metrika yandex
  • $32.13
  • 34.4
  • GA17570

Hanedanlığın Devlete, Tebaanın Vatandaşa Dönüşmesi: İktidara Mutlak Bağımlılık Hali-3

MEHMET YAŞAR SOYALAN
18.01.2024

a- Ara Yapılar Ara Dönemler

Bu açıklamalardan sonra anlaşılmıştır ki hanedan ve devlet iki farklı yönetme biçimidir. Hanedanlığın insan ve toplum yapısı ile devletin insan ve toplum yapısı çok farklıdır. Zaten gerçek anlamda devlet ortaya çıktığında toplumdan söz edilemeyeceği için devletin kendisi bir sığınak olarak ortaya çıkmak durumundadır. Devlet vatandaşın sözde güvenliğini ve iaşesini sağlayarak onu nüfuzu altına alır ve vatandaşına “seni koruyorum, iaşeni sağlıyorum, bunun karşılığı olarak da seni kendime bağlıyorum” der. Aslında bu bağlama, bağlanma durumu gerçekte tam bir bağımlılık/ bağımlılaşma halidir.

Artık devlet vatandaşının hem ailesi ve hem de toplumudur. Zaten fiiliyatta devletten başka sığınabileceği, aidiyet duyabileceği bir yapı da yoktur. Milliyetçilik ve laiklik sopası ile onlar ortadan kaldırılmıştır. Şimdi bunlara teknolojik gelişmeler de eşlik etmektedir. Artık her şey ve her yer devletten ibarettir. Ancak görünen o ki, günümüzde bir de finans kapital gerçekliği var. Finans kapital ve dijitalleşme el vererek devleti, yeni bir devlete doğru everilmektedir. Yani, devlet var, devlet var…

Hanedanlığın ortadan kaldırılması için bir sürece ihtiyaç duyulur; en önemlisi de toplulukların bu yeni dönemi içselleştirebilmesi için yaşaması gereken gerçeklikler bulunmaktadır. Bu nedenle ara dönemlere ve ara yapılara ihtiyaç vardır. Dolayısıyla karşımıza pek çok coğrafyada özellikle de sömürge artığı coğrafyalarda devletleşmeyi tamamlayamamış, bazı devletimsi yapılar çıkar. Bu devletimsi yapılar sorunlar yumağıdır; ekonomik sıkıntı büyüktür, yoksulluk had safhadadır, teknolojik alt yapı henüz kurulmamıştır, sokaklar çetelerin kontrolündedir ve her boyutu ile bir geri bırakılmışlık söz konusudur. İki de bir yapılan askeri darbeler/ ihtilaller, ekonomik ve siyasi manipülasyonlar devletleşememenin en belirgin göstergeleridir ve bu hal birey açısından en sorunlu, en güvenliksiz bir durumu, bir kaos halini ifade eder.

Öyle ki ne vatandaş olabilmiştir, çünkü vatandaşı olacağı devlet henüz ortada yoktur ne de hanedanlık ortadan kalktığı ve hanedanlığın gölgesinde varlığını devam ettiren topluluklar da etkisizleştirildiği ve çözüldüğü için eski toplumsal yapısına dönebilmektedir. Bu süreçte, klasik ve modern fark etmez burjuvazinin egemen olabilmesi, devlete geçiş olabilmesi için böyle bir kaos haline ihtiyaç vardır; kaosun derinleşmesi devlete giden yolu kısaltacaktır, bu nedenle yaranın derinleşmesi için ne gerekiyorsa yapılır, topluluk içi ve topluluk dışı çeteleşme teşvik edilir. Bu çeteleşmeyi devlet dili “terör”, terörist” diye telaffuz ediyor.

Sonsöz Yerine: Hanedanlar için bir Muhammed, bir Yusuf yetmiştir, Aydınlanmacı iktidarlar için bin Muhammed ve sayısız Yusuf gerekmektedir.

