Yıl 2020, Dünya İçimize Kaçtı Sayın Başkan!
biz ki, şehirlerin kenar mahalle çocukları anadolu’nun kavruk yüzleri
nesebi sahihken “Hiçbir kayda sığmayan”, “kayıt dışı birer can” olan
bizim de hayata dair özlemlerimiz, sevmeye sevilmeye
işe aşa eşe inandığı gibi yaşamaya denklemlerin etkisiz elemanı olmamaya
ihtiyacımız vardı…
yıl 2003’tü ve şair, gelişinizi
bitmek bilmeyen 28 Şubat soğuğunun erimeyen karlarından başını uzatan kardelenlere
selâm verir gibi dökmüştü dizelere
SITKI CANEY
Hayatı Özlüyoruz Sayın Başbakan
artık ne yalnızca bir şiiriz hiçbir kayda sığmayan
ne de gözyaşından bir nehir giderek buharlaşan
kayıt dışı birer can
karanlığa parçalanan uçsuz bucaksız birer mavi
son soluk son heyecan
ve birazdan buz tutacak kan
birazdan unutacak bu şiir de bizi
hayatı özlüyoruz sayın başbakan
görünmez kararmış bir yarayız sonsuza doğru kanayan
beynimizde boynumuzda karanlığın elleri
dizeler başına buyruk çığlıklar kaldı bize gayri safi milli hasıladan
başına buyruk çığlıklar çünkü yoktur şiirin generalleri
ne aşkın ve hakikatin sınırsızlığı ne de sonsuzluktaki insan
yok ve büyülü bir talanda yutuldu alınlarımızın terleri
hayatı özlüyoruz sayın başbakan
çağıran neydi çanakkale’de düşenleri
neydi büyük ve sonsuz gerçek gönülleri çıldırtan
ya şimdi ömrümüzü kurtlar sofrasında bölüşenleri
nedir böyle azdırtan
pusuda zaman ve ölümün bütün bileşenleri
hayatı özlüyoruz sayın başbakan
bilmiyoruz gecenin kaçı ve ne kadar var sabaha
bir yüzyıl ki her yanda o metal o dijital ejderha
ve çağdaş tanrıçalara kurban edilirken sevdalılar
kim neye muhalif kim aslında iktidar
bilmiyoruz ayağa kalkar mıyız bir daha
yüreğimizi çıkarıp ortaya koyacak kadar
yeniden kanımız deli deli akar mı
öper mi şiirleri şarkılar
bir yanımız çığlık çığlık yakarırken Allah’a
bir yanımız çığlık çığlık intihar
bilmiyoruz mevsim gerçekten bahar mı
alır mı atıldığımız boşluklardan bizi yeni bir rüzgar
bu şiir yüzünden borsa tavan yapar mı
sarsılır mı dengeler dibe vurur mu dolar
artık ne yalnızca bir kelebeğiz yağmurlarda ıslandıkça çırpınan
ne de çaresizce özgürlüğe el çırpan
yağmalanmış birer can
birer keder yığını
son fısıltı son isyan
ve birazdan buz tutacak kan
birazdan yutacak bu zindan bizi
hayatı özlüyoruz sayın başbakan
bilmiyoruz bir daha ki bakanlar kurulu toplantısında
hayatla buluşturabilir mi bizi yepyeni bir gündem
tutuşturabilir mi yeniden içimizde küllenen ateşleri
tutuşturabilir mi ruhumuzu yeniden gözlerimizdeki nem
uyanabilir miyiz uykulardan
doğrulup yıkıntılar arasından döner mi yeniden evine ülkem
o zaman belki yaşamak fışkırır tırnakla kazdığımız kuyulardan
karışır sımsıcak kanıyla hayat belki yeni bir güne
karışır birbirine ruhlarımız tek yürek tek can
yepyeni bir şiir okunur bütün yasaların üstüne
artık aşktır özgürlüktür inançtır ayaklanan
artık ne kanımızda buz
ne karanlıkta yolumuz
hayat oluruz sayın başbakan
2003 / Ankara
varlık mıydı sadece istediklerimiz
özlemlerimiz tutkulu şehvetlere mi dönüştü
para pul makam mansıb yangında ilk kurtarılacak listesinde miydi
sınanmadığımız günahların masumu olmadığımızı mı açık etti gelişiniz
şüphesiz tek sorumlu siz değilsiniz
“beynimizde boynumuzda karanlığın elleri”
şairlerimiz de sustu şiir nöbeti tutmayı bıraktı generaller
alın terinin yanında durmaz oldu talanın yeni ortakları
dünya kaçmış içimize!
şimdi çanakkale ruhu
reklâmların yürüyüşlerin şölenlerin arasında hayatımıza yön vermiyor
oysa
“çağıran neydi çanakkale’de düşenleri”
nedir bizim adımız kimiz biz?
