metrika yandex
  • $32.19
  • 34.99
  • GA17650

Haberler / Yorum - Analiz

İmtihan Konumuz: Göç, Sığınmacı ve Mülteci Konuları / Mehmet ALTUNTAŞ

24.07.2022

 
Göç kavramı tek başına çok şeyleri anlatsa da sığınmacı ve mülteci kavramları da çağımızda en çok kullanılan kavramlar arasında yer almaktadır. Kavimler göçü ile başlayan süreç halen içinde bulunduğumuz zamanda da yaşanmaktadır. İnsanlar başta iklim ve siyasi askeri sebeplerle yerlerinden edilmekte göç ettikleri yeni topraklarda yeni etkileşimlere sebep olmaktadır. Ülkeler ve kavimler bu hareketlenmelerden sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan etkilenmekte, zaman zaman çatışmaların ve savaşların kaynağı haline gelmektedir. 21 inci yüzyılda yaşanan uluslararası ilişkiler açısından en fazla gündeme gelen konu göç, sığınmacı ve iltica konusu olmuştur. Her ne sebeple olursa olsun göçmen, sığınmacı ve mülteci konumunda bulunan insanlar her zaman daha önce yerleşik insanlar açısından bir imtihan konusu olmuştur. Şu bir gerçek ki hepimiz bu imtihanı halen yaşamaktayız. İmtihanı kaybetmemiz için bir takım şer güçler de boş durmamaktadır. İmtihanı geçebilmemiz için sapla samanı karıştırmamak için öncelikle göç tarihi ve kavramlara ilişkin temel bilgilerimizi güçlendirmemiz gerekmektedir. Çünkü bu imtihanı başarıyla geçebilirsek  İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu’nun dediği gibi hepimiz için "Bu büyük bir zenginliktir" olacaktır.
 
 
 
Göç Tarihi İnsanlık Tarihi İle Paralellik Göstermektedir
 
İlköğretim kurumlarında tarih ve coğrafya bağlamında kavimler göçünden bahsedilir. Kavimler Göçü, M.S. 350-800 yılları arasında Avrupa'ya yapılan yoğun insan göçüdür. İlk dönem kavimler göçü Batı Roma İmparatorluğu ve Hunlar arasındaki yoğun sınır değişikliklerini kapsar. İkinci dönem kavimler göçüyse ilk dönemin devamı niteliğindedir. İlk gelen göçmenler Hunlar, Slavlar, Ön Bulgarlar, Alanlar tarafından Batı'ya doğru sürülen Gotlar, Anglo-Saksonlar, Vandallar ve Franklar gibi Cermen kabileleriydi. İkinci dönem göçleri de (Arap, Türk, Macar, Viking göçleri ve Moğol istilaları) Kuzey Afrika, Anadolu ve Avrupa'da derin değişimlere sebep olmuştur. Klasik tarih anlatısına dayanarak kavimler göçü siyasi ve askeri bir olaylar bütünü olarak açıklanmıştır ve üzerinde çokça durulmuştur zira Kavimler Göçü günümüz Avrupasının temelini atan, Akdeniz'in kaderini 1500 sene belirleyen bir adımdır. Hunların Karadeniz’in kuzeyinde bulunan kavimleri batıya doğru göçe zorladığı gibi İklim koşullarının değişmesi üzerine Moğolların baskısı ile batıya doğru göç eden Türk kabileleri de batıya doğru bu gün yaşadığımız coğrafya dahil pek çok yere göç etmiştir. Üzerinde yaşadığımız Anadolu toprakları da yüzyıllarca en fazla göç alan bir coğrafya olmuştur. Oğuz boylarının Hazar denizinin kuzeyinden ve güneyinden batıya doğru göç yolları bir şekilde Kafkaslar ve Anadolu topraklarına uğramış, Selçuklular ve ardından Osmanlı Devletinin, 1453’te Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesi ile Ortaçağ kapanmış Yeniçağ başlamıştı. 
Sanayileşme devrimi ile modern silahlara kavuşan batılı devletler 1 inci, ve 2 nci dünya harbi sonrasında emperyalist düşüncelerin de etkisi ile imparatorluklar sona ermiş irili ufaklı ulus devletler dönemi başlamıştır. 20 nci yüzyıl ise modern savaş teknolojilerinin harp sahasında uygulandığı kitlesel kıyımların yaşandığı yeni bir dönem olmuştur. Soğuk savaş ve nükleer gücü elinde bulunduran emperyalist devletlerin etrafında kümelenen çift kutuplu siyasi yapı dehşet dengesi ile bir süre küresel  çatışmaları yerele indirse de doksanlarda Sosyalist blokun ana taşıyıcısı Sovyetler Birliğinin dağılması ile tek kutuplu bir uluslararası ilişkilerin yaşandığına şahit olduk. Afganistan'ın önce Sovyetler Birliği ardından Amerika Birleşik Devletleri tarafından işgali ile başlayıp, 1990 sonrası ABD ve destekçisi batılı devletlerce Irak’ın işgali yaşandı. 2001 de 11 Eylül saldırısı ile bu işgaller ve savaşların şiddeti ve acımasızlığı hızlandı. Ardından 2010’dan sonra arap baharı dedikleri ayaklanmalar sonucu Ortadoğu’da Filistin, Yemen ve Suriye’de kanlı savaşların ve çatışmaların yaşandığı ve bir başka sürecin içinde bir zamanı yaşamaktayız. 
Birinci Dünya Savaşı sonrası Balkanlardan göç alan Anadolu toprakları, 1990 lardan sonra Irak ve Orta Asya topraklarından Afganistan, Doğu Türkistan gibi ülkelerden kısmi olarak göç almıştı. 2000 sonrası ise Irak ve Türki Cumhuriyetlerden daha sonra da 2013 ten sonra yaşanan iç savaş ve Suriye’de Esed Rejiminin kitlesel kıyımları üzerine Anadolu toprakları devasa biçimde kitlesel göçe maruz kalmıştır. 
 
İstatistikler
 
İçişleri Bakanlığı Göç İdaresinin verilerine göre ülkemizde 7 Temmuz 2022 itibariyle Suriyeli başta olmak üzere 3700.000 e yakın geçici koruma altına alınan kişi bulunmaktadır. İçişleri Bakan Yardımcısı İsmail Çataklı’nın mayıs ayında açıkladığı resmi verilere göre , Türkiye’de şu an toplam 5 milyon 500 bin 690 yabancı var. Ancak bunların tamamı sığınmacı değil. Öğrenciler, Antalya’daki yerleşik İngiliz, Alman ve Ruslar, eğitim alan polisler gibi yabancılar da bu rakama dahil. Bilgilere göre Türkiye genelindeki toplam sığınmacı sayısı, 4 milyon 82 bin 693. Sığınmacıların içindeki geçici koruma altındaki Suriyeli sayısı ise  Mayıs ayı itibariyle 3 milyon 762 bin 686 idi. 
Son 5 yıl içinde 323 bin 859 düzensiz göçmenin sınır dışı edilmiş ve 2016 yılından bu yana 1 milyon 463 bin 272 düzensiz göçmen ve sığınmacının da Türkiye’den ayrılmış. 2011’den bu yana 200 bin 950 Suriyeli Türk vatandaşı yapıldı. Bunların 47 bini Türkmen. Ayrıca 17 bin Afganistan Türkü, 101 bin 995 Ahıskalı ve 6 bin 787 Uygur Türkü vatandaş oldu. Ayrıca 500 bine yakın Suriyelinin de güvenliği sağlanan bölgelere gönüllü geri dönüşü sağlanmış.
 
 
Türkiye’de kayıt altına alınmış geçici koruma statüsündeki Suriyeli sayısı 7 Temmuz 2022 tarihi itibarıyla bir önceki aya göre 113 bin 51 kişi azalarak toplam 3 milyon 650 bin 601 kişi oldu. 18 Mayıs 2022 tarihinde Göç İdaresi Uyum ve İletişim Genel Müdürlüğünden yapılan açıklamada ise geçici koruma altındaki Suriyelilerle birlikte Türkiye’de 5 milyon 506 bin 304 yabancı uyruklu kişi olduğu belirtildi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, temmuz ayında yaptığı bir açıklamada 700 binin üzerinde Suriyelinin Türkiye'de dünyaya geldiğini belirtti.
 
Türkiye’de Hukuki Durum
 
Çeşitli gerekçelerle göç vakıasına muhatap olan insanlar, bu süreçte ve sonrasında birçok zorlukla ve mağduriyetle karşı karşıya kalabilmektedir. Dolayısıyla insan hakları bakımından göçmenler, mülteciler ve sığınmacılar daha çok özen gösterilmesi gereken gruplar içinde yer almaktadır. Ülkemiz coğrafi sınırlandırmayı sürdürerek ve bu bağlamda Avrupa dışında gerçekleşen olaylardan dolayı Türkiye’ye gelmiş mülteciler için üçüncü ülkeye yerleştirmeyi en çok tercih edilen çözüm olarak koruyarak; 1951 Sözleşmesi ve 1967 Protokolü’ne taraftır. Türkiye, uluslararası standartlara uygun etkin bir ulusal sığınma sistemi inşa edebilmek için yasal ve kurumsal reformlar gerçekleştirmektedir. 2013 Nisan ayında, Türkiye’nin ilk sığınma kanunu olan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından uygun bulunmuş ve 11 Nisan 2014’te yürürlüğe girmiştir. Kanun, Türkiye’nin ulusal sığınma sisteminin temel dayanaklarını ortaya koyup; politika oluşturma ve Türkiye’deki tüm yabancılara ilişkin işlemlerden sorumlu olan başlıca kurum olarak Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nü kurmuştur. Türkiye aynı zamanda, Türkiye’de geçici koruma sağlanan kişilerin hakları, yükümlülükleri ve bu kişilere ilişkin prosedürleri ortaya koyan Geçici Koruma Yönetmeliği’ni 22 Ekim 2014 tarihinde kabul etmiştir. 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi ve 1967 Protokolü Avrupa Konseyine üye ülkelerin vatandaşlarına mülteci statüsünü tanırken onun dışında İran, Irak, Afganistan, Özbekistan, Afrika ülkelerinden gelen kişiler için mülteci statüsünü tanımıyor. Ancak geçici koruma ve Uluslararası kuruma gibi statülerle  mülteci olmayan kişiler de şartlı mülteci ve ikincil koruma statülerinde korunmaktadır.
 
Konu ile ilgili Kavramlar
 
Düzensiz göç; bir ülkeye yasadışı giriş yapmak, bir ülkede yasadışı şekilde kalmak veya yasal yollarla girip yasal süresi içerisinde çıkmamak anlamına gelmektedir. Düzensiz göç hedef, transit ve kaynak ülkeler açısından ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken bir konudur.
 
Geçici koruma, kitlesel akın olaylarında acil çözümler bulmak üzere geliştirilen bir koruma biçimidir. Devletlerin geri göndermeme yükümlülükleri çerçevesinde kitleler halinde ülke sınırlarına ulaşan kişilere, bireysel statü belirleme işlemleri ile vakit kaybetmeden, uygulanan pratik ve tamamlayıcı bir çözüm yoludur. 
 
Mülteci, 04/04/2013 tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 61'inci maddesinde tanımlanan "mülteci" tanımına aşağıdaki listede yer alan Avrupa Konseyi Üyesi ülkelerden gelerek, ülkemizden uluslararası koruma talep eden yabancılar da girebilmektedir.
 
Şartlı mülteci; Avrupa dışında meydana gelen olaylar nedeniyle, mülteci tanımındaki şartlara haiz olduğunu iddia ederek, üçüncü ülkelere iltica etmek üzere Türkiye’den uluslararası koruma talebinde bulunan kişidir.
İkincil Koruma ise mülteci veya şartlı mülteci olarak nitelendirilemeyen, ancak menşe ülkesine veya ikamet ülkesine geri gönderildiği takdirde; a) Ölüm cezasına mahkûm olacak veya ölüm cezası infaz edilecek, b) İşkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacak, c) Uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak, olması nedeniyle menşe ülkesinin veya ikamet ülkesinin korumasından yararlanamayan veya söz konusu tehdit nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancı ya da vatansız kişiye, statü belirleme işlemleri sonrasında verilen statüyü ifade eder.
 
Kavramlarla ve hukuki izahlara ilişkin detaylı bilgiler, istatistikler ve daha fazlası https://www.goc.gov.tr adresinden rahatlıkla bulunabilir. 
 
Ülkemizde kurumlar boş durmuyor..
 
İçişleri Bakanlığı Göç İdaresinin ve yerelde İl Göç İdarelerinin üzerinde çok büyük sorumluluk bulunmaktadır. Uzman personel sayısını son yıllarda sürekli artıran Göç İdaresi özverili personeli ile geri gönderme merkezleri başta olmak üzere sığınmacı kampları ve şehirlerde bulunulun sığınmacı göçmen ve geçici koruma altına alınan milyonlarca insanın sorunlarını çözmek için canla başla mücadele etmektedir.
 
Kanaatim odur ki artık pek çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi Göç ve Entegrasyon Bakanlığının kurulmasının zamanı geldi de geçmektedir.  Ülkemizde doğan sığınmacı ve göçmenlerin çocukları 750 bin civarında olmuşken, bu insanlardan gönüllü olarak dönenleri bir yana bırakırsak büyük bir çoğunluğu ülkemizde iş bulmuş eğitim görmekte iken halen savaşın yaşandığı Suriye’ye dönmelerini beklemek safdillik olur. Evet gönüllü olarak dönmeleri için ne gerekiyorsa yapılmalıdır.
 
Ortadoğu’da savaşı çıkaranlar ve yangına körükle giden batılı güçler maalesef yaşanan göç dalgasının kendilerine hiç bir şekilde zarar vermesini istemiyorlar. Mülteci olarak kabul ettikleri sayılı insanları da seçerek almaktadırlar. Diğer yandan komşumuz NATO ve AB üyesi de olan Yunanistan’ın insan haklarına aykırı biçimde göçmenlerin denizde boğulmalarına sebep vermeleri, geri itmeleri artık Avrupa'nın bu konuda samimi olmadığını göstermiştir. Bu savaşı çıkaran küresel güçler bir taşla birkaç kuş vurmayı hedeflemiş olabilir. Ancak ülkemiz bu durumu fırsata çevirmesini bilecek dirayete ve Devlet aklına sahiptir. Bir an önce Göç ve Entegrasyon Bakanlığı kurulmalı, ülkemizde bulunan sığınmacı ve göçmenlerin iş gücü ve liyakat açısından sağlıklı envanteri çıkartılmalı ülke ekonomisi ve sosyal barışı için fırsata çevrilmesi için adımlar atılmalıdır. Öncelikle toplumsal olayları bahane ederek ülkemize sığınan insanları kışkırtmak isteyen ırkçı ve insanlık dışı davranan gruplar kınanmalı polisiye tedbirler insan haklarına dayalı alınmalıdır. Örneğin Kızılay’da Somalili sığınmacı insanların açtığı dükkan restoran ve kafelere isim değiştirme, tabela boyama, müşterileri alıp götürmek gibi dirayetsiz polisiye tedbirlerle yaklaşan karar alıcılara fırsat verilmemelidir. 
 
 
Daha sonra adli olaylara karışan ve ülkemiz aleyhine terör olaylarına bulaşan kişilerin de sınır dışı edileceklerini bilmeleri konusunda uyarılmalı ve sonuç itibariyle kötü örnekler sınırdışı edilmelidir. Iraklı Türkmen sığınmacıların başına geldiği gibi sınırdışı edilmeler elbette mahkeme kararıyla yapılmaktadır ancak bu kişilerin ülkelerine dönmeleri durumunda yasadışı yollarla öldürülmelerine ve kaybedilmelerine de sebebiyet verilmemelidir. Bu konuda TİHEK’te üye olduğumuz dönemde MAZLUMDER’in ve özellikle Av. Osman YURT’un girişimleri ile işleme alınan ve 15.06.2022 tarihinde kamuoyuna açıklanan “sınır dışı işlemlerinin insan hakları yönünden değerlendirilmesi, Türkiye’deki durumun tespit edilmesi ve bu konuya ilişkin sorun alanlarına yönelik çözüm önerilerini ortaya konulması amaçlarıyla “Sınır Dışı Edilen Yabancılar ve Geri Gönderme Yasağı Raporu” kurumlar için aydınlatıcı mahiyette olduğundan dikkate alınmalıdır. Bu konuda TİHEK’in de dikkatle incelediği ve yararlandığı Mazlumder’in 2020 tarihli “Göçmenlerin ve Mültecilerin Sınır Dışı Edilmesinde Konuşulmayan Alan: Tahdit Kodu Mağdurları Raporu” dikkate değerdir.
 
Sonuç olarak çare hepimiz..
 
Ülke olarak 2013 ten bu yana yoğun biçimde yaşadığımız göç ve göçmen sorunları bir hakikattir. Çatışma, şiddet ve zulüm sebebiyle zorla yerinden edilen kişilerin sayısı küresel çapta rekor düzeylere ulaşırken; Türkiye dünyada en fazla sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülke olmayı sürdürmüştür. Ne var ki her geçen gün olumsuz hadiselerin yaşanması için şer güçlerin canla başla çalıştığı, Yunanistan gibi batı medeniyetinin beşiği diye kabul edilen bir ülkenin yaptığı insan hakları ihlalleri bize pek çok şeyi de öğretmiş olmalıdır. Göç, sığınmacı ve mültecilerin durumu hatta insan ticareti konusu bir bütün olarak ele alınması halinde ülkemiz bu badireden selametle çıkacak ve vereceğimiz imtihan kağıdı ile başarılı olmamız halinde önümüzdeki 100 yılda güçlü Türkiye için bu durumu bir fırsata çevirme imkanı yakalanmış olacaktır. 
 
Bu bir temennidir ve amin demekten başka çaremiz yoktur. 
 
Hep birlikte amin diyelim..
 
Mehmet ALTUNTAŞ

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş