metrika yandex
  • $28.98
  • 31.77
  • GA1975

Tüketirken Tükenmek

KADİR ÇİÇEK

11.01.2023

 

Tüketmek mi tükenmek mi diye sorulursa, açıkçası ikisi için de zihnin iflası hâlidir denilebilir. İkisi de zihni karmaşıklaştıran, bedeni yoran, hayatları bulanıklaştıran, kalbi daraltan, kişiyi yalnızlığın dondurucu soğuklarına terk eden en büyük etkenlerin başında gelir.

İnsan bile isteye kendini harap ediyor. Kendini tüketerek harap ediyor. Kazandığını zannederken kaybedişlerde boğularak harap ediyor. Yeni yüzleri, samimi yüzlere değişerek harap ediyor. Kokuşmuş yaşantıları çekinmeden, kendi doğal ve temiz duygularını kirletme aracı olarak çağırıyor. Kendini doyumsuz yaşamların merkezine sürükleyerek, bitmek bilmeyen oyalamalar, deli gibi kovalamacalar, sonu gelmez hırsların çekim alanına girerek harap ediyor.

İnsan güzelliği tüketiyor. Bu yüzden içindeki saf bakış tükeniyor. Bu tükenme durumu görmeyi öldürüyor, düşünceyi köreltiyor. Görülmeyen küçük anlamlar, hayatta doyumsuzluk tohumlarının çok hızlı bir şekilde büyümesine neden oluyor. İnsan görmüyor. Bakmalarını uzattığı, bakışlarını genişlettiği halde görmüyor. Görmeyen insan, hayatın anlamından gittikçe kopuyor. Yeni mecralarda farklı ve geçici doyumların tuzağında sahte doğumlar geçiriyor. Ve insan yeniden hüsrana uğrarken, yine yanlış kapıların müptelası olarak ayaklanıyor ve yenilgiyle sonuçlanacak yolculuğa çıkıyor. Yenilgi üstüne yenilgi aldığı halde, inatçılık bataklığına sürüklenmeye devam ediyor.

İnsan sevgiyi tüketiyor. Bu yüzden içindeki temiz duygular tükeniyor. Bir bir... Yavaş yavaş... Acılar doğura doğura... Elde etme cüreti, insanı sahip olma inadından hemen sonra tüketme israfına sürüklüyor. Bunu yaparken aslında masumane fikirlerin katili olduğu gerçeğini görmüyor, göremiyor. Tutkuya doğru yuvarlanan duygularını dizginleme endişesi taşımaması, insanı, durmak bilmeyen büyük yanılgılara itiyor. Ve insan, sorunsal döngünün içinde, gülücükler saçan günahın kölesi olarak nefes alıp vermeyi galibiyet sanarak ömür sürdürüyor.

İnsan yetinme hissini tüketiyor. Bu yüzden içindeki şükür iradesi tükeniyor. Modern insan kanaat ve yetinmeye karşı cephe alan şükürsüz varlıktır. Kazanmak için yapamayacağı bir şey olmadığı için bütün kaybettiklerini kazanç olarak tanımlamaktadır. Ömrünü heba edişler çarkına kaptırdığı gerçeğine kör kesilmesi, kendisini köleler halkasında görmesini engelliyor. Hayatında şükür olmayan insanda durmak olmaz. Hayatını sadece almak, sahip olmak ve biriktirmek üzerine yükselten insanda empati kurmak, anlamak ve bölüşmek yoktur. Sadece kendisi için yaşayan insanın gözünde, diğer insanlar mekanik varlıktan başka bir şey değildir. Dolayısıyla diğer insanlar, onun gözünde çalışan, uzanan, alan ve bitiren birer varlıktır sadece. "Daha çok elde eden, daha çok yaşama hakkı elde eder" anlayışı, kanaat ve şükrün uğramadığı bir zihin dünyasının ürünüdür. Duyarlılık ve yumuşak kalplilik böyle insanların semtine uğramaz.

İnsan adaleti tüketiyor. Bu yüzden içindeki vicdan gün be gün tükeniyor. Kendi dünyası dışındaki bütün dünyalar onun merhamet perspektifinden uzaklaşıyor.  İnsan, gittikçe insanlığa karşı gözlerine kalınlığı giderek artan perdeler çekiyor. Umursamazlık, bu çağın başat hastalığı haline dönüşmüş durumda. Kimse kimseyi duymuyor; duymadığı için görmüyor; görmediği için anlamıyor; anlamadığı için değer vermiyor. Bireyselleşme tutkusu ve cazibesi, insanı, yaşadığı topluma yabancılaştırıyor. Sorunlar yumağı bu yüzden giderek büyüyor. Daha korkunç olanı ise sorunların toplumdaki kabul görmüş durumlarının ağırlığı. Normalleşen sorunlar, adeta kötülüğün hakimiyetini çağıran fısıltılara dönüşmüş durumda. Kimse çıkarından, bireysel zevklerinden ödün vermiyor. İnsanların yaşadığı derin acılar ve dayanılmaz sancılar karşısında, insanların yaklaşımları koca bir vurdumduymazlıktan ibaret.

İnsan anlamı tüketiyor. Bu yüzden içindeki değerler tükeniyor. Anlam dünyası kirlenen bir insanda, masumiyet, yerini çıkara bırakır. Zihindeki sapma, eylemdeki çöküşe ve yozlaşmaya sebebiyet verir. Aslında insan anlam üzere bakabildiği, anlam dünyasını koruyabildiği, anlamca düşünebildiği doğrultuda sağlam ve güvenilir adımlar atar. Bunun tersi durum, insan için boğucu etkisi fazla olan ve ömrü amaçsız kılan eylemler birikintisidir sadece. Temiz bakmayı başaramamış gözler, kirden öte neyi çağırır gönle. Gönlü temizliğin, güzelliğin, anlamın dünyasından mahrum bırakmış bakışlar ve yaşantılar ruha eziyetten başka ne yükler ki! Bir bakış, bir düşünüş, adımlara istikamet çizen kirlenmemiş bir arayış değil mi asıl amaç? İnsan hangi durağanlığına bir mazeret sunabilir ki, anlamın bu kadar yoğun olduğu var oluş gerçeğinde?

İnsan acıma duygusunu tüketiyor. Çünkü merhamet dünyasına karşı giderek kayıtsızlık hâlini kuşanıyor. Bu yüzden de içindeki insanlık tükeniyor. Konfor, en basit tabirle insanı esir aldı. Belki de insan, bu yenilgi karşısında çaresiz kalışını zafer olarak algıladığı için konforun hükümranlığı altında kayıtsızlığı sonsuza kadar içselleştirmiş olacaktır. Konfor, insana geriye dönüp düşünmeyi unutturur. İnsanı oyaladıkça oyalar. Sahte ve büyüleyici dünyalar büyütmesine,  oyalayıcı uğraşlar kurgulamasına, kendisinden soyutlanmasına olanaklar sunar. İnsan, konforun emirleri altında yaşamasına rağmen, kendisini özne zannetme yanılgısına düştü. Bu yüzden kendisinden ötesine bütün pencereleri kapattı. Perdelerini çekip arkasına yaslanarak rahatın deryasına dalmak varken, geriye dönük bütün muhasebeler ona oldukça yorucu ve sıkıcı geldi. Bu da onun için bir "sınır" demekti ki onun bu konfor tahtından inmeye hiç niyeti yoktu. Böylece insan, zorluklar dünyasına karşı giderek körleşen bir ruh haline büründü. Neticede hüzne ve acıya katlanmayı öğrenemeyen, acılarla boğuşan insana dönüp bakmayı eziyet telakki eden bir varlık oldu insan. Yani konfor, insanın içindeki acıma duygusuna kast ederek, insanı bizzat kendi vicdan dünyasında hem katil hem maktul yapmayı başarmıştır.

Ömrünü verimsiz uğraşlarda tüketiyor insan. Ancak hakikat şu ki insan için zaman, durmadan son sürat tükeniyor. İnsan, eriyip giden anların boşluğunu, kayda değer yaşanmışlıklarla doldurma endişesi taşımıyor. Kapıldığı "yetişme" tutkusu koca bir aldatmacadan ibaretken; o,  bu tutkuyla kalbini yoruyor, aklını başından alan zevklerin kurbanı olduğunu unutuyor. İnsan, zamanı değersiz bir ürün gibi tüketiyor. Akıp gideni bir daha elde edemeyeceğinin farkında olmasına rağmen, kıymet bilmez sularda yüzmek, onun kalbi kör, aklı kör, gözü kör varlığa dönüşmesine neden oluyor. Kısa tabirle; insan, ömür sermayesini kendi elleriyle az bir pahaya satan acemi bir tüccardır. Aldığı değersiz, verdiği ise ömrün ta kendisi, yani en değerlisi...

İnsan gittikçe tükeniyor! Peki insanı tüketen ne?

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş
Çok okunan haberler
Çok okunan yazılar