metrika yandex
  • $32.19
  • 34.99
  • GA17650

Haberler / Yazı Dizisi

Türk Modernleşmesi Üzerine Düşünceler-4/Yusuf Yavuzyılmaz

30.09.2023

 

Türk Modernleşmesi Üzerine Düşünceler-4

Yazarımız Yusuf Yavuzyılmaz'ın hazırladığı "Türk Modernleşmesi Üzerine Düşünceler" konulu yeni yazı dizisinin 

4. bölümünü ilginize sunuyoruz..

Hertaraf Haber

Anadolu kültürü sosyolojik olarak hoşgörünün egemen olduğu bir kültürdür. Daha geçen yüzyılın başlarına kadar Türkiye nüfusunun için de hatırı sayılır bir gayrimüslim topluluk vardır. İttihat ve Terakki ile başlayan Cumhuriyetle zirveye çıkan milliyetçilik gayrimüslim nüfusu önemli ölçüde eritti.  Ulus devlet ve onun temeli olan milliyetçilik için farklı olan tehlikelidir. Bu yüzden 20.yüzyılın başında 1,5 milyonu aşan Ermeni nüfusu önemli ölçüde ermiştir.

Kadim kültürün kavramları semantik müdahaleye uğrayınca düşünce sistematiği de bozuluyor. Bu semantik müdahaleden "millet" kavramı da nasibini aldı. Kavram İbrahim milleti anlamında aynı inancı paylaşan insan topluluğunu ifade ederken, modern zamanlarda ulus yerine kullanılmaya başladı. Bu yüzden "ümmetten millete" gibi garip ifadelere şaşırmamak gerekiyor.

 Bugün sivil toplum kuruluşlarının önünde ki en büyük engel modernleşmenin getirdiği yaşam biçimidir. Türkiye’nin her tarafında bu anlamda köklü dönüşümler yaşanıyor.

Sanıldığının aksine bilim ve teknolojiyi alıp İslam organıyla birleştirmek kolay olmuyor. O bilim ve teknoloji kendi ahlakını ve felsefesini de dayatıyor. Kuşkusuz bir çıkış yolu olmalı.

Farklı olan hakikaten zenginliktir. Anadolu birbirinden farklı kültür, inanç, mezhep ve etnik grupları bağrında beslemiştir. Zaman zaman Türkler ya da diğer etnik gruplar arasında baş gösteren dışlayıcı milliyetçilik akımına rağmen bu böyledir. Dışlayıcı milliyetçilik kendi etnisitesinin diğerlerinden daha önde olduğunu kabul eden anlayıştır. Bu tutum az ya da çok bütün milliyetçilik anlayışlarında söz konusudur.

 “Sivas katliamı ve provokasyonu"  üzerinden Müslümanları baskı altına almaya çalışan zihin yapısı tek yönlü, ajitatif, suçlayıcı, ötekileştiricidir. Görünürde katliamı kınıyor görünmesine karşın, söylemde bir nefret retoriği üretiyor.

Olayı kendi sosyolojik zemininden kaydırarak bütün Sünnileri suçlu gösteren yaklaşım sadece bilgisizliği değil, ahlaksızlığa da barındırır.

Niçin ülkemizde siyaset Batı toplumlarından daha çok önemseniyor?

Çünkü farklı toplumsal kesimler kendi ideallerini böyle oluşturacaklarına inanıyor. Oysa toplumdaki çoğulculuk kabule edilirse sorun biter. Cumhuriyetin devlet eliyle modernleşme çabaları, aynı yöntemleri kullanarak kendi anlayışlarını uygulamaya koymak isteyen diğer ideolojilerinde iştahını fazlasıyla kabartmıştı. Bundan dolayı İslamcılık da geç Kürt modernleşmesi de bu tezin etkisi altında şekillendi.

II. Abdülhamid'in muhafazakar-dindar entelektüellerce sahiplenilerek öne çıkarılmasının temelinde, Osmanlısızlaştırılmaya ve İslamsızlaştırılmaya çalışılan tarih anlayışına karşı bir protesto girişimi vardır.

"Diriliş" ve "Payitaht /II:Abdülhamit" dizileri,İslamsız/seküler tarih algısına, muhafazakar/dindar zihnin sanat alanındaki cevabıdır.

Türkiye'de İslamsız bir tarih algısı oluşturma çabalarına karşı, Cumhuriyet modernleşmesine eleştirel bakan ikinci bir tarih algısının doğmasına zemin hazırlamıştır.

Unutmamak gerekir ki, Türk muhafazakarlığı Tanzimat’tan beri süregelen ve Cumhuriyet Dönemi’nde yaygınlaşan modernleşme uygulamalarına muhalefet etmiştir.

Türk muhafazakar dindarlar düşüncenin tarih anlayışının izlerini Necip Fazıl Kısakürek’in  “İnanmıyorum, bana öğretilen tarihe!/Sebep ne, mezardansa bu hayatı tercihe?” ve “Bize kalan aziz borç asırlık zamanlardan/ Tarihi temizlemek sahte kahramanlardan! ! ...” ile Nurettin Topçu’nun  "Ahlaki çöküşümüz tarihimizi inkarla başlıyor. " ifadelerinde okumak mümkündür.

