Arap-İsrail Savaşları’nın ilki 1948’de olmuştu. 1948’den günümüze birçok savaş ve çatışmalar yaşandı. Bunlardan en önemli olanları 5 Haziran’ı 6 Haziran’a bağlayan gece başlayan 1967 savaşı ile Ekim 1973’de Yom Kippur günü gerçekleşen Ekim Savaşı ya da Ramazan ayına denk geldiği için Ramazan Savaşı’dır.
Haziran 1967 savaşı Cemal Abdünnasır’ın Cumhurbaşkanı olduğu Mısır liderliğinde gerçekleştirilmişti. Bu savaş sonuçları itibarı ile Mısır, Ürdün ve Suriye için tam bir hezimet oldu. Nasır ile birlikte Arap Milliyetçiliği önemli bir darbe aldı. Abdünnasır ataarap kimliğini kaybetti. Sina Yarımadası ile işgali altında tuttuğu Gazze’yi İsrail’e kaptırdı. Abdünnasır bu hezimete fazla dayanamadı ve Eylül 1970’de geçirdiği bir kalp krizi sonrası öldü. Yerine askeri, diplomatik ve halkla yakınlık itibarı ile Abdunnasır’dan daha ileride olan Enver Sedat geçti. Sedat Cumhurbaşkanı olduktan hemen sonra İsrail ile yapacağı savaşın stratejik, diplomatik ve askeri hazırlıklarına başladı. Amacı İsrail’e karşı ciddi bir taarruz gerçekleştirerek İsrail’in işgal ettiği Sina Yarımadası’nı ve Gazze’yi kurtarmaktı. Her ne kadar bu projesini gizli tutsa da Nasır’ın yakın dostu ve elAhram başyazarı Muhammed Heykel bu projeyi fark ediyor ve bir makalesinde Sedat'ı uyarıyordu. Makalesinde Mısır güçlerinin Kanalı geçemeyeceklerini Bar Lev Hattı’nı yaramayacakları uyarısında bulunuyordu.
Ekim 1973 Arap-İsrail Savaşı’nın başkomutanı olan Enver Sedat, Nasır’ın aksine sessiz, sakin ve proje odaklı bir çalışmayla 1973 savaşını başlattı. Ve bir Yom Kippur günü savaş fiilen başladı. Mısır birlikleri önce geçilmez denilen Kanalı geçti, ardından da ulaşılmaz denilen Bar Lev hattını yardı ve Bar Lev’i yerle bir etti. Sonuç olarak Mısır, İsrail’e karşı görece bir üstünlük sağlayarak Sina’yı İsrail’den kurtardı. Ardından 1976’da Sina Anlaşması’nı, 1979’da da Camp-David Anlaşması’nı imzaladı. Bu anlaşma masalarına elde ettiği başlarılar nedeniyle güçlü bir şekilde oturdu. Tabi ki bu anlaşmalar Mısır için bir artı değer ifa etse de, İslam dünyası için, Filistin Davası için negatif anlamlar içeriyordu. Zira o güne kadar Arap dünyası ve bu dünyanın en güçlüleri olan Mısır İsrail’i tanımıyor, onlara meşruiyet kazandırmıyordu. Adı geçen anlaşmalar sonrası İsrail Arap dünyasında meşruiyet kazanmaya başladı.
7 Ekim 2023 sabahı Yom Kippur günü başlayan harekat ile 1973 Yom Kippur Savaşı arasında ciddi benzerlikler bulunmaktadır. Zira 1973 Savaşı öncesinde İsrail, Mısırın kendilerine karşı hiçbir şey yapamayacağı inancındaydı. Aynı şekilde 7 Ekim 2023’de başlayan İkinci Yom Kippur Harekatı’nı da İsrail beklemiyordu. O nedenle de tam bir rehavet halindeydi. Aynı şekilde el-Fetih ile arası açık olan ve de açık bir cezaevi konumunda görünümünde olan Gazze gücü diyebileceğimiz Hamas fevkalade stratejik bir hareketle İsrail’e karşı “Aksa Tufanı” adı verilen İkinci Yom Kippur harekatı ile İsrail’e ve kamplarına olağanüstü bir ders verdi. Bu ifadelerimle Hamas mutlak bir zafer kazandı demiyorum. Hatta bu harekatın kritiğini yapmak için vaktin çok erken olduğunu düşünenlerdenim.
O zaman ne demek istiyorum? Hepiniz Hz. Resûl’ün Hudeybiye Musalahası’nı hatırlarsınız. O Musalaha şartları Müslümanlar açısından oldukça sıkıntılı ve edilgendi. Hz. Ömer’in de itirazı bu yüzdendi. Ne var ki itikadı, ibadi siyasi önderimiz, başöğretmenimiz o Musalaha ile Medine Site Devleti’nin tüzel kişiliğini müşrik Mekke yönetimine kabul ettirdi. Zira Muslaha’da tıpkı savaş gibi iki ayrı güç arasında olur. Dolayısıyla Müşrik Mekke Heyeti o musalaha masasına oturarak Hz. Resûl’ün tüzel kişiliğini ve otoritesini kabullenmiş oldu.
Netanyahu “Aksa Tufanı” sonrası yaptığı açıklamada Hamas’la artık bir savaş halinde olduklarını söyledi. Oysa daha önceleri Hamas’ı ve benzerlerini terörist gruplar olarak nitelendiriyorlardı. Ama İkinci Yom Kippur Harekatı’nı savaş olarak zikretti. Bilindiği üzere savaş, aralarında muahade olmayan veya sona eren iki ayrı gücün silahlı kuvvetlerinin karşı karşıya gelmesine verilen addır. Netanyahu artık Hamas’ın tüzel kişiliğini ve otoritesini böylece tanımış oldu. Bu tanımı 13 Eylül 1993’deki Oslo Mutabakatı’nın Washington’da imzalanan maddelerinde adı geçen “Yarı Özerk Filistin Yönetimi” ifadesinden daha güçlü ve kapsayıcıdır. Bu arada bir noktaya daha dikkat çekmek isterim. Türkiye 40 yılı aşkın bir süreden beri PKK ve uzantıları terör örgütleri ile mücadele etmekte: Hiçbir gün bu mücadeleye “SAVAŞ” demedi. Kadim devlet olmanın sonucu bu. Zira İsrail kadim devlet olmadığı gibi bizatihi bir devlet de değil, izafi bir devlet. Kurulduğu 1948’den beri Amerika adına vekalet savaşı, vekalet diplomasi ve siyaseti güden bir devlet.
“Aksa Tufanı” harekatı sonucu itibarıyla nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın ortaya çıkan gerçeği asla örtemez.
Nedir ortaya çıkan bir gerçek?
Öncelikle uzun bir zaman diliminde yapılan hazırlıkların tam bir gizlilik içerisinde yapıldığı. Diğer yandan zamanlama ve harekat strateji ve uygulaması İsrail makamlarının, güvenlik doktrininin, istihbarat ağının sanıldığının aksine aşılmaz olmadıkları ortaya çıktı. Ayrıca sabah saat 6.30’da başlayan Harekat’a 5-6 saat sonra cevap verebildi. Şu ana kadar kara harekatına başlamadı. Bu kara harekatını göze alamadığının bir isbatıdır. Zira karşısındaki Hayber Hayber ve yahud Ceyşi Muhammed Sevfe Yeudi (Yahudiler Hayberi hatırlayın. Muhammed ordusu dirilecek, gelecektir.” Diyen bunu parola, slogan haline getiren şehadeti yaşamaktan önde tutan bir güç var. Bu güç tıpkı Temmuz 2006’deki Hizbullah-İsrail çatışmasında olduğu gibi Gazze’ye giren İsrail askerlerine hayat hakkı tanımaz. Onlar ancak ağababalarının kendilerine verdikleri üstün teknoloji ürünü silahları ile masumları, hastaları, çocukları öldürürler. Hastaneleri, mülteci kamplarını, camileri vururlar.
Sonuç olarak “Aksa Tufanı” harekatı Ortadoğu’da, Güney Kafkasya’da dengeleri değiştirebilir. İsrail-Azerbaycan ilişkileri aksayabilir. Hamas’ın arkasında olan ona ve harekatına destek veren Çin, Rusya, Türkiye, İran, Pakistan’ın destekleri Hamas’ı daha güçlü hale getirebilir, elbette aksi de olabilir. Şuan ki İsrail hava saldırılarına bakarak ye’se düşmeyelim. Bizler, bu coğrafyada 1918’den beri benzeri nice saldırılar gördük. Ama bu sefer İsrail önceki saldırılar gibi bu son saldırılarının da kesesine kar kalacağını düşünüyorsa yanılabilir.
Muhtemelen yakın bir zamanda Mısır diplomatik girişimlere başlayacak. Bu diplomatik yaklaşımlarda, İran’ın, Hizbullah’ın, Türkiye’nin yaklaşımları dikkate alınmadan, o diplomatik masadan ciddi bir sonuç çıkmaz. Diğer yandan şu anda sayısını bilmediğimiz onlarca, yüzlerce aralarında İsrailli generalin de bulunduğu, asker, sivil tutsak. Bu tutsaklar nedeniyle İsrail kara harekatını başlatsa da istediği sonucu elde edemez. İsrail tutsakların iade bedelini çok ağır öder. Görelim mevlam neyler neylerse güzel eyler.
11 Ekim 2023
Lübnan sınırında ilk sıcak temas
02.10.2024
Tel Aviv'de operasyon
01.10.2024
İran, İsrail'i Vurdu
01.10.2024
Husiler, ABD SİHA'sını düşürdü
01.10.2024
Tebaa ve İtizalciler | Muharrem Balcı
11.09.2024
Allah Var! Gam Yok! AHMET SEMİH TORUN 01.10.2024
my body my decision MUSTAFA AKMEŞE 03.10.2024
İktidar ve Toplum YUSUF YAVUZYILMAZ 05.10.2024
MUHAFAZAKÂRLIK MEHMET YAVUZ AY 12.09.2024
SEVGİLİ AYŞENUR MÜSAADEN OLURSA… ESRA DURU 12.09.2024