metrika yandex
  • $32.19
  • 34.99
  • GA17650

Haberler / Yorum - Analiz

DİN VE GELENEK ARASINDA ''EDEP'' / Hasan KANAT

02.04.2022

Gelenek toplumsal düzeni ve ahengi korumayı maksat edinirken edebi, bu ahengi temin eden bir araç sayar. Din ise; insan ile Allah arasındaki irtibatın tahkimini gaye edinerek edebi, bu irtibatı güçlendiren bir araç olarak kabul eder.
Niyet âdeti ibadete dönüştürür derler. Cümleyi tersinden okuyacak olursak; sahih bir niyetten yoksun ibadetin artık âdete dönüştüğünü, ibadetin maksadı olan ‘kurbiyet'in yani Hakk'a yakın olmak için yapılan ibadetin vesile olmaktan uzaklaştığını söyleyebiliriz. Bu cümle ibadet ile alışkanlık, din ile gelenek-görenek arasındaki ayrımı dikkate almayı zorunlu kılan bir ilkedir. “Ameller niyetlere göredir” hadis-i şerifi ise, insanın herhangi bir fiilini amel seviyesine yükselten sebebin niyet olduğunu beyan ederken, bizlere ilkenin arka planını da vermiş olur:
 
 Dinde kurucu kavram niyettir. Pek çok insan için din ile adet-gelenekler arasında olumlu bir ilişki bulunur. Öyle ki bunlar birbirinin yerine kullanılabilen ve birbirini tamamlayan kavramlardır diye düşünenlerin sayısı hiç de az değildir. Oysa din gelenekle özdeşleşmeye veya onun parçası haline gelmeye başladığında ibadet, âdete din ise geleneğe dönüşmüş demektir. Din; içinde doğduğu geleneklerle çatışarak insanlara 'insan olmanın anlamını öğretmede’ yeni bir istikamet göstermiş ve gelenekleri insanların mağarası saymıştır. Dini hayattaki bozulmalar ise söz konusu mağara alışkanlıklarının, dinin hedefini ihmal ederek onu kendisinin bir parçası haline getirmesinden kaynaklanmıştır. 
 
Dinin geleneğe dönüşmesi, dinin tahrif olmasından başka bir şey değildir. Gelenek, dini kendi  varlık ve etki alanını genişletmek üzere araca çevirir ve bu sayede daha sağlam ve otoriter bir yapı kazanır. Başka bir ifadeyle dini parçası haline getiren gelenek, varlığını daha güçlü delillerle tahkim eder. Dini düşünce tarihine baktığımızda ortaya çıkan ihya ve tecdit hareketlerinin dini, gelenek ve adetlerin tesirinden kurtararak esas maksadına döndürmek istediğini görürüz. Bu itibarla ihya ve tecdit hareketleri gelenekçe araç haline getirilmiş dinin maksadını yeniden hatırlatarak dini gelenekten kurtarmak çabasındadır. Müslüman toplumlardaki en ciddi sorunlardan birisi, din ile gelenek arasındaki sınırların ayrımının yapılmamış olmasıdır. Gelenek zamana ve mekâna bağlılığı istilzam edip koruyuculuğu benimserken; din zaman ve mekân üstü özelliğiyle dönüştürücü bir unsur olarak hayatı tanzim eder.
Din ile gelenek arasındaki bakış açısı farkının en iyi gözlemlenebileceği örneklerden birisi de edep kavramıdır. Bu iki sahanın ahlaki bir kavram olan edebe yaklaşımları üzerinden iki farklı istikameti/maksadı görmemiz mümkün. Gelenek toplumsal düzeni ve ahengi korumayı maksat edinirken edebi, bu ahengi temin eden bir araç sayar. Din ise; insan ile Allah arasındaki irtibatın tahkimini gaye edinerek edebi, bu irtibatı güçlendiren bir araç olarak kabul eder. Hülasa gelenekte maksat toplumsal düzen iken diğerinde Allah'a yakınlıktır.
 
Din ile geleneğin ayrıştığı nokta
Gündelik dilde edepten ve edepli davranıştan söz ederken akla gelen ilk şey, insanın davranışlarında göstermiş olduğu sessizlik ve sakinliktir. Sükût ve içine kapanmak edebin ayrılmaz bir parçası olarak görülür. “Edep Yâ Hû” levhası insanlara geri çekilmeyi, sükûtu yeğlemeyi, olana bitene karışmamayı ve edilgen olmayı salık verir. İlim meclislerinde bile ilmin önünde bulunan edep, hocaya itiraz etmek ve tartışmak yerine susarak nasibini beklemeyi kapsayan bir doğaya sahiptir. Velhasıl edep hangi alanda ortaya çıkarsa çıksın susmak, çekingen kalmak ve itirazı bırakmak gibi anlamlarla özdeşleşir. Bununla birlikte edebin gerçekten ne demek olduğu, hangi davranışın edebe uygun olduğunu tespit etmek oldukça güçtür. En azından edep konusunda din ile geleneğin birbirinden farklı tavırlar geliştirdiğini hesaba katarsak, elimizde iki ayrı tarifin bulunduğunu akılda tutmak gerekir.
Öncelikle, geleneksel edep anlayışı toplumsal ahengi bozmayan davranışlar üzerinde odaklanır. Toplumsal ahengi ve düzeni ihlal etmemeyi bir değer saymak ve otorite karşısında edepli olmak, kişiye vazgeçilmez bir paye kazandırır. Böyle bir edep anlayışının ortaya çıkardığı başka bir kavram ise hayâ yani utanma duygusudur. Edep ile hayâ neredeyse eş anlamda kullanılan kavramlar haline gelerek ferdin hayatını ve özgürlük alanını gelenek lehinde daraltır.
Geleneksel edep anlayışının önemli bir yönü de ayrımcılıktır. Bu ayrımcılık sosyal sınıflar arasında olabileceği gibi yaş, kabiliyet, güç, imkân yahut daha yaygın olmak üzere de cinsiyet ayrımcılığı şeklinde tebarüz edebilir. Ayrımcılığın en önemli alanlarından birisi de kadın ile erkek arasındaki ayrımdır. Gelenek edebi ve hayâyı kadına daha layık bir nitelik sayarak erkeğin davranışlarını daha çok müsamaha ile karşılar. Belki de geleneğin dinden açık şekilde ayrıştığı noktaların başında burası gelir.

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş