Anlaşılması mümkün olan şey, aynı zamanda anlatılabilir midir? Yoksa anlatabilmek için gerekli başka unsurlar da var mıdır? Birşeyin tam olarak ifade edilememesi, genellikle aslında tam olarak anlaşılamamasından kaynaklanıyor olabilir mi? Kelime dağarcığının zenginliğinin anlama ve anlatmada etkisi ne ölçüdedir?
Söz konusu olan kalbî bir idrak yahut hissiyat, nadirattan şahsi bir tecrübe olduğunda, elbette kelimelere dökmek pek kolay olmayacaktır. Böyle bir durumda daha ziyade fazla kelamdan âzâde, kalbe dokunan bir şiire muhtaç olabiliriz. Şiir kendi ruhuyla fazla söze hacet bırakmadan meramı dile getirecektir.
Ama bu her zaman fazla söze ihtiyacımız olmadığı anlamına gelmez. Fazla sözden kastım elbette çok konuşmak değil, kelime dağarcığımızın zenginliği. Somut durumları, bir düşünceyi veya müstesna olmayan bir hissiyatımızı izah edememek, bizim izah kabiliyetimizdeki eksiklikten, heybemizde yeterince kelimemiz olmayışından kaynaklanabiliyor. Ne diyeceğimizi bilememek, yanlış anlaşılmamıza ya da anlamamıza sebebiyet vermek, bir türlü tam ifade edememiş hissetmek, olması gereken, asıl anlamı içeren kelimeyi bir türlü bulamayınca, gerekli ve yerinde olmayanlardan medet umup sözü uzatarak maksattan uzaklaşmak, giderek daha çok yaşadığımız durumlar.
Aslında dilimizin fakirleşip karşılıklı iletişimimizi olumsuz etkilemesinden ziyade dikkat çekilesi daha vahim bir nokta var ki bu da dildeki zafiyetimizi, duygu ve düşüncelerimizin zenginliği sanmamız, sığ duygularımızı kelimelerle ifade edilemez değerde zannetmemiz... Oysa kifayetsiz olan kelimeler değil, kelimelerimiz. Henüz öğrenip kullanmadığımız kelimelerimiz. İfademizde varlığa bile çıkamadan, nasıl kifayetsiz olabilirler? Kendilik algımıza dair çok az şey, kelimelerimizin eksikliği üzerinden kendi duygusal, düşünsel çapımızı büyük görme gibi bir eğilim kadar yanıltıcı olabilir.Kabına sığmamak, miktarın çokluğundan değil kabın darlığından da kaynaklanabilir.
Kavramlarımız azaldıkça, nüanslar itibarını kaybedip, her biri yerli yerinde kullanılmaz oldukça, sadece düşünce dünyamız değil, duygu dünyamız da çoraklaşıyor. Böylece kendimizi ifade etmek, kendimiz üzerine düşünmek gibi, hislerimizin ayrımına varmak da güçleşiyor. Kelimelerimiz muhtevasından uzaklaşıp sığlaştıkça, bizim içimizde 'nasıl anlatacağımızı bilemediğimiz' anlam boşlukları oluşuyor. Bu boşluklar, aslında her biri bir duygu ya da düşünceye işaret etse de tanımlanamamaktan sebep, boşluğa dönüşüyorlar. Yani, kelimelerin kifayetsiz kalışı her zaman hissiyatımızın kuvvetinden değil, bazen de kelime dağarcığımızın zayıflığından neşet ediyor.
Daha dünyaya indirilmeden önce Hz. Adem’e öğretilen eşyanın isimleridir.Tefsirlerde ayette “esma/isimler” ile kastedilenin eşyanın mahiyeti yanında, varlıklarla zihinsel bağ kurma, kavramlar, dil icad etme becerisi, varlıklarla zihinsel bağ kurma, bilgi üretme yeteneği olduğu ifade edilir.Dünyaya indikten sonra tövbe ederek hayatına devam edebilmesi için kendisine ilka edilen yine “kelimât / kelimeler” dir. Yaratılmış hiçbir varlık, duygu ya da düşünce yoktur ki onun adı/kelimesi/kavramı da yaratılmış olmasın. Bunları da dikkate alarak, düşüncenin ana malzemesi ve ilmin anahtarlarından olan kelimeleriyeterli derinliğe sahip olmadığımızın sorumlusu gibi mahkûm ederek, kifayetsiz addetmek yerine, onlardan nasibimizi artırmak daha isabetli olacaktır.
İman, sıhhat, huzur gibi her daim zikrettiğimiz zenginliklerin yanında ve onlar kadar önemli olan bir zenginliğimiz de kelime hazinemizdir. Dileyelim bereketlensin ki idrak kabiliyetimiz kuvvetlensin ve kelimelerin hakikaten kifayetsiz kaldığı yerlere doğru yakınlık kesp edebilelim…
ABD Seçiminin Tarafları | Hamza Er
07.11.2024
DİN VE DEVRİM / Muharrem BALCI
14.10.2024
Direnişin Cesur Lideri Şehid Oldu..
18.10.2024
Tarih böyle alçaklık görmedi
16.10.2024
Söz mü Eylem mi.. Nereye? CAVİT OKUR 20.10.2024