Ulusalcı Kemalistlerin Atatürk anlatısı, tıpkı muhafazakar dindarların "şeyh" anlayışına benzer. Atatürk'ün nitelikleri Alevi anlayışında "dede", Sünni anlayışta "şeyh" imgesine tekabül eden kerametlerle doludur.

Kemalizm eleştirisi daha çok Tek Parti pratiği üzerinden yapılır. Bu durum muhafazakar dindar politikacıları Atatürk karşıtlığı suçlamasından kurtarmak içindir. Ezan yasağı tartışmasını hatırlatalım. Yasak hiç kuşkusuz Atatürk tarafından konulmuştur. Rejim üzerindeki etkisi göz önüne alınırsa başka türlü olması mümkün değildir. Ancak muhafazakar anlatı yasağı İnönü üzerinden eleştirerek İnönü'yü şeytanlaştırma yoluna gitmiştir.

Tek Parti Döneminin sembol isimlerinden Recep Peker'in " Liberaller vatan hainidir" sözü dönemin ideolojik ruhunu yansıtıyor. 1924 yılında Birinci Meclis ortadan kaldırıldığında yeni bir düzene geçiriyordu. Yeni inşa edilecek düzende iki düşünceye yer yoktu: din ve liberalizm. Mehmet Akif ve Hüseyin Avni Ulaş isimleri de elenmiş böylece Birinci Meclisin çoğulcu yapısı tümden ortadan kalkmıştı. Bu kişilerin elenmesi, hem onların yapılacak devrimlere muhalefet potansiyeli taşımalarından, hem de taşıdıkları İslamcı ve liberal kimliklerden dolayıdır. Çünkü yeni düzenin ana parametreleri laiklik ve Türk milliyetçiliğidir. Laiklik, dini devlet hayatından tümüyle, özel hayattan ise olabildiğince uzak tutmayı hedeflemiştir. Türk milliyetçiliği ise, Türklük temelinde bir siyasi kimlik inşa etmeyi amaçlıyordu. Mehmet Akif, hedeflerin ikisi ne de muhalifti.

Kabul edelim ki siyasal ve ideolojik anlayışın diğerinden farklı bir Kemalizm anlayışı var. Sol Kemalizm, Ulusalcı Kemalizm, Muhafazakar Kemalizm, İslamcı Kemalizm gibi Kemalizm türleri ortaya çıkmıştır. Darbeler dahil çeşitli gerekçeler için üretilen Atatürkçülükler birbiriyle yarışıyor. Taha Akyol'un kitabının ismiyle sormak gerekirse "Ama Hangi Atatürk" üzerinden konuşulduğu önem taşımaktadır.

Herkesin Atatürk üzerinden bir iktidar alanı yaratmaya veya sahip olduğu iktidar alanını tahkim etmeye çalışıyor. Bu durumda bilimsel ve felsefi düşünme imkanı ortadan kalkıyor. En küçük bir karşı görüşe tahammül edilemiyor. İdeoloji akla galip geliyor. "Bütün bu çabalara rağmen kabul etmek gerekir ki tek tek her bir vatandaşın düşünce ve eylem dünyasında şekillenen Atatürk algısının sonuçta bir örnek sayılabilecek formuna ulaşmak artık ham bir hayale dönüşmüştür. Beklentilerin aksine tek bir Atatürk'ten söz etmek giderek zorlaşmaya başlamış birbirinden kopuk ve bağlantısız telakkilerle yeni bir takım görüşler eklenmeye başlamıştır. "( Necdet Subaşı, Sosyoloji Günlükleri, Mahya Yayınları s : 64)

Türkiye'nin siyasal düzenini sağlıklı analiz edebilmek için; 

1- Modern Türkiye'nin kuruluşu ve bu süreçte yapılan uygulamaların muhafazakar dindar kitleler üzerinde yarattığı travma. 

2- Tek Parti döneminin yarattığı hoşnutsuzluk, 

3- Köyden kente göç, 

4- İslam algısındaki değişim,

5- 28 Şubat uygulamalarının dindarların kafasındaki kutsal devlet kavramını parçalaması, 

6- Ulus-devletleri aşan ulus-üstü entegrasyonların varlığı, 

7- Ulus-devletlerin çoğulculuğa kapalı yapısının değişmesini anlamak 

8- Alt kültürlerin görünür hale gelmesine Cumhuriyet kurucu paradigmasının cevap üretmedeki başarısızlığını iyi analiz etmek gerekir.

Diğer taraftan Kemalizm’in özellikle CHP üzerinden muhalefet ideolojisine dönüşmüştür. Muhalefetin bu kadar Kemalizm üzerinden siyaset üretmesi, Kemalizm’in dayandığı korunma zırhının arkasında güvenli bir konum edinme ihtiyacından dolayıdır. Aslında bu bir siyasetsizliğe işaret ediyor. Özellikle Ulusalcılık üzerinden üretilen Kemalizm, antidemokratik bir darbe ideolojisine dönüşmüştür. Yılmaz Özdil, Turgut Özakman ve İlker Başbuğ gibi Ulusalcı Kemalistlerin savunduğu Kemalizm’in muhafazakar dindarlarda karşılık bulması imkansız gibi.

Devam Edecek

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş