metrika yandex
  • $32.19
  • 34.99
  • GA17650

Haberler / Yazı Dizisi

CEMAATTEN TERÖR ÖRGÜTÜNE FETÖ VE 15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ ÜZERİNE SOSYOLOJİK DÜŞÜNCELER-10 / Yusuf YAVUZYILMAZ

29.11.2021

FETÖ yargılamaları konusunda duruşumuz şöyle olmalıdır:

1- Hiç kimseye ayrıcalık tanınmamalı,

2- Suçlular mutlaka cezalandırılmalı, 

3- Hiç kimse anne- babası, kardeşi dahi olsa başkasının suçundan dolayı peşin suçlu ilan edilememeli, 

4- Suçlular konumundan dolayı korunmamalı, 

5- Üçüncü kişiler suçluları korumadıkları ve saklamadıkları sürece yargılanmamalı,

6-Her hata davayı savsakladığı gözden uzak tutulmamalı,

7- Yargılanan FETÖ militanlarının manipülasyonlarına boyun eğilmemeli. Bu ilkelere uyum hem toplumdaki adalet duygusunu canlı tutacak, hem de yargılamaların adil olduğu konusunda herhangi bir kuşku oluşturmayacaktır.

Cemaat liderinin belirli periyotlarla Hz. Peygamberle görüştüğü tezi, Gülen’in yeni bir fıkıh uygulamasına imkan vermiştir. Artık geleneksel fıkhın bütün sınırlamalarında kurtulmuştur. Çünkü Peygamberden alınan yeni emirler, yeni bir fıkhın doğmasına zemin hazırlamıştır. Bu durum bir yandan Gülen’in otoritesini tartışılmaz hale getirirken diğer yandan örgüt mensuplarının davranışlarına yön vermiştir.

"[FETÖ tipi yapılar] görünürdeki halleri ve gerçek kimlikleri arasında ikili bir hayat yaşayan bu tarz örgüt mensupları aşırı derecede paranoyaktır. Ellerinde yeterli delil veya sebep olmaksızın başkaları tarafından zarar görecekleri korkusuyla yaşarlar. Etraflarındaki insanların bağlılık ve güvenilirliklerini sorgularlar. Sürekli savunma halindedirler. Aşırı derecede alıngandırlar.

Dahası, kendilerine yapılan en küçük kötülük için bile kin tutarlar. Buna rağmen asla kendi sırlarını ifşa etmezler. Önemsememeye dayanamazlar ve buna öfke ile karşılık verirler. Kıskançtırlar. Onlara göre hedefe ulaşmak için her yol mubahtır. " (Nevzat Tarhan, Derin Tarih Dergisi Temmuz Sayısı, 2017)

İsmail Kara’nın analizi muhafazakar dindar kitlenin darbe karşısındaki zihinsel dönüşümüne işaret etmektedir: “15 Temmuz Anadolu'nun dindar /muhafazakar düşüncesinin siyasal davranışlarında dönüm noktasıdır. Bu insanlar genellikle bu tür muhalefete yabancıdır. G

aliba kendi varlıklarının tehdit edildiği algısına vardılar ve bütün sosyal analizcileri hayran bırakan tam manasıyla sivil bir direniş sergilediler. " (İsmail Kara, Derin Tarih Temmuz Sayısı,2017)

Özetle Gülen sosyolojisi; 

1) Mehdi kavramı ile bütün yaptıklarını seçilmiş olmanın arkasına gizleyen bir terör örgütü yapılanmasına,

2) Takiye kavramına semantik bir müdahalede bulunarak amaca ulaşmak için her tür ahlaksızlığa serbestiyet kazandıran bir anlayışa,

3) Peygamberle sürekli istişare ederek, geleneksel fıkıh kurallarının prangasından kurtulmak ve uygulamaya koyacağı her tür eyleme bu görüşmeler ile meşruiyet kazandırma ve alınan kararları tartışma dışı tutmak, mutlaka olarak uyulması gereken ilkeler olarak kabul etme anlayışa,

4) Amaca ulaşmak için her tür aracın kullanılmasının meşruluğuna,

5) Ayet ve hadisleri cemaatin amaçları doğrultusunda yeniden yorumlamaya işaret etmektedir.

