Ben aşka inanmadım, gülüp geçtim bilirsin
‘Bir yanılsama’ derken ruhuma dolan sendin!
İsterdim ki sözümün yanlışını sen düzelt
Çünkü sarp bağlarıma destursuz dalan sendin!
Soylu bakışlarınla titrettiğin gönlüme
Temiz gülüşler sunup hüznümü alan sendin!
Her halimi sözlere dökmeye gerek yoktu
Gizli saklı nem varsa demeden bilen sendin!
Bilmem nasıl duyardın söylenmemiş sözümü
En parlak düşüncemi kuşkuya salan sendin!
Çağırmadım ben seni, gördüm ki sen gelirdin
Anlamıştım gönlümün yolunu bulan sendin!
Aklımın sürgüleri açılırken çaresiz
Bulduğu tüm yollardan kapıma gelen sendin!
Geldiğinde dedim ki: ‘Dostum sana âşıkmış!’
Sözlerimi dinleyip kahrından gülen sendin!
Sonra karardı gökler… Yağmur… İğde kokusu…
Güzel yüzüne yağan yağmurla nalan sendin!
İlk o gün titredim ben, ilk o gün yandı içim
Satırlar arasında aklımı çelen sendin!
‘Olmaz’ dedim kendime, ben aşka inanmam ki
Altın hayat ilkemi gülerek silen sendin!
Benim bunu anlamam, neden çok uzun sürdü
Bu geç kalışa yine saçını yolan sendin!
Kendi öz ellerimle gönderdim seni çöle
Şuydu sakladığım sır: Kalbimi çalan sendin!
Neden hiç düşünmedim, çöller seni kavurur
Ben yanarken aşksızlık çölünde solan sendin!
Bir bencil hatırına ipe çektim seni ben
O baharda gönlümde ecelsiz ölen sendin!
‘Dost’ deyip tuzağında beni kurban edene
Diyemedim: Ey kıskanç, arada yılan sendin!
…
Kitli odamda bugün kendimle baş başayken
Gördüm gönül köşemde saklanıp kalan sendin!
Yağmura koku katan iğde çiçekleriyle
Her baharda can bulup dünyama gelen sendin!
Aşk var mı, bilmiyorum; kesin yok demiyorum
Gerçeğin aynasında gördüğüm yalan sendin!
Af dilesem bugün ben, senden ikimiz için
Bir aşk için kendini binlere bölen sendin!
…
Söyle şimdi adını anmadığım sevgili!
Yeniden bize doğru eser mi sevda yeli?
Der misin yine bana: ‘Tek aşkım sensin benim!’
Belki bu kez açılır gönlümün suskun dili
Adın anahtar olur, ‘Buyur’ der, aşkın ili… (A.S.D.)