metrika yandex
  • $32.44
  • 34.76
  • GA18240
İtidal

YÜZYILIN ANLAŞMASI ÜZERİNE

SÜLEYMAN ARSLANTAŞ
04.02.2020

 

Amerika Devlet Başkanı Trump, göreve başladığı andan itibaren Ortadoğu, Filistin, İsrail konusunda çeşitli görüşler ortaya koyan, bunları muhtelif vesilelerle kendi ve dünya kamuoyu ile paylaşan bir lider oldu. Bu bağlamda geçtiğimiz yıl (2019 Mayıs) Filistin ve İsrail barışı adına ‘Yüzyılın Anlaşması’ diye tabir edilen bir anlaşma taslağı basına sızdı. Aynı taslak 28 Ocak 2020'de dünya kamuoyuna açıklandı.

Taslak basına sızması ardından çeşitli tartışmalara neden oldu. Zira adı geçen taslak aslında bir barış planı sunmaktan daha çok Filistin’i yok sayan, Filistinlileri ve onların yönetim birimlerini edilgen hale getiren bir taslak olmaktan öteye geçemiyordu. Aslında ‘Yüzyılın Anlaşması’ maddeleri 13 Eylül 1993'te Washington’da İzak Rabin, Yaser Arafat arasında imzalanan Oslo Mutabakatı, Washington Antlaşması'na benzer ve hatta onun açılımı olan bir taslaktı. Adı geçen anlaşma metni ilk kez kamuoyuna duyurulduktan sonra üzerine çeşitli tartışmalar yaşandı. Özellikle taslağın mimarı olan ve Trump'ın damadı Jared Kushner ve yardımcısı Avi Berkowitz Yahudi kökenli olmaları nedeniyle sanki taslak tek taraflı ve yalnızca Yahudileri ve İsrail Devleti'ni gözeten-kollayan bir metin halinde kamuoyuna yansıdı. 

Roger Garnudy İsrail ve Mitler kitabında İsrail’in eski başbakanlarından Golde Meir’e atfen 1969’da Meir ile yapılan bir röportajda kendisine Filistin ve Filistin halkı sorulduğunda diyor ki; ‘Siz hangi Filistin’den bahsediyorsunuz, Filistin ve Filistinli bir halk yok ki.’ demişti. İsrail, kurulduğu tarihten itibaren (14 Mayıs 1948) hiçbir zaman Filistinlilerin ve Filistin’in hukukuna saygı göstermedi. Bilakis onları yok saydı. 

İkinci Dünya Savaşı öncesinde, Filistin topraklarında bir Yahudi devleti kurulmasını en çok destekleyen ve teşvik eden ülke İngiltere idi. Nitekim 1917’de İngiltere Dışişleri Bakanı Balfour adı ile anılan deklerasyonda: “Majesterelerinin hükümeti Filistin topraklarında bir Yahudi devletinin kurulmasını onaylar ve bu uğurda elinden gelen her türlü yardımı yapmaya hazırdır.’ der. Adı geçen deklerasyon öncesinde de Sykes-Pikot Anlaşması (1916) imzalanmıştı. Yine bununda öncesinde Basel’de toplanan Siyonist Kongrenin almış olduğu bir kararı paylaşmak ve 2. Abdülhamid’den Filistin topraklarından kendileri için yurt edinme talebinde bulunmak isteyen Thedor Herzl’e Abdülhamid Han’ın verdiği cevap ders niteliğindedir. Herlz, Osmanlı’nın tüm borçlarını ödemeyi, sıkıntılarını gidermeyi önerdiği halde 2. Abdülhamid’in cevabı: “Benim Suriye ve Filistinden gelen iki alayım Plevne’de şehid oldular. İmparatorluk toprakları bana ait değil, milletime aittir. Bu toprakların hiçbir parçasını hiçbir kimseye veremem. Yahudiler şimdilik milyonlarını biriktirsinler. Kim bilir bir gün bu imparatorluk parçalanırsa yahudiler istediklerine belkide hiçbir şey ödemeden kavuşabilirler. Fakat ancak kadavramızı paylaşırlar. Ben, asla canlı vücuttan parça koparılmasına asla izin vermem.” der. Thedor Herlz bu cevap karşısında düşündüklerini hatıratında şöyle dile getirir: “Sultan 2. Abdülhamid’in gerçek bir devlet adamı büyüklüğünü yansıtan bu sözleri, her ne kadar o an için bütün ümitlerimi söndürse de bana çok tesir etti ve beni heyecanlandırdı. Ölümü ve paylaşmayı kabul eden bu kadercilikte trajik bir güzellik vardı ve madalyonun öteki yüzü ise son nefesine kadar mücadele iradesini gösteriyordu.” (Hatırat Thedor Herlz 18.6.1896)

İngilizler 1918’de fiilen Filistin’i, Kudüs’ ü işgal ettiler. İşgalin ardından bilhasssa Kudüs müftüsü Şeyh Emin el-Hüseyni ile birlikte İzzeddin el Kassam ilk ve etkili mücadeleyi başlattılar. Buna rağmen o günkü Osmanlı sonrası oluşan bölgedeki arap yönetimleri yeterli desteği vermediler .1917-1947 yılları arası tam anlamı ile Filistin topraklarına Yahudi göçünün yaşadığı yıllar oldu. İkinci Dünya Savaşı’nı sona erdiren Yalta Konferansı (5-11 Şubat 1945) sonrası oluşturulan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ nin (BMGK) almış olduğu 181 sayılı karar ile (29 Kasım 1947) Filistin topraklarında bir Yahudi devletinin kurulması kararlaştırıldı. Ayrıca bir Filistin devletinin kurulmasında karar altına alındı. Kudüs ise uluslararası bir konsorsiyuma devri kararlaştırıldı. İsrail hiçbir zaman BM’nin ve Uluslararası iradenin hiçbir kararına uymadı.

ABD öncülüğünde müttefik kuvvetlerin 17 Ocak 1991’ başlattıkları Körfez Harekatı’nın önemli hedeflerinden birisi de İsrail’in güvenliği idi. Zira İsrail kurulduğu günden beri güvenlik ve meşruiyet sorunu yaşamaktadır. Hatta İsrail’in devlet olarak tanınmasını temin eden faktör BMGK  181 sayılı kararından ziyade 29 Mart 1949’da TC’nin İsrail’i devlet olarak tanımasıdır. Adı geçen tanıma, 29 Ocak 2009 Davos zirvesinde revize edilmiştir ve hatta iptal edilmiştir denilebilir. Dönemin Başbakanı R. Tayyip Erdoğan’ın ‘one munite’ çıkışı İsrail’ i yeniden ve daha ciddi bir şekilde meşruiyet krizine sokmuştur. Amerika Körfez Harekatı ardından yeniden İsrail’e yönelerek onların güvenlik ve meşruiyet sorununu çözmek için ilki Kasım 1991’de Madrid’de başlatılan İsrail-Fisiltin Barış görüşmelerini 13 Eylül 1993’de Washington Mütabakatı, 4 Mayıs 1994’de Kahire İttifakı, 18 Eylül 1995’de TABA Anlaşması, 23 Ekim 1998’de Wyh Plantation Anlaşması takip etti.

Konumuz gereği Washington Mutabakatı ile Yüzyılın Anlaşmasını mukayeseli bir şekilde ele aldığımızda önemli benzerlikleri olduğunu görmekteyiz. Washington Anlaşması 13 Eylül 1993’de Oslo Mutabakatı’nın ardından İzak Rabin- Yaser Arafat, Mahmud Abbas tarafından ABD Başkanı Clinton’ın hazır bulunduğu bir ortamda imzalanmıştır. Başlıca beş ara başlıktan oluşan anlaşmanın siyasi ittifak bölümünün 1.Maddesi: FKÖ, İsrail Devleti ve Yahudi halkının Filistin üzerinde hak sahibi olduğunu kabul edecek. Buna muhabil İsrail hükümeti KFÖ’nün özerklik verilen (Gazze ve Eriha) bölgelerde geçici Özerk Hükümeti olduğunun kabul edecek. 2. maddesi:’ FKÖ, İsrail’e karşı basın hamlesini durdurmayı taahhüt edecek. Ayrıca İsrail’i yıkmayı hedefleyen ittifak karşıtı Filistinlilerin siyasi ve askeri faaliyetlerini yok etmek üzere çalışmayı taahut edecek. 6. madde “Filistinliler siyasi müstakil hükümet kurma hakkına sahip olamayacak.” 9. madde: ‘FKÖ veya Filistin Geçici Özerk Hükümeti Özerk yönetim süresi olan 5 yıl içerisinde Ürdün, Suriye, Lübnan Mısır’da mülteci konumunda olan Filistinlilerin, Filistine dönmeleri talebinde bulunmayacak.’ Güvenlik Anlaşması ara başlığının 9. maddesi:’ FKÖ veya Filistin Geçici Özerk Hükümeti, özerk bölgedeki terörist grupları yok etmeyi, ellerine geçirdikler i silahları teslim etmeyi ve depoladıkları yerler hakkında malumat vermeyi taahhud edeceklerdir. (Değişim Dergisi Kasım 1993) Washington Anlaşması’nın bazı maddeleri böyle. Peki, Yüzyılın Anlaşması’nda ne var?

Öncelikle bir hususun altını çizmemiz gerekiyor. Evet, İsrail, kabul etsek de- etmesek de var. Yok demek olayı çözmüyor. Öyleyse İsrail ile Filistinlilerin birarada nasıl yaşayabilirler? Birlikte yaşamanın önünde üç engel var. Bunlardan birincisi Filistinli mülteciler sorunu. Milyonlarca Filistinli muhtelif ülkelerde ve kamplarda yaşamakta. İkincisi Yahudi yerleşimciler meselesi. Zira İsrail yönetimi 181, 241, 338 ,1711 Sayılı BMGK kararlarına rağmen işgal ettiği topraklara mütemadiyen Yahudileri yerleştirmekte. İsrail 1967 öncesi topraklarına çekilmeden, Yahudi yerleşimciler tahliye edilmeden ve Filistinli mülteciler yeniden yurtlarına evlerine kavuşmadan barış da, çözüm de mümkün olmayacaktır. Diğer yandan üç büyük dinin (aslında Allah indinde tek din İslam’dır. Meseleyi izah bağlamında kullanılan bir ifadedir.) mukaddeslerinin olduğu Kudüs’ün statüsü fevkelade önemlidir. ABD Başkanı Trump’ın ‘Ben yaptım oldu!’ mantığının hiçbir değeri yoktur. Zira Trump’ın 6 Aralık 2017’de aldığı ABD’nin Tel-Aviv Büyükelçiliğinin Batı Küdüs’e taşıma kararı yeni bir şey değildi. Zira Vesayet Konseyi’nin 13 Aralık 1949’da aldığı karara rağmen İsrail’in kurucu Başbakanı Ben Gorion 4 Nisan 1950’de Küdüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmişti. Kısaca Küdüs’de El-Aksa Camii, El- Halil’de İbrahim Camii var. İsrail’in ağlama duvarının yanında Hırıstiyanların Küdüs’de Cehennem deresinde önemli bir kiliseleri mevcuttur. Osmanlı 400 yıl bunları muhafaza etti. Müslüman, Hıristiyan ve Yahudiler rahatlıkla kendi mukaddeslerine ulaşabildiler. Osmanlı barışı adaletle, hukuki düzenle sağladı. ABD- İsrail ikilisi ise barışı zorbalıkla, eşkiyalıkla, gasp ile sağlamaya çalışıyor. 

Sonuç olarak Trump ve Netenyahu eşkiyalarının yanlarına aldıkları BAE, Bahreyn ve Umman’ın temsilcilerinin ve alkışlarının arasında imzaladıkları, ilan ettikleri ‘yüzyılın anlaşması’ ceplerinde kalacaktır. Dört yıllık bir süreye de gerek yok. İki yapay lider siyasi açmazlarını, ergen bir damadın (Kushrer) ergen bir taslağı üzerinden aşmaya çalışıyorlar. Eriha, Madrid, Kahire, Taba, Why Pantation Anlaşmaları gibi bu da tarihin çöplüğündeki yerini alacaktır. ‘İsrail’in bölünmemiş başkenti Kudüs’ ifadesi hangi barışa hizmet edecek? Filistin’i, Filistinliyi onların varlığını toprağını reddeden yüzyılın anlaşması olsa olsa yüzyılın yüz karası olur. Bunu yapanlarda er ya da geç bedelini öderler. Ödemek mecburiyetindedirler. Zavallı Trump, zavallı Netenyahu, zavallı damat, Müslüman Arap halkları ile müptezel Arap yönetimlerini daha hala ayırt edemiyorlar. Kimse merak etmesin ‘yüzyılın anlaşması’ taslağı daha şimdiden yok hükmünde olup, tarihin çöplüğündeki yerini almıştır.

 

 

Yorum Ekle
Yorumlar (1)
Vahdettin Sakallı | 06.02.2020 23:58
Yüreğine,kalemine sağlık Ağabey.