15 Temmuz'un ilk ayağı Mısır 'da başarılı oldu. İkinci ayağı Türkiye idi. Mursi'yi yiyen güçler Erdoğan’ı yiyemedi. Darbenin hedefinin Erdoğan olduğu konusunda hiç kuşku yok sanırım. Peki, 15 Temmuzun Türkiye ayağı başarılı olsa ne olurdu? Mısır ' da ne oluyorsa o olacaktı!

FETÖ'ya vatan hainliği tescil edilmeden önce sempati duyanları destekleyenleri anlarım.

Ancak 2012 yılından sonra, özellikle 15 Temmuzdan sonra destekleyenleri anlayamam. FETÖ"'nün vatan haini olduğu tescilinden yani Oslo görüşmeleri, Mit tırları 17 - 21 Aralık kumpaslarından sonra FETÖ'cülerin yanında duran, kimin onlara destek olduğuna bakarım. 

Ne diyordu Sözcü yazarı Emin Çölaşan " Bizim yapamadığınız Cemaat başardı. Şimdi cemaati destekleme zamanı. ..Cemaatten bir terör örgütü ürettiler." CHP, İP ve Sözcü, Cumhuriyet yazarlarının kimseyi geçmişte cemaati diye suçlama hakkı yok. 

Çünkü kendilerinin sahip çıktıkları Cemaat, cemaatin terör örgütü olduğu zamanlara rastlıyor.

Yani FETÖ konusunda CHP, İP, Ulusalcı Kemalistler, Sözcü ve Cumhuriyet okurlarının söylemleri hiç samimi değildir. FETÖ konusunda en samimi insan Erdoğan’dır.

Bunu anlamak için halen yaşayan FETÖ’cüleri izlemek bile yeterlidir. Erdoğan, Cemaatin yararlı işler yaptığına inandığı için destekledi.

Terör faaliyetleri içinde olduğunu görünce mücadeleye başladı. İşte bu aşamadan sonra muhalefet FETÖ'ya sahip çıktı . 

Benim gördüğüm kadarıyla 2012 'den 15 Temmuza kadar muhalefetin bütün söylemini FETÖ’cüler belirledi. Bunun 15 Temmuzdan sonra devam ettiğinin işaretleri var. 

Benim yaptığım okumalardan çıkardığım sonuç bu.

Hukuk konusunda eleştiri yapabilir eksiklikleri ortaya koyabiliriz. Ancak, Bağımsız yargı bitti" gibi bir eleştirinin tarihsel hiçbir değeri yoktur.

Bu ifadeye göre önceden bağımsız yargı vardı şimdi bitti gibi bir çağrışım yapıyor. Bu çağrışım tümden hatalıdır. Cumhuriyet tarihinde Tek Parti faşizmi, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat yargıları mı iyiydi. Bütün aksaklıkların karşın şimdiki yargı bu dönem yargılarının hepsinden ileri noktadadır. 

Tek Parti dönemi hukuku hukuk lafına bile uygun değildir. Menderes ve arkadaşlarını katleden yargı mı adildi. Yıllardır üniversitelerde başörtüsü yasağını savunan yargı mı adildi?

Özal' 'dan itibaren yargıda yuvalanan sol Kemalist çetenin iptal ettiği özelleştirme uygulamaları mi hukuka uygundu?  Evet yargının çok sayıda sorunu var. Ama geçmişte yargı daha iyiydi iması iyi niyetli değildir. Ayrıca bugün yoğun yargılamalar FETÖ mensuplarının yargılamalarıdır. Cemaat militanları bu yaygarayı çok yapıyorlar. Çünkü yarattıkları katillerin aldıkları cezaları, yargı tartışması açarak işlevsiz hale getirmeye çalışıyorlar.

FETÖ eleştirilerinde haklı çıkanların hiç kuşku yok ki bütün analizleri doğru değildir. Doğu Perinçek, Vural Savaş gibi insanlar da FETÖ karıştı idi. 

Bir kısım analizciler, FETÖ konusunda haklı çıkmalarının konforunu sürüyor ve herkesi her konuda doğru düşündükleri konusunda ikna etmeye çalışıyorlar.

Demek istiyorlar ki, analizlerimizin hepsi doğrudur, çünkü FETÖ konusunda haklı çıktık.

15 Temmuz'dan sonra, askerin siyaset üzerinde ki ağırlığı ortadan kalkınca, tarihsel olarak ordunun gölgesinde siyaset yapan CHP de sivilleşme adımları atmak zorunda kaldı. Çünkü 27 Mayıs ve 12 Marttan sonra arkasında onu iktidara taşıyacak bir ordu yok. 

FETÖ, darbeci askerler ile mücadele gibi meşru bir gerekçeyi, amacından saptırarak kendine karşı olan ordu mensuplarını eleyip yerine kendi militanlarını doldurmak için kullandı. Bu konuda siyasal iktidarı ve halkı motive etmek kolaydı. Çünkü Türk ordusunu için yapılacak en güzel tanım darbecilik geleceğidir. Gerçek şu ki, Türk ordusu içinde darbeci bir güçlü damar vardır ve bu damar özellikle sağ/muhafazakar iktidarlara karşı müsamahasızdır.

Kendilerini rejimin koruyucusu, iktidarları da hain olarak gören bir anlayışa sahipler. Militarist Kemalist çevrelerin dahili düşmanlar diye tanımladıkları aslında içinde Menderes'ten Erdoğan’a kadar muhafazakar / İslami siyaset anlayışı gelir. Dolayısıyla darbeci gelenek, muhafazakar dindarları Balyoz ve Ergenekon gibi davaları desteklemeye itti.

Şimdi hem Ergenekon ve Balyoz gibi davalarında haksızlıklar olduğunu kabul ediyoruz. Ama asla Ordudaki darbeci geleneğin varlığından kuşku duymuyoruz. Darbeci askerler Erdoğan’a da diğer siyasi aktörlere uyguladığı yıldırma hareketini uyguladı. 

Bilindiği gibi Demirel, 12 Martta şapkasını alıp gitti. 28 Şubatta Erbakan 'i istifa ya zorladılar. 

Kuşku yok ki, Erdoğan süreci iyi yönetti. 15 Temmuzdan sonra ise kafasındaki projeyi tümden uyguladı. Asker artık iktidarın üzerinde bir güç değil, iktidarın emrinde, olması gereken yerde bir kurumdur.

Ak Parti ile FETÖ'nun arasının bozulduğu 2010'lu yıllardan itibaren muhalefet, bütün stratejisini FETÖ'nun devlet içindeki ajanlarının sağladığı bilgilerin üzerine kurdu. 

Öyle görülüyor ki, muhalefet için kötü olan Cemaat Ak Parti ile işbirliği yapan Cemaatti. Cemaat Ak parti ile ters düşünce muhalefetin gözdesi oldu. Hatırlayın o dönemde Sözcü Gazetesinin ultra Kemalist yazarı Emin Çölaşan ne diyordu:

"Şimdi Cemaati destekleme zamanı, bizim yapamadığınız o başardı." Dikkat muhalefetin işbirliği yaptığı cemaat hainliği ortaya çıkma ya başladığı an ortaya çıktı.

CHP tüm gücüyle Cemaatin arkasında durdu. Cemaat de ona oy desteğini sundu ki, bu destek hala devam ediyor. Unutmayalım Cemaatin nefret ettiği lider Erdoğan, desteklediği ise halen muhalefettir. Cemaati yazarları izlemek bile yeterlidir, bunu anlamak için.

