‘de’ BAĞLACININ EVRENDEKİ YERİ
Tek cümlelik bir öykü: ‘Dahi’ anlamında ‘de’ gibi ünlü ve ünsüz iki sesten oluşup kendi başına anlamı olmayan ancak ‘de-mek’ sözcüğünün kökü olarak düşünüldüğünde ‘konuş’ anlamında buyruk olan hatta ‘al-, ol-’ gibi dilimizdeki ‘2. kişi/sen, emir kipinde’ en küçük cümle sayılabilen bir sözcük kadar bu evrende yeri ve anlamı olmadığını düşünmenin sıkıntısıyla hazırladığı çayın yanına birkaç kuru kayısı, incir, üzüm, iğde aldıktan sonra 173. sayfasına kadar okuduğu 886 sayfalık kitabı alıp yeniden okumaya başlarken gerçekte tek isteği, başını, gönlünü, duygularını dinlendirmek, kendini kendinden bile saklamak, ‘de’ bağlacına evrende bir yer bulmaktı.
ÇANTAM NASIL?
- Türkiye, aydınlığı sorgulanabilir gerçekte ‘münevver-i nakısa’ sayılabilecek bir kitle tarafından ‘aydın despotizmi’ yaşamıştır ve hala da mümkün olan tüm alanlarda bu despotizmi yaşamaktadır.
- Çantam nasıl, dedi, ne konuşulduğunu yeterince anlamayan, e seslerini uzatarak k seslerini g yapmadan çıkaran ancak konuşulan konu hakkında hiçbir düşüncesi olmadığı için pahalı giyecek ve takılarıyla kendini göstermek isteyen meslektaşı. Arkadaşı istiyordu ki kendisi, onun çantasının zaten görünen markasını ve fiyatını sorsun. Beriki çayından büyük bir yudum aldı, bile isteye çantayla ilgili hiçbir şey sormadı, söylemedi. İşte o gün arkadaşlıkları bitti, o günden sonra çayı birlikte içemediler.
VARLIK NASIL VAR?
Okuduğu kitabın uzun süredir anlatmaya çalıştığı konuyu şöyle özetledi: Ateş seslendirilen bir ses, yazılan bir sözcük, zihinde canlandırılan bir görüntü, yanmakta olan bir madde olarak vardır. Bunlar, somut bir varlığın dört varlık durumudur. Bu dört anlam ‘gerçek, duyu/ses, söz/yazı, düşünce’ alanlarına kapsar. Somut olmayan varlıkların, bu dört alanın hepsinde varlıkları anlaşılamaz. Akıl, düşünce, Allah, melek gibi sözcüklerin algılanma ve varlık alanları aynı değildir. Bu bağlamda vesvese ve ilhamı ‘ateş’ üzerinden değerlendirebiliriz. Şöyle ki: Açıktan ateş yakılan bir odada, duvarlar ateşle aydınlanırken tavan isten kararır. Işık ve is aynı kaynaktan olduğu halde birbirinden farklıdır. Bu ikisinin değişimi ve başkalaşımı oluşum sürecinde başlar. Işığın sebebi ateşin aydınlığı, isin sebebi ise dumandır. Buradan anlaşılır ki aynı kaynaktan gibi görünen vesvesenin sebebi ilhamın sebebinden farklıdır. Her ikisi de içten yükselen sessiz birer ses ise de vesvese şeytandan, ilham melektendir
BEN NE YAZIYORUM?
Geriye yaslanıp bilgisayar ekranında görünen satırları okumaya başladı: ‘İslam’a inanıp adananlar şunları söyleyebilmelidir: ‘İslam, bizim en önemli işimiz, amacımız ve davamız olmalıdır. Bu sebeple bu konuyla ilgili eğitim, hizmet ve her türlü eylem başta olmak üzere her hususa her zaman vaktimiz olmalıdır. Eğer zaman sıkışıklığı yaşarsak diğer işlerimizi azaltmalı, bu temel işimize devam etmeliyiz. Bu durumun fiili ifadesi olan yaşam tarzımızı ve yaşama amacımızı yani bir numaralı işimizi değiştirirsek şunlar olur: Bir numaraya hangi iş, eylem ve konuyu koymuşsak onunla sınanmaya başlarız. Mutluluk sebebi olması gereken o hususlar acıların sebebi olur.
Ruhu tatmin etmeyen meşgaleler ömrü tüketir. Başka şeyler artarken sevgi, merhamet, adanmışlık azalır; bencillik, kibir usulca gelir, yüreğe yerleşir. Hassasiyet kaybı ortaya çıkar, sırattan kaymalar başlar. Bu kişi sebebini anlamadığı huzursuzluk sebebiyle herkesi suçlar, kendinden başka.’
Yazmaya yeni başladığı bu yazının girişini okurken düşündü: Yaşadıklarımı mı yazıyorum, yazdıklarımı mı yaşıyorum?
İNSANLARDAN KİMİ İYİLEŞTİRİR
Yaratılmış tüm varlıklar içinde ne biçim olarak ne de özellik olarak birbirine eş olan vardır. İnsanlarda da bu böyledir hatta tek yumurta ikizleri, üçüzlerinde bile bunları birbirinden ayıran yanlar vardır. Nitelik açısından da kimse kimseye birebir benzemez ancak ortak noktalar vardır, bu açılardan benzerler. Bu ortak noktalar da insanları az-çok tanımlayabilmemizi ve anlayabilmemizi sağlar. Örnek: İnsanlardan kimileri güzelleştirir, kimileri kolaylaştırır, kimileri gülümsetir. Yine insanlardan kimileri çirkinleştirir, kimileri zorlaştırır, kimileri ağlatır. Neden böyledir? Herkes, bilincinde olmadan çevresine, kendinde olanı aktarır durur. Yine herkes çevresinde kim varsa onları, kendisine benzetmeye çalışır; eğer kendinden hoşnut değilse çevresinden şikâyetlenir durur. Gerçekte şikâyetlendiği kendisidir de bunun dahi bilincinde değildir. Başını kaldırıp uzun uzun aynaya baktıktan sonra yazının sonuna şunları yazdı.
Ha unuttum: İNSANLARDAN KİMİ DE ÇEVRESİNDEKİLERİ HASTA EDER!
HOCAM ŞEYHO DUMAN-CELAL SANCAR
06.12.2024
HTŞ’ye Humus yolu açıldı
06.12.2024
ALİYA’DA HUKUK VE DÜZEN / Muharrem BALCI
11.11.2024
Hamza ER'le Derkenar..
11.11.2024
Taassup | Ümit Aktaş
12.11.2024
Ecel ve Ölüm SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 05.12.2024
CUMAYA GİTTİM GELECEĞİM ESRA DURU 06.12.2024
Suriye'de Neler Oluyor? YUSUF YAVUZYILMAZ 08.12.2024
Ecel ve Ölüm SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 05.12.2024
ÇAĞDAŞ HAÇLI SAVAŞLARININ YÖNTEMLERİ AYTEN DURMUŞ 13.11.2024