metrika yandex
  • $39.57
  • 45.75
  • GA29980

Kudüs Sorunu ve Müslümanlar

YUSUF YAVUZYILMAZ
10.05.2025

Hangi konunun itikadi hangisinin olmadığı konusu iman - eylem tartışmasına kadar geri götürülebilir. Iman ve eylem birbiriyle örtüşme halinde ise her konu imanla ilgilidir. Eğer eylem imanı etkilemiyorsa o zaman iman- eylem uyuşmazlığı olabilir. Kudüs konusu da böyledir ve bu düzlemde ele alınmalıdır.

Sadece iktidarlar değil değişik anlayışlara sahip toplum kesimleri de Kudüs konusunu kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktadır. Kuşkusuz her toplumsal kesim içinde samimi olanlar ve olmayanlar vardır. Eylemde samimiyet hayat felsefesi ve samimiyet ile ilgilidir. Dikkat çeken nokta, başkalarının eylemlerini beğenmeyenlerin, kendilerinin hiçbir eylem yapmamalarıdır. "Bu şekilde eylem yapılmamalı ' diyenlerin kendileri ise hiçbir şey yapmıyorlar.

Öte yandan, sosyal ve siyasal olaylar konusunda bütün toplum kesimlerinin aynı tepki vermesi beklenemez. Kudüs konusu da böyledir. İnsanların sahip oldukları paradigma tepkileri üzerinde belirleyicidir.

İslam dünyasının içinde bulunduğu olumsuz durum, sömürgecileri politikalarını haklı kılmaz. Kuşkusuz içinde bulunduğumuz durumun sorumlusu biziz. Ancak bu sömürgeci güçlerin vandalizmini meşru kılmaz.

Müslümanların geri kaldığı, ekonomilerinin iyi olmadığı, iktidarlarının sorunlu olduğu, insan hakları ihlallerinin olduğu doğrudur. Peki, Kudüs için duygularını ifade etme hakları da yok mu? Açık bir yanlışlığa itiraz etmemi önüne ekonomi ve geri kalmışlık bir engel mi? Emperyalizme itiraz etmeyelim mi? Ekonomisi güçlü olan ve teknolojik olarak ileri olmak hukuk önünde ayrıcalık mı gerektiriyor? Müslümanların ekonomik ve bilimsel olarak geri kalmış olması, Batılı sömürgecileri haklı mı kılıyor?

Geçmişe takılıp kalmak kadar geçmişi yok saymak da tehlikelidir. Geçmişe takılmak bugünden kopmaya, tarihten kopmak ise köksüzlüğe yol açar. 

Ne diyordu İbn Haldun; "Geçmiş geleceğe, suyun suya benzediği kadar benzer."

Farklı düşünceleri hemen kafir, münafık, müşrik kategorisine sokmak farklı düşünceleri sabote etmek olduğu kadar, o düşünceleri gayrı meşru bir alan itmektir. Münafık tartışması farklılığı yok eder. İşin garibi bunu aklı başında insanlar da yapmaya başladı. Tutarsız, ilkesiz, çelişkili de mesela. Her tartışmayı itikadi bir alana çekip, üstelik en çok özen gösterilmesi gereken bir kavramla karşılamak fanatik militanın dili olabilir ancak.

Müslümanların kendi zihinlerini esaretten kurtaramadıkça Kudüs'ü kurtarabileceklerini düşünüyor olmaları ne büyük trajedidir.

Tefekkür sessiz bir ortam ister, sürekli slogan atılan yerde tefekkür yoktur. Derinden tefekkür edersek her konuda olduğu gibi Kudüs konusunda da Sünnetullahın yasaları işliyor olduğunu göreceğiz. Başınıza gelenler kendi zaaflarınızdan dolayıdır. Sadece şeytan taşlamakla yetinmemek, her tür ve düzeyde itirazı dile getirmek gerekir.

Halkı Müslüman olan ülkeler arasındaki, mezhebi alan kazanma ve kendi İslam yorumlarını hakim kılma mücadelesi, Amerika’nın müdahalesinden çok daha tahrip edicidir.

İslam ülkelerinin İslam’ı kendi menfaatleri için araçsallaştırmaları, İslamı ulusal ve milliyetçi argümanlarla tüketmeleri, İslam dünyasını tahrip etmekte ve enerjisini yok etmektedir. 

Asıl soru su: İslam dünyası mevcut haliyle Kudüs'ü hak etmekte midir? 

Amerika'nın Kudüs 'e yönelik müdahalesi sadece slogan atmakla sınırlı kalacaksa beklenen sonucu üretmeyecektir. Samimi çabalar da aklın değil, duyguların hakim olduğu sloganların arasında kaybolacaktır. İslam dünyasının düşünmeye özeleştiriye ve tövbeye ihtiyacı var. Sürekli birbirinin kuyusunu kazmaya çalışan, sahip olduğu medeniyet birikiminin dinamiklerini kaybetmiş bir topluluğun karşılaştığı sorunlarla sağlıklı çözüm üretmesi mümkün değildir.

Asıl sorun, karşılaşılan olumsuz olayları, Müslümanların kendisi gibi düşünmeyen diğer Müslümanları eleştirmek için kullanması. Birbirlerine karşı bu kadar hınç dolu insanların kardeş olmaları da aynı hedefe yönelmeleri de zor.

Kudüs konusunda kuşkusuz Amerika politikaları eleştirilecek. Dış güçlerin olumsuz siyasetlerine karsı uyanık olunacak. Ancak bu Kudüs ve diğer konularda asıl sorumluların Müslümanlar olduğu gerçeğini değiştirmez. Kur'an başımıza gelenlerden öncelikle bizi sorumlu tutar.

Aslında ideal olan dini merkezlerin hiçbir ulus devletin sınırları içinde olmamasıdır. Mekke İslam ülkelerinin; Kudüs ise üç semavi dinin ortak mekanıdır.

Kudüs bir yandan Müslümanların kanayan yarası, diğer yandan Müslüman ülkelerin yöneticilerinin kendi iktidarlarını tahkim için kullandıkları ideolojik bir araca dönüşmüş durumda.

Kimin Kudüs söylemi samimi ve içten olduğunu belirleme hakkı kimsenin elinde değildir.

Bu sorunun çözüm arayışı her protestoyu sahiplenmeyi gerektirir. Ancak Kudüs söylemi üzerinden yürütülen devlet siyasetlerini de eleştirmek gerekir. Özellikle demokratik bir rejimi olmayan ülkelerde Kudüs sorunu daha çok araçsallastırılıyor. 

Aslına bakarsanız her konu siyaset için araçsallaştırılabilir. Din, yoksulluk, çevre, insan hakları. Burada söylem - eylem uyumuna dikkat edilerek tavır alınmalıdır. Kudüs’ten bize ne?" diyenlere gelince, onlarla dayandığımız değerler bakımından farklı duruşumuz var.

Kudüs 'e yönelik her ses bizim için değerlidir.

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş