metrika yandex
  • $36.31
  • 37.61
  • GA23865

Yerin Sarsılmasından İnsanın Sarsılmasına Afet Olgusu ve İnsan Varlık İlişkisi -4

MEHMET YAŞAR SOYALAN
23.09.2023

 

Büyük Felaketin Habercisi Yeni Antakya ve İlk Sorumlusu İşgalci Fransızlar

Tüm bu yaşananların yeni Antakya ile doğrudan ilgisi var. Daha önce sur içi ile yetinen ve sur dışındaki bölgeyi tarım ve mesire alanı olarak değerlendiren Antakya’nın mütevekkil sakinleri 1920 sonrasında ovaya doğru yayılmaya ve adım adım felaketin taşlarını döşemeye başladı. İlk taşı da Fransızlar döşedi. Çünkü Antakya’nın son büyük depremindeki yıkım ve kayıpların bu denli büyük olmasının en önemli sebebi olan ovanın iskâna açılmasıdır. Bu iskân da Fransız işgali sırasında Fransız yöneticiler, şehir planlayıcıları ve mimarları tarafından gerçekleştirildi. Bu işin bir boyutu. Diğer boyutu ise üç bin yıllık tecrübe gösterdi ki, bu bölgede neredeyse her iki yüz yılda bir büyük bir deprem olagelmiştir ve bu depremlerde şehir on binlerce kişiye/ sakinine mezar olmaktadır. Tüm bu yaşananlardan anlaşılıyor ki Antakyalılar bu deprem gerçekliğine rağmen şehri aynı yerde yeniden, yeniden kurmaktan vazgeçmediler, vazgeçmiyorlar.

Ancak bu durumun tanrı tasavvuru ile doğrudan ilgisi olsa[1] da olanı/ insanların bu davranış şekillerini sadece bu tasavvur ile açıklamak yanıltıcı olur. Tarihin ve doğanın mücbir sebeplerinin de bunda önemli payı vardır; bölgenin, konumu, cazibesi ve zenginliği, önemli bir etkendir. Ancak 1920 öncesi sakinleri tüm bunlara rağmen Antakya’yı hiçbir zaman Habibi Neccar Dağı eteklerinin ötesine, yani sur dışına taşımaya çalışmamışlardı. Ne ovayı; tarım alanlarını, bağ ve bahçeleri yerleşime açmışlardı ne de Amik Gölünü (ki o gölün bir ismi de Antakya Deniziydi ve Antakya, bu denizin hemen kıyısına kurulmuştu.) kurutmayı akıllarından bile geçirmişlerdi. Felaketlerini bu dar alanda yaşamışlardı ve durum felaketlerin etkilerini de nispeten azaltmıştı. Ancak 1920 deki Fransız işgali ile birlikte ova, yani Asi Nehrinin diğer yakası da yerleşime açılarak son depremdeki ağır tablonun ortaya çıkmasının yolu açılmıştı.

Bu işgal ile birlikte şehrin mimari yapısı Fransız mimarlar tarafından yeniden kurgulanmıştı. Hem eski şehirde büyük değişikliğe gitmişlerdi; pek çok cadde ve sokak genişletilmiş (örneğin; Kurtuluş ve Saray caddeleri), bunun için çok sayıda tarihi ahşap ve taş bina yıkılmıştı, hem de Fransız işgaline kadar, Antakya’nın tarihinde hep bağ bahçe ve tarım arazisi olarak kullanılan bölge yerleşime açılmıştı. Yirmi yıl gibi kısa bir süre içerisinde Fransız mimari yapısına ve kültürüne uygun bir şehir inşa etmişlerdi. Şimdi birer enkaz yığınına dönüşen başta Meclis binası ve Valilik olmak üzere tüm kamu binaları bu anlayışın açık bir yansımasıydı ve onlar tarafından yapılmışlardı. İnşallah devlet, Fransız işgali artıkları olan bu binaları tekrar ihya etmez de Fransızların açtığı bu parantez kapanır. Ancak bu konuda kaygılarım var; çünkü Fransızlardan yönetimi devralan TC kadroları aynı geleneği devam ettirdiler; hem bu binaları önceki işlevlerine uygun olarak kullana geldiler hem de eski şehri atıl bırakarak şehri ovaya doğru genişletmeyi sürdürdüler. Üstelik Amik gölünü kurutarak bu alanların da yerleşime açılmasına neden oldular ve sonunda olan oldu. Bu bölgede 1920’den 2023 kadar yapılan tüm yapılar birer enkaza dönüşerek on binlerce insana mezar oldu. Eski şehirde de özellikle nehre yakın bölgelerde yıkım olsa da nerdeyse hiç insan zayiatı yaşanmadı.

Görüldüğü gibi yeni Antakya’nın oluşumunda ve yok oluşunda, Fransızlardan başlayarak bu yüz yıllık süreçteki tüm seçilmiş ve atanmış yöneticiler ile tüm Antakya sakinlerinin ortak işbirliği ile gerçekleşen müteselsil bir kusur ve kötülük söz konusudur. Bu kötülükte payın en büyüğü de bölgeyi yerleşime açtıkları için işgalci Fransız yönetici ve mimarlarına, dolayısıyla Fransız devletine aittir. Fransızların bölgeye yaptığı kötülük bununla sınırlı kalmamış, şehrin demografik ve topokrafik yapısını da tüm Bilâd-i Şam bölgesinde yaptıkları gibi alt üst etmişlerdir. Çekilmeden önce, daha önce mülkiyeti devlete (Osmanlı Devletine) ve bazı Türkmen beylerine ait olan arazilerin önemli bir kısmı işgal süreçlerinde kendileri ile birlikte hareket eden kesimlere peşkeş çekmişlerdir. Antakya merkez ve çevresindeki bazı tapu sorunlarının ve şehrin çeperlerindeki yeni yerleşimlerin ve bu nedenle ortaya çıkan belde belediyelerinin oluşumunda Fransız politikaları temel belirleyici durumdadır.

 

[1] Örneğin, Antakya ilk birkaç yüzyılında büyük depremlere maruz kalınca o dönemin egemenleri, “tanrı, kendisine adanmış bir şehri yıkmaz” diyerek Antakya’nın ismini Tanrı Şehri olarak değiştirmişlerdi ama yine Roma dönemi içerisinde “tanrı kendi şehrini” bir kez daha yıkmıştı.

 

Devam edecek ...

Yorum Ekle
Yorumlar (2)
Mustafa Demir | 24.09.2023 12:37
"tanrı, kendisine adanmış bir şehri yikmaz!" Sahte tanrı ve sahte insanlar yikar. Nitekim, 2023'te de oldu, demekki deprem derecesi daha yüksek olmalı...
Halit Ataoğlu | 23.09.2023 16:16
Yüreğine kalemine sağlık. İnşallah yeni yapılanmada bu bilgilerden yararlanılır.