“günün birinde, derin bir uykudayken bir anda gözlerimi açtım ve kendi kendime biçimlendirip hayat verdiğim, yedi yıldır yanımdan ayırmadığım maskelerimin çalınmış olduğunu gördüm. ve kalabalık sokaklarda, “hırsızlar! soyguncular! tanrı'nın cezası haydutlar!” diye haykırarak oradan oraya koşturdum.
pazar yerine ulaştığım sırada genç bir adam bir evin çatısına çıkarak, “deli var!” diye bağırdı. evin çatısındaki genci görebilmek için yukarıya doğru baktığımda; güneş ve çıplak yüzüm ilk kez buluştu, ruhum güneşin o muhteşem ateşiyle kavruldu ve ben maskelerimi bir daha aramadım.
tam o anda kendimi kaybedercesine bağırdım,
“şükranlarımı sunuyorum sizlere haydutlar! beni maskelerimden kurtardınız.''
aklımı kaçırmam böyle gerçekleşti.”
diyordu halil cibran “meczup” adlı eserinde…
gençlik işte!
geçen yüzyıllarda 1980’lerde diyorum!
delikanlının
sevdiği kızın evlerinin karşısındaki
hatice ninenin kireç kokulu duvarına
‘sevdam’sın diye yazmasının hiçbir değeri yoktu.
o günlerde duvarlara ‘kahrolsun faşizm’ yazılınca kimsenin kahrolmadığı gibi...
çünkü kız mahallenin bir başka delikanlısına gönlünü vermişti
gencin sehmine düşen uykusuz geçen gecelerdi.
“sahibi olmadığın bir kalbe
ait olmak’’
böyle birşeydir işte…
o zaman bir de şöyle diyelim;
uzun yolun öğrettiği size tattırdığı en önemli duygulardan biri;
gurbettir. yol size yaşanası müthiş bir fragman sunar
sınırları aşıp ne kadar çok uzaklaşırsanız bilin ki gurbetin acısı bir o kadar çöker üzerinize. bunu hissedersiniz…
bir “garip” adam olursunuz. oraların yabancısı olduğunuz
öyle bellidir ki…
arazi, toprak ve bitki örtüsü yeni kültürler, insanlar, tatlar
heyecan verici ve ilk gördüğünüz yerler
olsa da bir süre sonra oyalamaz sizi
bir duvarımızın yıkık olduğu!
benzer tanıdık kokuların genzinizi yaktığı,
ne bileyim
şubatın soğuğunu, yazın altın sarısı buğdaya duran bozkırı
her gün ev çıkışı gördüğünüz dağ bile aranır ufukta.
ait olduğunuz yerleri hatırlatır ve bu özleme döner.
peki dost bir inanan olarak dünya müslüman için gurbetse
sahibi olmadığımız bir aleme ait gibi yapmak, inanmak nasıl bir haldir?
bunu bi konuşsak. ne dersiniz?
hani tatmin edemediğimiz
ne yapsanız da sükunute erdiremediğimiz bir yanımız var ya!
oynaşıp oyalandığımız sonra sıkılıp yeni oyunlar bulduğumuz
ama her seferinde aynı duyguya mahkum olup yorulduğumuz şeylerden bahsediyorum.
zenginledikçe oyuncaklarımızın çeşidi artması sadece açlığımızı artırıyor
anlık sahte mutluluklar yaşıyor sadece maskelerimizin çeşidini arttırıyoruz
sonra eroinmanın misali ‘dahası yok mu?’ diye aranıyoruz.
niye böyleyiz ki derseniz
dünya sürgünündeyiz de ondan be dost. valla!
gurbetteyiz ve sahibi olamayacağımız şeylerle doldurmuşuz heybemizi
tatmin olmayınca da kalplerimiz dönüyor sağa sola
buraların adamı değiliz. ah bi anlasak!
aziz peygamberin ifadesiyle “dünyada bir garip gibi, bir yolcu gibi yaşamak”
dünya ile ünsiyetimizin ne kadar olması gerektiğini öğretir bize işte.
ait olmadığımız yerden sahiplendiklerimiz ne kadar çoksa
bilin ki özgürlüğümüze kendi ellerimizle bir kilit daha vuruyoruz.
“bunu anladık tamam ne olacak” şimdi derseniz eğer:
bence sanki çok güzel şeyler olacak gibi
mesela bu kalplerimizin sekineti için ilk adımlarımız olabilir.
ökkeş tebessüm etti muzırca
“ama ‘meczup’ diyorlar öylesi kişiler için
benden söylemesi”
dedi ve sustu…
mübarek ramazan ayının
kendimizi keşfettiğimiz günler olması dileğiyle…
selam ederim…
Aydın ve Aktivistler'den Barış Çağrısı..
08.02.2025
BARIŞ UMUDU / Ümit AKTAŞ
09.02.2025
BARIŞ UMUDU|ÜMİT AKTAŞ
08.02.2025
Aydın ve Aktivistler'den Barış Çağrısı..
08.02.2025
Yıldız Ramazanoğlu ile Derkenar..
24.01.2025
Nail Bey'in Aklı İsraille Ticarette Kaldı!
25.01.2025
Instagram Annesi Hülya FEYZULLAH AKDAĞ 09.02.2025
Netanyahu Trump’ın Mayın Eşşeği mi? AHMET GÜRBÜZ 08.02.2025
ATEŞKESİN ATEŞİ DERVİŞ ARGUN 15.01.2025