“ömrümüzü kurtlar sofrasında bölüşenleri”
baş tacı yapmak mıdır aslî görevimiz?
emperyalistlerin ilkelerini amentü kabul etmek mi ?
her şey karışık
kalpler zihinler kelimeler kavramlar
bir kaos selinin ortasındayız
“çağdaş tanrıçalar”a kurban edilirken insanlığımız imanımız
“kim neye muhalif kim aslında iktidar”
hazır reçeteler midir bizi ayağa kaldıracak olan
bizi güçsüz kılan
esas duruş bozukluğu mudur
içimize kaçmış hayatın yan etkisi baş dönmeleri midir
ahde vefasızlığımız mıdır
evet bir yanımız Allah’a bir yanımız şeytana dönük
hayatı yağmalamaya çıktık gözümüzü aldı servet ışıltıları
dünya yuttu hepimizi
korkuyoruz ölümden ve dünyayı kaybetmekten
Sayın Başkan
Çok bilinmeyenli denilen hayatın/ülkenin yükü omuzlarınızda. Sorumluluğunuz büyük. Varlığınız hepimiz için turnusol kağıdı gibi. Sevinçte ve kederde kenetlenemeyen bir ülkeyiz. Öyle parsellemişler bizi. Hayat kısa hesap zor vebal büyük. Şahsınız ve çevrenizle yepyeni şeyler yapabilirsiniz: Gülümseyin. Diliniz sevgi dili olsun. Aliya İzzetbegoviç’in tavsiye ettiği gibi eleştiriden rahatsız olmayınız. Yanlışlarınızın, eksikliklerinizin, yetersizliklerinizin olabileceğini düşününüz. Bu zaaf değil bilakis erdem ve olgunluktur. Size sunulan raporları farklı kaynaklarla test ediniz. Ekibiniz, her şeyin iyi gittiğini söylüyorsa tedirgin olmalısınız. Sizi ikaz edecek danışmanlar istihdam ediniz. Yaptıklarınızı tekrar tekrar söylemenizin tepki doğurduğunu biliniz. Toplumdaki yolsuzluk kanaati oranı maalesef çok yüksek. Kalbiniz ve diliniz birbirine yakın ve uyumlu iken, birkaç yıl oluyor bu özelliğiniz kaybolmuş durumda. Gerçek manada istişareye açık olmalısınız. Yüz eskimesinin bir olgu olduğunu unutmayınız. Savunma sanayisinde atılan güzel adımlar gibi aykırı/güzel işler yapabilirsiniz. Diplomalı işsizler ordusu her geçen gün büyüyor. Zengin daha zengin, bedel ödeyenler hep fakirler oluyor. Maddi şeylerin ötesinde manevî olarak toplum uçuruma gitmiş vaziyette. Anketler inançsız kitlelerin % 14 lere dayandığını söylüyor. Uyuşturucu yaşı 13’e indi. Televizyon dizileri, filmler ve internet sitelerindeki pornografi akla hayale gelmeyecek boyutlarda. Geliniz ilk iktidar yıllarınızın AK Partisi olunuz. Herkesi olduğu gibi kabul ediniz. Selçuklu modeli de böyleydi sanırım. Başta Kürtler olmak üzere etnik ve mezhebî farklılığı olan vatandaşlarımızın aidiyet duygularını pekiştirir ve meşru isteklerini karşılarsanız, tarihte iz bırakırsınız. PYD’yi bile Amerika ya da Rusya’nın kucağına itmemelisiniz. İktidarda muhalif dili kullanma esnekliğini yitirdiniz. Ulusçu bir dil kullanmaya başladınız. Tevazu ile birleşmiş bir gönül dili düşmanlıkları azaltacaktır. İnsanın, insan olarak kalabileceği ortamlar o denli azaldı ki. Maddî gelişmeler manevî sefaleti azaltmak bir yana sapkınlığı, şükürsüzlüğü, dünyevileşmeyi, mutsuzluğu arttırdı.
26.08.2020, Kardelen/Ankara
Mehmet Yavuz AY
Abdulaziz Tantik ile Derkenar…
15.04.2024
Norveç:Filistin'i Tanımaya Hazırız
13.04.2024
Derviş Argun ile Derkenar..
20.03.2024
SİYASET VE SERMAYE YUSUF YAVUZYILMAZ 13.04.2024
Ölüm ve Bayram AHMET SEMİH TORUN 13.04.2024
Bir Şehide Şahitliğim MUSAB AYDIN 15.04.2024
Biz Şeriatçilar CAVİT OKUR 15.04.2024
İran’ın İsrail’e Saldırısı SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 17.04.2024
DİYARBEKİR ANNELERİ FERMAN KARAÇAM 22.03.2024
Kemal Kılıçdaroğlu ÜSTÜN BOL 06.04.2024
YEREL SEÇİMLER ÜZERİNE SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 08.04.2024