Suriye Devlet Başkanı Ahmed-el Şara 29 Mart 2025 cumartesi günü geçici Suriye hükümeti kabinesini açıkladı. Daha önce de 25 Şubat 2025'te 'Ulusal Diyalog Konferansı' adına geçici 53 maddelik Anayasa metni kabullenilerek açıklanmıştı. Başkent Şam'daki Halk Sarayı'nda düzenlenen törende, geçici anayasayı hazırlama komitesi üyelerinin yanı sıra “Ulusal Diyalog Konferansı” üyeleri, Suriye Alimler Birliği Başkanı Usame Rıfai ve Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani yer aldı. Yeni kabine bu geçici anayasaya göre şekillendi.
Dört bölümden oluşan Anayasanın 1. maddesi: Suriye Arap Cumhuriyeti, coğrafi sınırları içerisinde tam egemenliğe sahip, bağımsız bir devlettir. Ülkenin coğrafi bütünlüğü dokunulmazdır; hiçbir parçası bölünemez, devredilemez veya terkedilemez.
2.madde: Devlet, kuvvetler ayrılığı ilkesine dayalı bir yönetim sistemi kurar ve vatandaşın özgürlüğü ile onurunu güvence altına alır.
3.madde: Cumhurbaşkanının dini İslam'dır ve islam fıkhı yasamanın kaynağıdır. İnancı, özgürlüğü güvence altındadır.
4.madde: Devletin resmi dili Arapçadır.
5.madde: Şam, Suriye Arap Cumhuriyeti'nin başkentidir. 53 maddelik geçici anayasaya göre kurulan hükümette 22-23 bakan yer almaktadır. Araplar, Kürtler, Müslümanlar ve Hristiyanlar, Sünniler, Aleviler ve Dürziler gibi tüm kesimler genelde yer almışlar ve tabii ki bu kabinede Türkmenlerden birisinin olmayışı sıkça dile getirilmekte. Ancak el-Şara yönetimi özellikle güvenlik bürokrasisinde Türkmenlere öncelik vermekte. Mesela Şam ve Halep'in güvenliği Türklere emanet edilmiş durumda. Şam Garnizon Komutanlığı'na Osmaniye doğumlu el-Muhtar müstehar isimli Ömer Muhammed Çiftçi Tuğgeneral rütbesi ile atandı. Halep'in güvenliğinin emanet edildiği 76. Tümen Komutanlığı'na Türkmen General Seyf Ebubekir Polat atandı. İdlib, Afrin ve Kuzey Suriye'de ise neredeyse tüm yönetim birimleri ya Türk ya da Türkiye'nin eğittiği bürokratlara teslim.
Suriye'de kurulan geçici hükümetin görev süresi 5 yıldır.(Anayasa 52. madde) Hükümetin başı Devlet Başkanı Ahmed el-Şara' dır. Hükümetin genel sekreterliğini ise eski İçişleri Bakanı Ali Keda üstlendi. Hükümet teşkilinde siyasi-etnik atıf ve bloklardan uzak durulduğu gözlemleniyor. Hükümetteki bakanlar siyasi güçlerin temsilcisi olarak değil, bireysel olarak hükümette yer almaktadırlar. Mesela hükümette Tarım Bakanı olarak atanan Amjad Bedr Suveyda'daki silahlı gruplar tarafından aday gösterilmedi. Keza dini grupların da temsilcisi değil. Diğer yandan Sosyal İşler Ve Çalışma Bakanı bayan Hind Kabhat Hristiyan olmasına rağmen Hristiyan toplumunun temsilcisi olarak atanmadı. Ulaştırma Bakanı Alevi olmasına rağmen Alevi topluluğunu temsilen değil, bireysel olarak atandı. Aynı şekilde Kürt kökenli Halep kırsalından Eğitim Bakanı Muhammed Tenko'da bireysel olarak atananlardandı. Yüksek Öğretim Bakanı Mervan el-Halebi'de kürt kökenli. Kürtler ve Türkmenler yeni kabineye ilişkin itirazlarını dile getirseler de toplumun neredeyse tüm katmanlarından kabinede üyeler bulunmaktadır.
Yeni Suriye yönetiminde her ne kadar Türkmen ya da Türk kökenlilere bürokraside, güvenlikte önemli görevler verilse de bunun yanı sıra Kabinede de yine Hama Türkmenlerinden Hamza Mustafa Enformasyon Bakanlığı'na atanmıştır. Ekonomi Bakanlığına atanan Muhammed el-Şaar ve ulaştırma bakanlığına atanan Alevi Yarub Bedir, Esed döneminde de bakanlık yapmış kişilerdir.
Savunma, Dışişleri ve Adalet Bakanlıkları HTŞ'nin elinde bulunmakta. Bu arada dikkat çeken bir başka husus da rejimin devrilmesinden önce İdlib'de bulunan Kurtuluş Hükümeti'nden yedi bakanın bulunmasıdır. Bunlardan İstihbarat Müdürü Enes Hattab İçişleri Bakanı oldu. Geçici Başbakan Muhammed el-Beşir Enerji Bakanlığı'na getirildi. Savunma Bakanlığı'na Murhaf Ebu Kasra atandı. Sağlık Bakanı Musab el-Ali, Kültür Bakanı Muhammed Salih kabinede yer alanlardır. Bir başka dikkat çeken atama da Yüksek Fetva Konseyi ve Suriye Baş Müftülüğü'ne HTŞ'yi eleştirileri ile bilinen Usame er-Rifai'nin atanmasıdır.
Elbette yeni kabineye ve bürokratik atamalara ilişkin çeşitli tenkidler de yapıldı ve yapılmaya devam ediyor. Mesela SDG, Özerk Yönetim ve Suriye Demokratik Konseyi Hükümeti'nin kuruluşuna katılmadılar ve hükümetin açıklanacağı törene de katılmadılar. Tüm tenkid ve katılmamalara karşı Özerk Yönetim yaptığı açıklamalarda; hükümetin teşkilinde 'çeşitliliğin dikkate alınmadığını' belirterek, tekelleşme ve dışlamayı eleştirdi. SDG, kendileri ile istişare edilmeksizin atanan Halep kırsalından Afrinli bir Kürt olan Muhammed Terko'ya rağmen sonuçtan memnun gözükmüyor. Elbette bu tür atamalarda herkesi memnun etmek mümkün değil. Ama zamanla bunlar da kabullenilir.
Suriye'nin ve Suriyelilerin şu an itibariyle devrimin ortak paydası olan ‘kimin gittiğine’ bağlı kalarak: ‘kimin geldiği ' noktasında ihtilafa düşme lüksü yok. Zira İsrail, ipinden kopmuş deli dana gibi sürekli saldırıyor. İsrail ne 9 Mart 2025'deki Amman'daki beşli dışişleri bakanları toplantısını ve sonuçlarını kabullenebildi, ne de Türkiye'nin Suriye'de inşası düşünülen üsleri kabullenmesi mümkün değil. Ama Türkiye ve Suriye'nin toprak bütünlüğünden yana olan ülkelerde İsrail'in arzularına hizmet edecek değiller herhalde.
Dışişleri Bakanı Fidan'ın: 'İsrail'le çatışmak istemiyoruz. Suriye Suriyelilerindir.' sözleri İsrail'i oldukça rahtsız etmiş bulunuyor. Nitekim İsrail'li yetkililerin bu anlamda rahatsızlıklarını getirdikleri ifadelerinde kırmızı çizgilerinden bahsetmeleri ve bu çizgilerinin öznesini de Türkiye'nin Suriye topraklarında inşası düşünülen üsler olduğu ortada. Oysa İsrail şunu iyi bilmeli ki kurulduğu günden beri kuşatılmışlık ve yalnızlık sendromundan kurtulamamış bir işgalci.
Esed dönemi ve öncesinde Arap Yönetimleri İsrail için hiçbir tehdit oluşturmuyordu. İsrail için sadece halklar tehditti. Ama şimdi hesap tersine döndü ve bölge, ülke yönetimleri de tehdit kategorisine girdi. Saldırganlığın arkasında da önemli ölçüde bu saik yer almaktadır.
Genellikle korkaklar saldırgınlaşır. İsrail ve onun Başbakanı her geçen gün mevzii kaybediyor. Saldırganlıkta sınır tanımaması da bundandır. Nitekim 3 Nisan’da Suriye’nin güneyinde Süveyda bölgesinde SMO tarafından pusuya düşürülen ve öldürülen askerlerinin bile iadesi için Trump’tan yardım istemeye koşan Netanyahu’nun en büyük korkusu Türkiye’nin her alanda etkisinin artmasıdır.İsrail istiyor ki henüz devrimini gerçekleştirmiş olan Suriye’ye askeri ve işgal boyutlu saldırılar gerçekleştirerek devrim ve devrimin bileşenleri akamete uğrasın.
Biz bu filmi İran devrimi sonrasında da görmüştük.İran devriminden kısa bir süre sonra Irak Cumhurbaşkanı Saddam, mütemadiyen İran topraklarına saldırarak sınır ihlâlleri yapıyordu.
Nitekim 22 Eylül 1980’de bu saldırıların devamı olarak İran-Irak savaşı başladı.ABD,AB ve Körfez Emirlikleri’nin tüm desteklerine rağmen Saddam ve onun başında bulunduğu Baas rejimi devrildi ama İran yoluna devam etti. Aynı durum İsrail-Suriye geriliminde de yaşanacak. Zira Suriye bütün tahrik ve kışkırtmalara rağmen yeniden yapılanmasına devam ediyor.
Ve Türkiye.. Her alanda komşusuna yardıma devam ediyor. Zira Türkiye’nin Suriye politikasındaki kırmızı çizgisi; terörden arındırılmış bir Suriye ve bölge,Türkiye’nin sınır güvenliği ve Suriye’nin toprak bütünlüğü. Yani Türkiye kısaca yeni bir Sykes-Picot’a izin vermeyecek .Amerika’nın ve İsrail’in butik devlet(ler) hayali gerçekleşmeyecek.
24 NİSAN 2025
Gülden Sönmez ile Derkenar..
17.05.2025
İslam Teopolitiği Üzerine Notlar|Ali Bal
19.05.2025
Gülden Sönmez ile Derkenar..
17.05.2025
kariyer dulları! MUSTAFA AKMEŞE 15.05.2025
SÜREÇ ÜZERİNE AYKIRI DÜŞÜNCELER YUSUF YAVUZYILMAZ 17.05.2025
Güçlü Kadın Neslihan -3- FEYZULLAH AKDAĞ 17.05.2025
Geliveren Büyük Bela:Pedofili! AHMET HAKAN ÇAKICI 08.05.2025
ah örgütçü kafa ah! MUSTAFA AKMEŞE 25.04.2025
Alaycı Kuş TALİP ÖZÇELİK 07.05.2025
Kudüs Sorunu ve Müslümanlar YUSUF YAVUZYILMAZ 10.05.2025
ALİ ŞÜKRÜ BEY Dr. MEHMET SILAY 09.05.2025
Engelli Bakışımız AHMET GÜRBÜZ 13.05.2025