Zahiri hayat tasavvurundan materyalizme, iktidarların insanlığı bedeni üzerinden terbiye etmesi, denetlemesi/ yönetmesi çok yeni bir durum değildir. İktidarlar her dönemde muhataplarını, bedenlerinin maddi ihtiyaçları üzerinden kontrol etmeyi bir yönetme biçimi olarak gördükleri tarihi bir gerçekliktir. Ancak modern Aydınlanmacı devletin kendisinin bir bedene dönüşmesi ve varlık sebepleri olan vatandaşlarının bir bedenden ibaret hale gelmesi yeni bir durumdur. Bu yeni durum insanlığın da yeni bir hale evirilmesine neden oldu ve aşkınlığın unutulduğu somut yeni bir dünya kuruldu. Kültürden sanata, bilim ve teknolojiye kadar her şey sadece somut olan üzerinden var olmaya başladı. İnsanın aşkınlığı reddedildiği için değersizleşerek salt bir biyolojik varlık haline geldi ve bu durum genetik bilginleri için altın fırsatlar ortaya çıkardı. Genetiği ile oynanmış gıda gibi genetiği ile oynanmış insan için süre oldukça daraldı. Devletler, özellikle de üst devlet yıllardır uygulaya geldiği nüfus ve sağlık planlamalarıyla insanlığı bir noktaya doğru iteleyip durmaktadırlar. Bu itelemenin nerede duracağı bilinmemekle birlikte, bu durum hiç de hayırhah bir gelişme değildir.

Devlet zaten yeni teknolojik buluşlarla birlikte daha bir maddileşerek ve güvenlikçi politikalarını daha bir sıkılaştırarak vatandaşına sunduğu göreceli özgürlük alanlarını birer, birer kapatıyor. Başta istisna olarak vaz ettiği bu içe kapanmalar ve “olağanüstü hal” uygulamaları rutine dönüşmeye başladı. Her boyutu ile hayatın kendisi bir istisna haline geldi. Aslında dijitalleşmenin geldiği nokta, vatandaşların kendi elleri ile zaten bütün özgürlüklerini ve özgürlük alanlarını devlete ve ilgili platformlara devrettiğini gösteriyor. Artık vatandaşın hayatı ve özgürlük alanı on santimetrekarelik bir ekrandan ibaret. Hakikatte bu on santimetrekarelik alan onun en tutkulu bağımlılık alanı. Devlet, özellikle de üst bir devlet olan küresel hegemonya, vatandaşının her saniyesini bu on santimetrekarelik ekran ile kontrol edip yönlendirebiliyor. İster birey olsun, isterse devlet, düşünme ve akletme melekeleri “biyo akıl”a dönüştüğü için zaten herhangi bir sürprize yer yoktur. Çünkü vatandaş “korku tünelinde” yaşamaya alıştırılmış, itiraz etme güdüleri alabildiğine tıraşlanmıştır; olanı kabulde zorlanmamaktadır. Vatandaş bilemese de devlet, “yapay zeka”nın da yardımı ile vatandaşının neler yapıp yapamayacağını hesaplayabilmekte, gerekli yönlendirme ve şartlandırmaları zamanı geldiğinde yapmaktadır.

Evet, bu durum hayra alamet değil, ancak devlet öncesi hanedanın iktidarı da zulüm ve haksızlık üretmede oldukça mahirdi ve mazlumların çığlıkları bin yıllardır semalarda asılı durmaktadır. Ancak Aydınlanmacı iktidarlarla kıyaslandığında bir derece farkı olduğu da ortadadır ama en önemlisi hanedanlıklar döneminin her zaman hicret edecek bir “Medine”si olabilmiştir. Aydınlanmacı devletin en büyük kötülüğü “Medine” tahayyülünü öldürmesidir.

Hanedanlıkları değiştirip dönüştürmek için, bir Muhammed, bir Yusuf kâfi gelmiştir ama Aydınlanmacı iktidarları devirmek için kaç Muhammed, kaç Yusuf gerekir emin olun bilmiyorum. Acaba Yüce Yaratıcı, her bir insandan (vatandaşın değil; vatandaşın öncelikle insanlık hakkını elde etmesi ve insanlık makamına yükselmesi gerekir.) hem Muhammed hem Yusuf olmasını mı istemektedir…

NOT: Bu Makale YETKİN DÜŞÜNCE DERGİSİ’nin 23. (Temmuz-Eylül 2023) sayısında yayınlanmıştır.

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş