metrika yandex
  • $34.84
  • 36.87
  • GA21150

Özeleştiri Zamanı

YUSUF YAVUZYILMAZ
06.04.2024

 

"Tarihte hak edilmemiş hiç bir mağlubiyet yoktur."

Aliya İzzetbegoviç

 

Sağlıklı bir özeleştiri için ait olduğu grup fanatizminden uzaklaşmak gerekiyor. İçinde bulunduğu parti, cemaat, sendika, ideolojik görüş ve resmi ideolojiye dönük eleştirileri olan insanlar fanatik değildir. Fanatik sadece karşı tarafı eleştiren, kendi grubuna dair en küçük eleştiri yapamayan, bunun için seçmeci davranan kişidir.

Suçu sürekli dış faktörlerde aramak sorunları çözmeyeceği gibi, kendi hatalarınızla yüzleşmeyi de engeller. Bu durumda kendinizi yenileme imkanınız kalmaz. Aklını kullananlar için yenilmek büyük nimettir. Kendini yenileme, hatalarından ders çıkarmaya imkan verir. Yenilmek, hırsına teslim olan, öç almaya çalışanlar için ise felakettir. Yenilgiden ders alacak kadar olgunlaşmak gerekir. Hala ders alamayıp başkalarını suçlamaya devam edildiğinde bu, yenilgiyi izleyen çöküşü ve yok oluşu getirir. Tarih bunun acı örnekleriyle doludur. Önemli olan “biz olmazsak öcüler gelir” siyaseti değil, karşılaştığımız sonucun  bizim ne yaptığımız ile ilgili olduğunun kabulüdür. Öte yandan seçim sonuçları biriken öfkenin boşalmasıdır. Yapılacak olan halkın mesajını ve öfkenin nedenlerinin iyi anlamaktır. Doğru analiz " biz nerede hata yaptık' sorusunun cevabından geçiyor.

Siyasette düşman kavramının kullanılması doğru değildir. Doğrusu birbirinden farklı yöntem ve uygulamaları hedefleyen rakiplerin olduğudur. Siyasetin meşruiyeti hayırda yarışmaktır. Yarışanlardan birinin diğerini düşmanlaştırması, tekfir etmesi ve dışlamasının tarihsel temelleri vardır. Çünkü tarihsel mirasta iktidara aday olan ikinci isim tefrika çıkaran, düşmanla işbirliği yapan, hain biridir. Üstelik bu iddiayı doğrulayan onlarca örnek bulunabilir. Öncelikle bu paradigmayı değiştirip, dönüştürmeye çalışmak gerekir. Bu da uzun süreli bir mücadeleyi gerektiriyor. Çünkü zihniyetler uzun tarihsel süreçlerin ürünüdür ve bugünden yarına, kısa zamanda değişmeleri imkansızdır. Büyük partilerin dışında kalan küçük partilerin meşruiyeti kiminle işbirliği yaptığı ile ilgili olarak değerlendiriliyor. Bu yüzden partilerin kimliği ve programları değil kiminle işbirliği yaptığı öne çıkmaktadır. Dolayısıyla ittifak içindeyken iyi olan partiler ittifakları dışına çıktığında işbirliği ve hainlik etmekle suçlanırlar. Siyasal analizi diğerlerini düşmanlaştırarak yapmak sağlıklı bir okuma biçimi değildir.

Bir partinin içinden olaylara bakan insanlar oldukça fanatiktir. Bu yüzden dilleri keskin, ifadeleri sorunludur. Sosyolojik analiz yerine duygusal düşünürler. Bu tip insanların süreci doğru analiz etmeleri mümkün değildir. Özeleştiri yaparken, hayatın merkezine kendini koyarak kibirli davranmak, sağlıklı özeleştirinin önünü tıkayan en önemli etkenlerden biridir. Kibir, sadece kendini büyük görmek değildir, kendi dışındaki herkesin yanıldığı sanrısına kapılmaktır.

Kandil ve FETÖ tehdidini bahane ederek özeleştiriden vazgeçilmemeli. Seçimde alınan sonucun sorumluluğu, tüm yönleriyle, siyasal partilere aittir. Sizin partinize oy vermeyen herkesi Kandil taraftarı ve FETO'cü olarak suçlamak mantıklı bir açıklama biçimi ve ahlaki bir davranış değildir. Seçimin sonucunu Kandil ve FETÖ değil, siyasal iktidarın ve muhalefetin performansı belirliyor. Her olayda dış faktörleri öne çıkarmak, kendi sorumluluğunu örtmeye yarayan ideolojik körlük yaratır.

Sağlıklı eleştiri yapabilmek için Taha Abdurrahman’ın dediği gibi “Hakiki filozof” davranışını izlemeliyiz. Çünkü "Hakiki filozof tabiatı icabı ahlakidir. Hizipçilik yapmaz, fırıldak çevirmez. Sağa veya sola angaje olmaz. Pazarlık yapmaz. Manevracı olmaz, Tahakküm etmez. Kumpas kurmaz. Bilakis yaptığı tek şey, her nerede bulunma ihtimali varsa orada hakikati aramaktır. Hakikat kendisine muhalif kimsenin nezlinde olsa bile onu ondan alması kendisine ağır gelmez. " ( Taha Abdurrahman, Hakikat Arayışı, Pınar yayınları, s: 41)

İktidar partisini destekleyen bazı kişiler şu veya bu sebeple partilerine oy vermekten vazgeçenleri suçluyor ve hakaret ediyor. Bu yaklaşım ahlaki değildir. Doğru yaklaşım, neden partimizi terk ettiler, sorusunun cevabını aramaktır. Sorunun çözümü kendi yanlışlarını tespit edip düzeltmekten geçiyor. İktidar partisine destek verenler, partilerine oy vermeyip, büyük bölümü sandığa gitmeyen seçmene kızmak yerine onlara teşekkür etmelidir. Yaptıkları deri bir hesaplaşmanın, sağlıklı bir özeleştirinin imkanını aralayabilir. Yanlışlıkları eleştirenleri hedef almak yerine yanlışlığı ortadan kaldırmaya odaklanmak gerekir. Bu yüzden eleştirenlerin açıklamalarına dikkat kesilmek gerekir. Onları susturarak, hakaret ederek gidilecek sağlıklı bir menzil yoktur.

Öyle görülüyor ki Ak parti seçmeninin bir bölümü YRP' ne oy verdi; bir bölümü eli muhalefete gitmediği için sandığa gitmedi; Bir bölümü de bilerek geçersiz oy kullandı. İstanbul'da öfkeli ve küskün Ak partili seçmenin davranışı bunu açıkça göstermektedir. Seçmenin böyle davranmasının rasyonel ve ahlaki gerekçeleri var. Doğru analiz seçim sonuçlarını doğru okumaktan geçiyor. Yapılan her eleştiriyi ihanet, eleştiri yapanı tekfir etmek ahlaki değildir. Bu gerçeği ait olduğu gruba ölümüne bağlı fanatik partizan militanların anlaması mümkün değildir.

Siyasal iktidarın ya da toplumsal alanda dindarların yaptıkları sorunlu davranışlara karşın bir başka savrulma da yaşanıyor. Siyasal iktidarın ya da toplumda yaygın olarak dinin istismarından yola çıkarak, " ben İslam'dan ve İslamcılıktan ayrıldım " demenin kabul edilebilir hiçbir gerekçesi yoktur. Dinin istismarı tarihsel sürecin bir gerçeğidir. Müslümanların önündeki bir sınav da budur. Ebu Zer, zamanının siyasal iktidarına muhalefet ederken, asla "ben Muhammed'e ve öğretisine vazgeçtim " dememiştir. Muhalefetini İslam'ı değerler üzerine kurmuştur. Dini siyasal zeminde ve toplumsal düzeyde araçsallaştırıp, istismar edenlere karşı İslam'ı değerlere sarılmanın tam sırasıdır. Çünkü Kur'an bize İslam'dan başka bir yol kabul edip kurtuluşa ermenin mümkün olmadığını söylüyor. Muhlefetimizi dinin temel değerlerinden yola çıkarak yapacağız, dini terk ederek değil.

İktidara kızan Ak Parti seçmeninin henüz Ak Partiden duygusal ve geri dönülemez bir kopuş yaşadığı da söylenemez. Çünkü bu seçmen kitlesi muhalefete yönelmiş değil. Ak Parti'ye kızan muhafazakar dindar kitle neden ana muhalefet partisi CHP'ne yönelmiyor? Bunun tarihten gelen haklı nedenleri var. Tek parti dönemi, 27 Mayıs darbesi, 28 Şubat post-modern darbelerinin arkasında destekleyici olarak CHP vardı. Helalleşme ile başlayan süreç olumluydu. Bunun önündeki en büyük engel CHP'nin geleneksel ideolojisiydi. CHP'ne olan mesafe halen devam ediyor.

Seçim sonuçlarını Ak Partiden ayrılan veya onunla işbirliği yapmayan partilerin de iyi okumaları gerekir. DEVA, İYİ, GELECEK ve SAADET partilerinin Ak partiden kopan muhafazakar seçmene adres olmalarını engelleyen Altılı Masa'da CHP ile yaptıkları işbirliğidir. Bu durumda adres, öteki partilerden insan hakları ve adalet yönünden bir alt seviyede olan YRP oldu. Çünkü Muhafazakar dindar seçmen hem CHP'ye hem de onunla işbirliği yapan partilere mesafelidir. YRP’nin en büyük avantajı, CHP ile ortaklı kurmayan bir muhalefet pozisyonunda kalmasıdır.

Ak parti seçmeninin tepkisi: " Uygulamalarımızdan memnun değilim. Ama bir yere de gitmiyorum. Kendinize gelin. Bu son ikazımdır. Önünüzde yeterli süre var. Ya 2010 öncesine dönün, ya da elveda.”

Türkiye siyasetinde insan hakları, düşünce özgürlüğü, din ve vicdan hürriyetini temel alan hukuk devletini hedefleyen bir özgürlükçü siyasete ihtiyaç var. CHP bu dönüşümü sağlayabilirse oy potansiyelini genişletebilir. Yoksa yalancı bir bahar havası yaşar o kadar.

Seçim sürecinde, Türkiye siyasal tarihi açısından,  ümit verici gelişmeler de oldu. Siyasal aktörlerin sonuçları değerlendirirken kullandığı üslup gelecek için ümit vericidir. Erdoğan ve Özel süreci gayet mantıklı ve tutarlı okudular. Erdoğan'ın okuması içe dönük ve eleştirel; Özel, kazanılan başarıya rağmen bunun nereden kaynaklandığını iyi bilen bir açıklama yaptı. Özel, CHP'nin oylarında büyük bir artışın olmadığının farkındadır. Seçimin sonucunu Ak partiden YRP'ne giden oylar, Ak Parti'ye kızan ancak eli başka partiye gitmeyen bunun sonucu sandığa gitmeyen ve geçersiz oy kullanan seçmen oldu. Özel, genel seçim olsa durumun farklı olacağının farkındadır. Van olayının kısa sürede yargı eliyle sonuçlanması da çok iyi oldu. Seçim sonu açıklamalar son derece olumlu idi. Önümüzdeki ilk seçimi ise ekonomi ve emeklilerin durumu şekillendirecek. Tabi muhalefetin yerel belediyelerdeki performansı da belirleyici olacak.

Şimdi herkes için, yapılması gereken özeleştiridir. Başkasını suçlayarak kendi ayıp ve hatalarımızı örtemeyiz. Dini, nefsi arzu ve çıkarlarımız uğruna istismar etmenin bedelini yaşıyoruz. Müslüman görünmenin değil, müslümanca yaşamanın ne anlama geldiği günlerden geçiyoruz. Adil dağılım, refahı paylaşmak, toplumun en alt kesimini oluşturan yoksullara sahip çıkmak, liyakat ve adaletin değerini anlamak gerekir. Tabi ki, seçimin asıl başat faktörü ekonomidir. Zenginin daha çok kazanıp, fakirin sürekli ezildiği bir model, sürdürülebilir değildir. Yüksek enflasyon ve fiyat artışlarını, bunda hiçbir sorumluluğu olmayan yoksul kitlelerin ve emeklilerin sırtına yüklemek bu sonucu doğurdu. "Neden ekonomi büyürken yoksullar ve emekliler sürekli eziliyorlar ve enflasyonun bedelini ödemek zorunda kalıyorlar“ sorusu mevcut paradigmayı değiştirmek anlamına geliyor.

Herkes için özeleştiri zamanı; özellikle iktidar partisi için. Seçmenin yapmaya başladığı özeleştiriyi iktidar partisi yapabilecek mi? Kendisini yenileyip yeni bir sayfa açabilir mi? Görünürde oldukça zor görülüyor, ama imkansız değil.

Bu seçimde milliyetçiliğin belirleyici olmaktan çıkması da önemli bir faktördür. Ak Parti'nin MHP ile birlikteliğinin nelere mal olduğu da sorgulanmalıdır. Bu birliktelik MHP'yi yükselirken Ak partiyi sürekli erittiği gerçeğini gözden uzak tutmamalıyız. Özellikle Kürt seçmenin bu konuda belirli bir hassasiyetinin olduğunu kabul etmek gerekiyor.

Aliya İzzetbegoviç’in sözleri herkes için uyarıcı olmalıdır: “İktidara gelirseniz, hal ve hareketlerinize dikkat edin. Kibirli olmayın, kendini beğenmişlik etmeyin. Size ait olmayan şeyleri almayın, güçsüzlere yardım edin ve ahlak kurallarına uyun. Unutmayın ki sonsuz iktidar yoktur. Her iktidar geçicidir ve herkes er veya geç, önce milletin ve nihayet Allah’ın önünde hesap verecektir.”

Yorum Ekle
Yorumlar (1)
Uğur | 12.04.2024 13:07
Yusuf bey neden böyle bir yazı yazma gereği duyduğunuzu bilmiyorum ama particilik ile alakanız yoksa onların başarısı veya başarısızlığı ile alakanız olmaması gerekir. AKP ye akıl verip onların kendini yeniden düzeltmesini ve iktidarını sürdürmesini istiyorsanız allahın ilkelerine ihanet ediyorsunuz demektir.öz eleştiri sevileni korumaya dönük olur herzaman.boşverin onların da siyasal dil ile dini nasıl entegre ettiniz ona çözüm bulun bence.

Her Taraf - Türkiyenin habercisi