sabote etmesinin sonucudur. Yoksa Türk siyasal tarihinde Ergenekon yapılanması hiç de hayali bir yapılanma değildir. Özellikle 27 Mayıs alçaklığından beri 15 Temmuz sürecine kadar, silahlı kuvvetler içinde darbe yapmayı amaçlayan Ergenekon benzeri çeteler vardır. Ergenekon sanıklarının beraat bu gerçeğin üzerini örtemez.

 

Devam Edecek...

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş