metrika yandex
  • $38.3
  • 41.73
  • GA25250

Önce Vatan, Kemalizm ve Siyaset

YUSUF YAVUZYILMAZ
28.01.2024

 

Türkiye'de yaşanan toplumsal kutuplaşma ve kutuplaşma üzerinden yürütülen siyaset, ortak olması gereken konularda bile farklı tepkilerin ortaya çıkmasına neden oluyor. Öyle görülüyor ki " Önce vatan" söylemi gibi birleştirici olması gereken bir söylemin bile sosyolojik anlamda birleştirici olmadığı görülüyor. Bir kavramın bir kesim tarafından ideolojik araç olarak kullanılması diğer kesimlerin farklı tepki göstermelerine neden oluyor. “Önce vatan” kavramsallaştırmasının başına gelen de budur. Çünkü vatanın sınırları ve niteliği üzerinde toplumsal bir uzlaşma yok. Vatan deyince bugünkü sınırları anlayan olduğu gibi, çok daha geniş bir coğrafyayı vatan diye tanımlamalar da var. Türkiye toplumu vatanın neresi olduğu, sınırları ve nitelikleri konusunda bir anlayış birliği sağlamış değildir. Gazze konusundaki farklı anlayışların bir kökeni de buraya dayanıyor. Müslümanların idealindeki sınırlar ile fiziksel sınırları örtüşmüyor. Gazze, Müslümanların ideal sınırları içinde yer alıyor. Çünkü dünyanın neresinde yaşıyor olurlarsa olsunlar, sorun yaşayan kardeşleri Müslümanların ilgi alanındadır.

“Önce vatan” söyleminin farklı kullanıldığı alanların başında siyaset gelmektedir. Çeşitli kesimler aynı kavramsallaştırmayı kullanmalarına karşın içerikleri farklılaşmaktadır. Türkiye’deki siyasal farklılaşmanın nedenlerinden biri de kavramların farklı kullanımı etrafında ortaya çıkmaktadır.

Türkiye'de çok derin ve büyük bir muhalefet boşluğunun olması yeni ve farklı siyasetlerin devreye girmesinin önündeki en büyük engellerin başında gelmektedir. Bu boşluk popüler anlamda Ali Koç Kemalizm'i ile doldurulamaz. Ali Koç'un söylemi Ak Parti'yi desteklemekte tereddüt eden muhafazakar seçmeni daha da Ak Parti'ye bağlıyor. Ne yazık ki, bu sosyolojiyi tahlil edemeyen bir muhalefete sahibiz. Bunca seçimdir bunu göremeyen, bu basit sosyolojik gerçeklikle yüzleşemeyen bir entelektüel körlük var. Türk Modernleşmeci elitleri Muhafazakar seçmende Tek Parti dönemine ait pozitif bir algının olmadığını kabul etmekte zorlanıyor. Bu yüzden Tek Parti Dönemine atıf yaparak kurgulanacak bir siyasetin muhafazakar seçmende karşılığı yoktur. Ali Koç'un elitist, modern, aydınlanmacı siyaseti üzerinden kurguladığı Kemalizm anlayışı Kemalizm'i muhafazakar seçmenden daha da uzaklaştırmakla sonuçlanacaktır. Türkiye toplumunda her kesimin üzerinde mutabakat sağladığı bir Kemalizm ideolojisi yoktur. Bundan dolayı her kesim kendine özgü bir Kemalizm üretmekte ve onun üzerinden siyaset yapmaktadır.

Muhalefet, sınırları belirsiz kavramlar üzerinden değil, mutlaka adalet, liyakat, hukuk devleti, temel hak ve özgürlükler, inanç özgürlüğü üzerinden gitmelidir.

Dar ve popüler milliyetçiliğin içine hapsolmuş bir muhalefetin geleceği yok maalesef. Ümit Özdağ’ın savunduğu ve yer yer faşizme kayan bir milliyetçiliğin özellikle genç kesimde karşılık bulmasına karşın, Türkiye sosyolojisini kucaklayacak bir derinlikten mahrumdur.

 Milliyetçi düşüncenin sıklıkla gündeme getirdiği, "Osmanlı bir Türk devleti midir" sorusu etrafında dönen tartışma anakronik bir tartışmadır. Çünkü Osmanlı zihin dünyasında Tanzimat sonrasına kadar bu tür bir tartışmaya rastlanmaz. Osmanlı zihin dünyasında böyle bir tartışmanın ne zemini ne de anlamlı bir karşılığı vardır. Çünkü hiçbir imparatorluk kendini ulus üzerinden ifade edemez. İmparatorluk, ulus üstü siyasal ve felsefi bir anlayışa sahiptir. Türkiye'de yaşanan siyasal farklılığın bir ayağı da Osmanlı ve Türklük tartışmalarına dayanmaktadır. Milliyetçi düşüncenin “ümmet” kavramına olan hazımsızlığı da anlaşılabilir. Çünkü "ulus" ve "ümmet" kavramları birbirlerine karşıtlık ifade eder. Ulus düşüncesinin yer tutması için ümmet kavramının geriletilmesi gerekir. Türkiye modernleşmesinin toplumsal alanda yarattığı bir çatışma noktası da budur.

Kuşkusuz fiziksel olarak ulus devlet içinde yaşıyoruz. Ancak düşünsel olarak Müslümanlar hep daha büyük bir siyasal düşünce içinde yaşıyorlar. Müslümanların zihinsel algısının sınırları ile yaşadıkları fiziksel sınırlar örtüşmüyor. Bu anlayış farkını Gazze olayında da görmek mümkündür. Milliyetçiliği temel referans olarak alan birinin Filistin diye bir davası yoktur. Kaldı ki, milliyetçi düşünceye göre Araplar bizi arkadan vurmuştur. Ancak dindarlar büyük ölçüde böyle değildir. Çünkü bir Müslümana göre bütün müminler kardeştir.

Çok daha temelde yatan soru şu: "Biz kimiz?" Çünkü Filistin diye bir sorununuzun olması bu sorunun cevabı ile doğrudan bağlantılıdır. Genel anlamda milliyetçilik, özel anlamda Türk milliyetçiliği, kendini dini anlayıştan uzaklaştırmak zorundadır. Çünkü "Arabın Arap olmayana hiçbir üstünlüğü yoktur" anlayışından, "Bir Türk dünyaya bedeldir" veya "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur" anlayışına gidilemez. İslam düşüncesinin ulus üstü evrensel bir temele dayandığı unutulmamalıdır. Bu açıdan Türk milliyetçilerinin hilafet, şeriat, İslam kardeşliği ümmet gibi kavramlara muhalif olmaları anlaşılabilir. Nitekim Yusuf Akçura'nın "Üç Tarzı Siyaset", Ziya Gökalp'in " Türkçülüğün Esasları"nda yaptığı da budur. Milliyetçilik küçülmeyi hedefleyen bir ideolojidir. Bu yüzden Türkiye modernleşmesinin çizdiği ufukla Müslüman halkın ufku ayrılmıştır. Günümüzde bile siyasal ayrışmayı bu olgu belirlemektedir. Milliyetçilik, sahip olduğu siyasal anlayış açısından Türkiye halkının siyasal ufkunu iyice daraltmıştır.

Türkiye özelinde dindarların büyük ölçüde milliyetçi ve muhafazakarlık ideolojisine evrilmeleri, onları İslam’ın temel değerlerinden uzaklaştırmıştır. Kuşkusuz bu evrilmenin tarihsel ve pratik nedenleri vardır. Ancak Müslüman aydınlara düşen en önemli görev, İslami düşünceyi, milliyetçilik ve muhafazakarlığın siyasal anlayışından ayrıştırmaktır.

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş