metrika yandex
  • $38.48
  • 43.79
  • GA29200

Suriye’de Her Şey Bitti Laiklik Kaldı

AHMET GÜRBÜZ
01.01.2025

 

Ankara sokaklarında tank paletleriyle ‘demokrasiye balans ayarı yapıldığı’, bir kısım darbe heveslisi üniformalı eşkıyanın; ‘Türkiye İran olamaz’, ‘Türkiye Cezayir değildir’ muhtıralarıyla halkı korku tüneline sokup, yargıçları, gazeteciler konferans salonlarına tıkıp, siyasi propagandayla hükümete parmak salladıkları post modern 28 Şubat günlerinde, ülkenin Büyük Birlik umudu Muhsin Yazıcıoğlu medyanın karşısına geçerek: "Türkiye İran olmaz, Türkiye Cezayir’de olamaz ama Türkiye'nin Suriye yapılmasına da biz müsaade etmeyeceğiz” demişti.

Son günlerdeki tartışmalara ışık tutan bir anı. Memleketi cuntacı bir azınlığa teslim etme planlarını deşifre ederek ters yüz etmişti.  O gün Suriye benzeri bir azınlık diktasının Türkiye’ye dayatılmasına karşı zamanında ve kıvamında bir çıkıştı, etkili de oldu.

Bugün tam tersi bir durum söz konusu. Ben de diyorum ki; Suriye İran olamaz, Saudiya da olmamalı, ama Türkiye olmasına da biz müsaade etmemeliyiz. Zira Türkiye’ye ayak bağı olan, her ayağa kalktığında yüzü koyu kapaklanmasına sebep olan, devletle millet arasına örülmüş duvarlar konusunda açık yürekle rehberlik etmeliyiz.

Türkiye’nin, Suriye’nin yeniden şekillenmesinde oynayabileceği muhtemel rolü görenler, soluğu önce Şam’da, terörist diye başına ödül konulan HTŞ lideri Şara’nın yanında, sonra da Ankara’da alıyor. Ancak bu durum, bizim iflahı gayr-ı kabil muhalefette mide spazmına sebep oluyor.

Girdiği tüm seçimleri kaybetme rekorunu elinde tutan, kasetle gelip hançerle giden sabık genel başkan, sırf kendini hatırlatmak için haddini aşıp, hariçten gazel okuyarak dün bir tivit patlatmış. Şeytan bile bir yalanı yutturmak için doksan dokuz doğru söylermiş. “ülkedeki bütün etnik ve inanç yapılarını hesaba katmalı, muhatap almalı” diye buyurduktan sonra; “Suriye Cumhuriyeti; demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak yeniden yapılanmalıdır.” demiş. Altı maddelik öneri sunmuş, iki kez de laikliğin altını çizmiş. Adam devletin adını bile koymuş. Oldu olacak bir de Anayasa yazsaydın bari Kemal Bey.

Ülkende bir gün dahi iktidar olamadan, Ana muhalefet lideriyken; “Suriye’de ne işimiz var, biz niye Suriye’yle kavga ediyoruz” deyip, daha bir yıl önce Cumhurbaşkanı adayıyken Suriyelilerle ilgili tek vaadin onları ülkelerine göndermekken, bağlı belediyelerin onlara her türlü aşağılama ve ayrımcılığı yaparken gıkın çıkmazken, peki sormazlar mı adama hayrola Kemal bey, bu salahiyeti nerden alıyorsunuz da onlara ideoloji ihraç etmeye kalkıyorsun diye?

Mevzu inanç özgürlüğü, azınlık hakları ise bunun tek yolu laiklik midir? Laiklik batıda kokuşmuş kilise hegemonyasına karşı halkı korumada, statükoyu kontrol altına almada, mezhep savaşlarını nihayetlendirmede işe yaramış olabilir ama günümüz çok kültürlü, çok inançlı toplumlarda çözümden ziyade soruna kaynaklık eden demode bir kuramdır. İşte batı başkentleri, kuran yakmak, peygambere hakaret etmek, cami kundaklamak vakayı adiye haline geldi.

Türk usulü laiklik bahsini hiç açmayalım. Devlet din konusunda her türlü tasarrufa sahip, din devlete zinhar müdahale etmesin. O konuda Esed’in sizden fazlası var eksiği yoktu. Halkın laikliği karnı tok vesselam.

Geçen yazımda bahsettiğim ruh ikizleri kendilerini teker teker faş ediyor. İşte Esed rejiminin demokratik, laik, hukuk sistemi olduğu inancını inatla savunan nato kafa bir aydın. Merdan Yanardağ, Prof. Emre Kongar’la Tele 1 TV’de yaptığı programda aynen şu ifadeleri kullanıyor: "Laik hukuk sistemi olmasaydı, Suriye'yi hiçbir güç ayakta tutamazdı. 1963'te iktidara geliyor, 70'te de Hafız Esed yönetime geliyor. Baas dediğimiz, 77 yıllık bir parti. Orta Doğu'daki en eski hareketlerden biri. Baas Partisi, karma ekonomik sistemi savunuyorlar ve Türkiye'deki Kemalist rejimden, Kemalist programdan, Kemalist devrimden müthiş etkilenmiş durumdalar."

Birde bunların akıl danelerinden, Erzurum’dan Rize’ye, ülkücülükten solculuğa, Demirel’in başbakanlığa gidiş-gelişinden çok Halk Tv’den Sözcüye, Sözcüden Halk Tv’ye gidip gelen, çekirdekten gazeteci olmasına rağmen fetöcülerin uzattığı mikrofonla şöhreti yakalayan Saymaz var.

Suriye’deki yeni dönemle ilgili dünya basınında ne kadar olumsuz yorum varsa itinayla bulup paylaşan gazeteci, ülkenin geleceği hakkında da müthiş kehanetler yürütüyor: “HTŞ lideri Colani, anayasanın hazırlanması için üç, seçimler için dört yıl gerektiğini söyledi. Bu demektir ki seçim filan yapılmayacak, anayasa olmayacak. Selefiler kendi otokrasilerini kuracak.”  1930’lardan beri iyi kötü seçim varmışta, parlamento varmışta, Coloni anayasayı üç yıl rafa kaldırmış, dört yıl seçimi yasaklamış, buna da devrim diyormuşuz, diyor devrimcinin lazı.

Esed’i demokrat sananların halk devrimine başka türlü bakması beklenemez de zaten. Kanlı Esed saltanatını halkın özgürlüğüne tercih eden saymaz, Suriye’de Afganistan Taliban’ı benzer bir yönetimden de endişe ediyormuş.

Millet Suriye’deki gelişmeleri izliyor, sizin aydınlığınıza da bir şekilde gülüyor.

Bunların hepsi ya başarılı olurlarsa kaygısının dışa vurumu. Telafisi ya da tedavisi de yok maalesef.

Ben Şara ve arkadaşlarının toparlayıcı, kuşatıcı üslup ve adımlarını, bugüne kadarki performanslarını takdirle izliyorum. Suriye halkında da samimi makes bulduğunu müşahede ediyorum. Başarılı olmaları için de dualar ediyorum.

Baas rejimi ilk günden beri zülüm ve katliam yaptı. Ancak son 13 yıl gözümüze baka baka kimyasal silah kullandılar bizimkiler sessiz, milyonlar yerinde edildi aman bize gelmesin dendi, göçmen botları denizlere battı vicdanlar buz, Avrupa’da on binlerce refakatsiz göçmen çocuk kayboldu muhalefet bi haber. Ama geçen hafta bir provokasyon denendi bizim sazanlar toptan ayaklandı.

Siyasal Alevilik terimi bir olguyu yansıtsa da ayrıştırmacı çağrışımından dolayı tasvip etmiyor ve kullanmıyorum. Sünni âlemden kimse Esed zulmünü mezhep ya da etnik kimliği ile değerlendirmedi. Oysa herkes biliyoruz Suriye’nin ilk günden Fransızlar tarafında resmi adı ‘Alevi Devleti’ olarak kurulduğunu.

Alevilik bir inanç ve kültür meselesi iken on yıllardır ülkemde ve bölgede kullanışlı siyasal bir aparat haline dönüştürüldü. Acı olan bunun Alevilere en büyük kötülüğü yapanlar tarafından aleviler eliyle kullanılıyor olması. Bir çeşit Stockholm sendromu.

Bu sosyolojik olarak üzerinde durulması gereken bir konu. Bu hususta en önemli sorumluluk alevi kanaat önderlerine düşüyor. En kestirme çözüm de, gerçek Aleviliği sağlıklı kaynaklardan araştırıp öğrenmekten geçiyor.

İncinsen de incitme

Yeri gelmişken, milyonlarca takipçisi olan, yediden yetmişe herkesin katılabildiği Ufka Yolculuk yarışması bu yıl 12.kez düzenleniyor. Hünkâr Hacı Bektaş-ı Velinin günümüze ulaşan en önemli eseri Makalat, dört farklı kategori için kitaplaştırılarak yarışmacılara sunuluyor. Kitapları okuyarak çevrimiçi yarışmaya herkes katılabiliyor. Ufkayolculuk.com üzerinden kolayca kayıt oluşturulabiliyor.

Server Yaşam Vakfının geleneksel bu etkinliğinin büyük bir boşluğu dolduracağına inanıyorum. Gerçek Aleviliğin anlaşılması, Sünnilerin Alevileri, Alevilerin kendi kültürel kodlarını tanıması açısından önemli bir adım. Emeği geçenleri tebrik ediyor, yarışanlara başarılar diliyorum.

Yorum Ekle
Yorumlar (4)
Halil k.maras | 02.01.2025 17:24
İsabet li tesbitler ilminize kaleminize kuvvet rabbim muvaffak etsin inşallah
Yusuf karakan | 01.01.2025 21:19
Ahmetbey makalenizi okudum. Size iki sorum var. 1_hts bu kadar gucluydude .neden daha acil olan Gazze'ye yardıma gitmedi de Suriye'yi feth etti...! 2 İsrail ve ABD .Hasan'ı .heniyeyi aruriyi. Ve daha binlerce Filistinli .Lübnanlı çocuk ve kadınları .şehid ederken neden .İslamcı mücahid hts gurubuna Suriye'de devlet kurulmasına göz yumuyor .sence.
Emrullah ÇELİK | 01.01.2025 18:28
Önemli bir konuya değindiğiniz için Allah razı olsun kardeş im
Mehmet Aldemir | 01.01.2025 14:39
Eline sağlık çok güzel yazmışsın sağlıklı yılların olsun inşallah