Sanıyorum 15 Temmuz darbe girişimi, Erdoğan'ın kafasında dini cemaatlere karşı bir tereddüt ve güvensizlik oluşturdu. Devleti temel alan milliyetçi bir paradigmanın eşiğinde duruyor. Sanıyorum zaten geleneksel olarak güvenlik eksenli düşünmeye hazır Sünni seçmeni önemli ölçüde buna ikna edecektir bir süre daha.

Hiç kuşku yok ki, FETÖ adına kalem oynatanlar kendilerine en uygun siyasal ortamı oluşturmak için gayret gösteriyorlar. Kuşkusuz belirli bir oy potansiyelleri de var. FETÖ, kendine uygun siyasal partileri destekleyebilir. Asıl sorun, destekledikleri partilerden bekledikleri karşılığı bulabilecekler mi? Ya da bu konuda neden bu kadar ısrarcı davranıyorlar?

Yine de bu terör şebekesine karşı mücadele hukuk içinde yapılmalı, insanların vicdanlarının yaralayan uygulamalara yer verilmemelidir. FETÖ, yatırım yaptığı siyasal anlayışlardan nasıl bu kadar emin olabiliyor? Çoğu insanın içini kemiren soru bu?

FETÖ ve PKK terörü, Uluslararası dış faktörler etkileyici, iktidarın uygulamaları ise belirleyicidir. Yani belirleyici olan iç faktörlerdir. Bütün kişiler, toplumlar, devletler ve kurumlar için. 

Genel olarak İslam dünyasının karşılaştığı sorunların birincil nedeni kendileridir. Şeytan yaşamaktan kendimizle yüzleşmiyoruz. Oysa sorunun kaynağı ne ise tedaviye oradan başlamak gerekir. 
"Sömürüye neden bu denli açık bir yapınız var" , sorusuyla yüzleşmek gerekir.

Türkiye Cumhuriyetinde en büyük devrim, 15 Temmuz ile birlikte askeri okulların kapatılmasıdır. Ne yazık ki bu okullar demokratik kültürün kökleşmesini engelleyen ve darbeye zemin hazırlayan bir zihniyet üretiyordu.
Militarist zihinlerin bunu anlaması zordur.

PKK ve FETO gibi terör örgütlerinin demokratik siyaset içine sızma girişimleri, demokrasinin ve siyasetin normalleşmesinin önündeki en önemli sorundur.

Kuşku yok ki FETÖ kurulduğu andan itibaren siyasal iktidarları çeşitli düzeylerde kullandı. Bunlar içinde Demirel, Ecevit'te var. Unutmayalım Gülen, Ecevit hakkında " Ahirette şefaat hakkım olsa onu da Ecevit için kullanırdım " demiştir.

Oysa Gülen, Erdoğan için "Firavun" diyor ve "evlerine ateş salsın" diye beddua ediyor. FETO'nün Ak Parti ile arasının iyi olduğu zamanlarda CHP (Baykal) ve MHP'ye (milletvekilleri) üzerinden operasyon çekti. 

Baykal operasyonu başarılıydı; oysa MHP' ye kuvvetli bir mesaj verildi. 17- 25 Aralık operasyonundan itibaren FETÖ AK Parti'deki bütün milletvekillerini istifa ettirdi. 

2012 yılından itibaren FETÖ, Erdoğan’a diş geçiremeyeceğini anlayınca çeşitli operasyonlar denedi (Oslo görüşmelerinin başına sızdırılması, MİT tırları, 17- 25 Aralık operasyonları) Ancak tüm bu güçlü mesajlara karşın Erdoğan hizaya gelmiyordu. Bu operasyonların finali 15 Temmuz'dur. 

FETO’ nün MHP'yi hedef almasının tarihi 15 Temmuz'dur. 15 Temmuz sonrası MHP’yi bölme harekatı hızlandı. İP bu sürecin ürünüdür. Kesin olan su: 2012 yılından beri Gülen kimi destekliyor ve kime karşı? Kimin Dilenci olduğunu anlamak için Gülen takip etmek yeterlidir sanıyorum. 

Meclis araştırmalarını siyasal olduğu açıktır.

Devam Edecek

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş