Kitapla düşünemeyen, kitaptan beslenemeyen bilinç, dünyevi olanı merkezine alır. Kur'an çizgisi, sapması olmayan istikamettir. Bu yolda olmak, yanlış yolda yürümekten alıkoyar. Bakış açısının Kur'an olmadığı bir düşünce zemininde mesajları almak ve hayata bu mesajlar üzerinden bakmak, eylemlerini bu doğrultuda şekillendirmek neredeyse imkansızdır. Kur'an'sız bir bakış, yorgun ve bitkin zihin üretir.
Kur'an ile tanışmayan bir zihin soru soramaz, sorgulayamaz, yolunu bulamaz, doğruyu eğriden tam anlamıyla ayırt edemez. Kur'an'la tanışmak, Kur'an okumaktan çok daha başka ve kapsayıcı bir şeydir. Kur'an'la tanışmak, Kur'an'ı anlamaktan da öte bir şeydir. Kur'an'la tanışmak, Kur'an'ı ezberlemekten de daha önemli bir detaydır. Dolayısıyla Kur'an sadece okunmak için değildir.
Kur'an sadece anlaşılmak için de değildir. Tüm bunlardan daha fazlasıdır Kur'an...Evet Kur'an'la tanışmak, bütün bu vurgulardan daha anlamlı ve kapsamlı bir eylemdir.
Şu halde Kur'an'la tanışmak nedir?
Kur'an'la tanışmak, hayata dair bakış açısını temiz tutmaktır. Olayları vahyin çizgisinde okumaktır. Hakikati elde etme gayretidir. Kur'an, insana bilgi sunan bir kitap olmaktan öte, o bilgiyi eylemleştirip yaşamsallaştıran bir kitaptır. Bu açıdan Kur'an ile tanışmak, eylemlerine abdest aldırmaktır. Kur'an bilgiye sahip olmanın bir sonraki adımı olan bilgiyi somutlaştırmaya daha fazla önem veren bir kitaptır. Bu yüzden, Kur'an ile tanışan kişi, elde ettiği bilgiyi kimliğine nakşeden kişidir. Kur'an'la tanışmak, fikirlerini kirden arındırma gayretidir. Kur'an'la tanışmak, kendi rengini ona katmaya çalışmak değil, onun rengine boyanmaktır.
Belirtildiği üzere, Kur'an çok okunmayı değil, anlaşılmayı ister. Kur'an tefekkür kitabıdır; bu yüzden Kur'an hıza karşıdır. Durup düşünmek, anlamak, algılamak, bakış açısı kazanmak en kısa tabirle vahyin kabına göre şekil almaktır. Bunun için de yavaşlamak gerektiği kaçınılmaz bir gerçektir. Kur'an'ın perspektifi ve gözlüğü ile olaylara yaklaşmak, olayları bu bakış açısı ile anlamak Kur'an'ın temel amacıdır. Bir kaynağı, amacının dışında tanımlamak, ona yapılan en büyük zulümdür. Nitekim yanlış tanımlamalar yanlış yaklaşımlara, yanlış yaklaşımlar yanlış fikirlere götürür. Yanlış fikirler anlamsız ve amaçsız eylemleri doğurur. Bu ise çöküşü doğurur.
Kur'an gözlüğü takmayan insan olayları bulanık görür. Bulanık gördüğü için sağlıklı yorumlayamaz. Bu durum, onun yanlış neticeler elde etmesine neden olur. Bulanık bakan temiz göremez. Temiz göremeyen anlamlı düşünemez. Anlamın olmadığı bir düşünce dünyasında eylemler kirden arınamaz. Kirli eylemler ise sadece yokluğa, uçuruma ve hüsrana götürür.
Kur'an'sız bir zihinde hakimiyet, üretilmiş düşünce sistemlerinindir. Kur'an'ın olmadığı bir zihin dünyasında, öncelik ideolojilerindir. Kavmiyetçiliğin baskın olduğu toprakların merkezinde Kur'an ikinci plandadır. Coğrafyasında bunalımın olduğu yaşam alanlarında, Kur'an ya işlevsiz kılınmış ya da terk edilmiştir. Olayları kavramada önceliği seküler dünya görüşü olan toplumun yaşantısında Kur'an, temel amacından oldukça uzaklaştırılmıştır. Particiliğin buyrukları altında kıvranan kimlikler, özünden uzaklaşan, Kur'an'dan kopuk bir yaşam sürdüren ve aynı zamanda yapay kimliklere kendilerini sığdırma telaşı veren kimliklerdir.
Kitapla irtibat kuramamış toplum ölü toplumdur. Diriltecek ilkeler yerine uyuşturucu sistemlere köle olmaları onların ölü varlıklar olduğunu, yaşamın anlamına dair farkındalığı yakalayamadığını ortaya koyar. Kur'an'ın girmediği yürek arınmamış yürektir. Kur'an'ın mesajlarını kavrayamayan zihin bulanık zihindir. Kur'an'sız geçen bir ömrün sonu karanlığın kapısıdır. Kur'an'dan kopuk ömür bahar yaşar mı? Hangi çiçek bahar gelmeden güzel olduğunu iddia edebilir ki? Çiçeğin değerini arttıran bahardır. İnsanın mevsimini bahar kılan Kur'an'dır. İnsanı şerefli ve izzetli kılan vahiydir. Kur'an ile insan, bahar ile çiçek gibidir. Baharsız çiçek solmaya yakan ömür yaşar. Bahardaki çiçek dirilişe çağrı gibidir. İnsan, dirilmeye vahyin sayfalarında başlar. Ölü insan, bedeni hareket etmeyen değil, ruhu yozlaşmış olandır. Ruhu uyandıran da ancak vahiydir, vahyin ruha ve kalbe dokunan bu dokunmayla zihni işlevli kılan evrensel ilkeleridir.
Kur'an'ı ölülerin sessiz beldesine mahkum edenlerin yüreklerinde ve zihinlerde Kur'an'ın kendisi zaten ölü haldedir. Yani bir anlamda, Kur'an böyleleri için işlevsiz ve uygulanamaz konumda bulunduğu için mesajları itibarsızlaştırılmış ölü bir kitap gibidir. Kur'an'ın takipçileri ve öğrencileri olduğunu iddia eden ve özünde samimiyetlerinden kuşku duyulmayan kişilerin Kur'an'ı ölülerin yurduna, belirli gün ve gecelere hapsetmeleri de bir yönüyle Kur'an'ı, hem yaşantıda hem kanunda geçersiz kılanların değirmenlerine su taşıma anlamına geliyor. Böyleleri için Kur'an uyaran ve uyandıran değil, uyutan bir kitaptır. Kur'an'ın tonu çok çıksın ama mesajı duyulmasın; takipçileri çok ama yaşayanı az olsun diye olağanüstü çaba içerisinde olanlar, Kur'an'ın temel vurgularından korkanların ta kendileridir. Uygulanmayan, anlaşılmayan, mesajları ve ilkeleri gündemleştirilmeyen bir kitabın toplum nezdindeki karşılığı belki de aşırı kutsanmaktır. Bu kutsamanın vermiş olduğu anlayış neticesinde dokunmaktan korkulan ve dolayısıyla dokunulmadığı için uzaklaşılan kitap oluşu Kur'an'ı toplumun uyanışı noktasında edilgen kılmaktadır. Oysa Kur'an, kendisinin uyandıran ve dirilten kitap olduğunu defaatle ifade etmektedir.
Topraklarında dirilişin hakim olmadığı ülkelerin kalbinde bilinmeli ki Kur'an da hakim değildir. Kur'an'ın konuşmadığı, konuşturulmadığı yerlerin rengi sahte ilahların buyrukları ile boyanmıştır. Bir yerde sorular yetim, cevaplar hikmetsiz, bakışlar ferasetten uzak, zihinler basiretsiz ise orası zaten işgale uğramış demektir. İşgale uğramışların uyanışı mümkün de, işgale uğradığını kabul etmeyenin uyanışı nasıl olacak?
ABD Seçiminin Tarafları | Hamza Er
07.11.2024
DİN VE DEVRİM / Muharrem BALCI
14.10.2024
Direnişin Cesur Lideri Şehid Oldu..
18.10.2024
Tarih böyle alçaklık görmedi
16.10.2024
Söz mü Eylem mi.. Nereye? CAVİT OKUR 20.10.2024