KADER: Ezeli vakitten başlayıp ebediyete kadar olmuş olan ve olacak şeylerin zamanının, yerinin ve nasıl olacağının Allah tarafından bilinmesini ifade eder. Gücü yetmek, ölçü ile yapmak, bir varlığın fiziksel yapısını, niteliğini, kıymetini belirlemek, ölçüyü azaltmak gibi anlamlara da gelir. Kaza ise Allah’ın daha önceden bilip takdir etmiş olduğu durumların zamanı geldiğinde ortaya çıkarılması, verilen kararın uygulanmasıdır.
Kur’an’da Kader ve Takdir Sözcüklerinin Geçtiği Bazı Ayetler
"Gerçekten Biz, her şeyi bir kadere/ölçüye göre yarattık." (Kamer 54/49). "O kasabalar arasında gelip gitmeyi takdir ettik." (Sebe 34/18). "Ancak onun karısının kalanlar arasında olmasını takdir ettik." (Hicr 15/60). “Sonra bir kader üzerine buraya geldin ey Musa!" (Tâhâ 20/40). Allah, her dişinin neyi taşımakta olduğunu, gebe kalacağını, rahimlerin neyi eksiltip neyi arttıracağını bilir. Onun katında her şey bir ölçüye/miktara bağlıdır. (er-Ra‘d 13/8). “O, gökten bir kadere göre su indiren." (Zuhruf, 43/11). "O, her şeyi yarattı, bir takdire göre düzenledi." (Furkan, 25/2). “Güneşi aydınlatıcı, ayı ışıklı yapan, yılların sayısını ve hesabını takdir edebilesiniz diye ona menziller belirleyen Allah’tır.” (Yûnus 10/5). “Sabahı aydınlatan odur. Geceyi dinlenme, güneşi ve ayı birer hesap ölçüsü kılmıştır. Bu sınırsız güç ve bilgi sahibi olan Allah’ın takdiridir.” (el-En‘âm 6/96). (Bkz: Fussilet 41/10, 12; Müzzemmil 73/20; Vâkıa 56/60; Abese 80/19)
Kur’an’da Kader-Takdir Sözcüğü Hangi Anlamlarda Kullanılmaktadır?
Yukarıda verilen ayetlerde bu sözcüğün geçtiği diğer ayetlerde ‘kader’ sözcüğü; evrenin yaratılışı, insanın yaratılışı, yaşayışı, ölümüne ve toplumsal olaylara ilişkin yasaların Allah tarafından düzenlenmesi ‘Allah’ın takdiri/kaderi’ olarak ‘kader-takdir’ sözcükleriyle ifade edilmiştir. Bu sözcük Kur'an'da 'ölçü, miktar, düzen, güç, kudret, belirlemek' anlamlarında da kullanılmaktadır. Kadr (kudret) kavramı Kur’an’da 100’den fazla yerde ad ve eylem olarak Allah’a nispet edilmiştir. Râgıb el-İsfahânî, Allah’ın varlıklara ilişkin takdirinin iki anlama geldiğini söyler.1. Allah gök âleminde olduğu gibi bazı nesneleri ilk merhalede yaratıp son şeklini vermiştir. 2. Bazılarının da başlangıçta temel maddesini fiilen yaratmış, gelişmesini ise belli ölçüler çerçevesinde zamana bırakmıştır. Örnek bir tohum tanesi ve insan menisi gibi; bunların birinden hurma ağacı, diğerinden insan hâsıl olur, başka bir şeyin oluşması mümkün değildir (el-Müfredât, “ḳdr” md.).
Hadislerde İman Esası Olarak Geçen Kader Rivayetleri
Bazı hadislerde "kader" iman esasları içinde sayılmaktadır. Bu hadisler şöyledir:
Cibril hadisi: Bu hadise göre Cebrail, Rasulullah’a: “İman nedir?” diye sormuş, o da “Allah’a, meleklerine, kitaplarına, elçilerine, ahiret gününe, hayır ve şerriyle kadere inanmandır.” demiştir. (Müslim, İman 1; en-Nesai, İman, 5, 6; İbn Mace, Mukaddime, 9, 10; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 27, 28, 52.) Diğer hadis de şöyledir: "Kul şu dört şeye inanmadıkça iman etmiş olmaz: Allah 'tan başka ilah olmadığına şehadet etmek; benim hak ile gönderilmiş Allah 'ın Resulü olduğuma şehadet etmek; Öldükten sonra dirilmeye iman etmek, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmak." (Müslim, İman, 1, 7; et-Tirmizi, Kader, l0; İman, 4.) Hadislerde, ‘iman-İslam’ konularındaki ayrıntılar karışık olarak yer almıştır. Yukarıdaki ikinci hadiste, "kelime-i şehadet" imandan sayılmıştır. Halbuki "kelime-i şehadet" imanın değil, İslam'ın şartlarından biridir. Bununla birlikte Kur'an'da, ''Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahirete iman” edin denildiği halde, ‘kadere iman edin’denilmemektedir. Çünkü kader, inanç esaslarından Allah'ın "yaratma" sıfatıyla ilgili ayrıntı bir konudur.
Kader Konusu Ne Zaman Gündeme Geldi
Kader inancının gündeme gelmesi, iktidarlarını güçlendirmek için insanları pasifleştirmek isteyen Emevi yönetimiyle başladı. Emeviler, hilafetin, Allah tarafından kendilerine verildiği iddiasında idiler ve kendilerini Allah'ın yeryüzündeki vekili saymışlardır. Bu yüzden de yaptıkları her işi, Allah’ın yönlendirdiği bir iradeyle yaptıklarını ileri sürmüşlerdir. Daha sonraki Emevi yöneticileri de Muaviye ve Yezid zamanındaki bu görüşleri savunarak sürdürmüşler, kendi yanlış işlerinin sorumluluğunu ‘kader’e yüklemişlerdir. Ancak zamanla Emevilerin bu anlayışları, pek çok Müslümanın tepkisine neden olmuştur. Bu tepki ilk olarak Ma'bed el-Cüheni'den gelmiş, onun bu fikrini ondan sonra Gaylaned-Dımeşki savunmuştur. Onlar, Emevilerin yaygınlaştırdığı ‘yazılmış bir kaderin insan eylemlerini zorunlu olarak belirlediği’ görüşünü reddederek ‘insanın eylemlerinde özgür olduğunu’ savunmuşlardır. Bu dönemden itibaren ‘kader’ tüm mezheplerin ana konularından birisi olmuş ve hakkında söz söylenmiştir. (Biz, ‘kader’ konusunu Kur’an üzerinden değerlendireceğimiz için bu görüşleri buraya almadık.)
Ayetler Işığında Kader-Takdir Çeşitleri
‘İnsan eylemlerinde özgür müdür yoksa yazılmış bir kadere mecbur ve mahkûm mudur?’ konusunda insanlar arasında görüş ayrılıkları her zaman olmuş, iki şekilde de düşünen bilim insanları olmuştur. Bu konudaki bütün ayetler, Kur’an’ın genel çerçevesi içinde ele alındığında bunları dört başlık altında toplamak konuyu anlamak ve doğru değerlendirmek açısından daha gerekli ve sağlıklı görünmektedir: Şöyle ki:
1. Allah’ın gücünün göstergesi olan ‘genel kader’
2. Allah’ın önceden belirlediği ‘zorunlu kader’
3. Kişilerin istek ve çabalarına bağlı ‘seçilmiş kader’
4. Sapkınların kabul ettiği ‘yanlış kader’
1. Allah’ın Gücünün Göstergesi Olan ‘Genel Kader’: Allah, tüm yaratmayı ve yönetmeyi kudretiyle başlatmış ve sürdürmektedir. Allah'ın bilgisi ve yaratması dışında hiçbir olay, oluşum ve durum meydana gelemez; her olay, oluşumu ve durum, Allah’ın bilgisi, ölçüsü, yaratması çerçevesinde olmaktadır. Allah’ın belirlediği yasalar, yarattığı tüm varlıklar için geçerlidir. Allah, insan yaşamında ve evrende olmuş ve olacak tüm olayları zatına özgü bilgiyle bilmesi Kur’an’da şöyle anlatılır: ‘Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları ondan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; onun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıklarındaki tek bir taneyi bile bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi kitab-ı mübin/apaçık bir kitaptadır.’ (En’am 6/59). İşte bu bilgilerde işaret edilenler, ‘genel kader’ içine giren konulardır. (Bkz: Kamer sûresi 54/49, el-Furkân sûresi 25/2, Mürselât sûresi 77/23 ve Abese 80/19, Âl-i İmrân 3/145, Ahzâb 33/38 ve Tâhâ 20/40, Bakara, 2/253; Hud 11/107; · Hac, 22/14; Buruc, 85/l6; Secde, 32/13; Nahl, 16/93; Yusuf, 12/118, Yunus, 10/100; İnsan, 76/30; Tekvir. 81/29)
2. Allah’ın Önceden Belirlediği ‘Zorunlu Kader’: İnsan için yalnızca Allah'ın bilgisinde bulunan ‘zorunlu kader’ vardır. İnsanlar, kendilerinin nerede, ne zaman, hangi ana-babadan dünyaya geleceklerini; hangi millet, ülke ve renkten olacaklarını; hangi fiziksel yapıda ve ruhsal özellikte yaratılacaklarını; nerede, ne zaman, nasıl öleceklerini bilemezler. Bunlar, Yaratıca tarafından takdir edilmiştir. Bunlar insanların seçmeye güç yetiremeyecekleri, isteklerine bırakılmayan konulardır. İnsan seçemediği hiçbir olay ve durumdan da sorumlu değildir. Bu konuda: ‘Yaş ve kuru her şey kitab-ı mübindedir.’ (En’am 6/59) ayeti delil gösterilir. (Hûd 11/6; Sebe’ 34/3; el-Hadîd 57/22). Müfessirlerin bir kısmına göre bu tür ayetlerde geçen “kitap”tan maksat ilm-i ilâhî veya levh-i mahfuzdur; bazıları da bu konuda kesin bir şey söylememenin daha isabetli olacağını belirtmişlerdir. Mümkündür ki ‘kitab-ı mübin’, bir mimarın tasarımlarına ve kullanım kılavuzuna göre bir binayı yapmasına benzer.
Önceden Allah’ın belirlediği zorunlu kader insanı eylemlerine zorlar mı: Kur'an'daki Yüce Allah’ın mutlak irade ve kudret sahibi olduğunu vurgulayan ayetler, insanın özgür olmadığını belirtmek için değil, Allah’ın kudretine işaret içindir. Diğer türlü anlaşılması durumunda bu ayetler, Kur'an'ın insanın özgürlüğünü ve seçim hakkını ifade eden ayetlerle çelişki oluşturur ki Kur'an'da çelişkinin olamayacağı, Kur'an tarafından açıklanmıştır: "Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah 'tan başkasından gelseydi, onda pek çok çelişkiler bulurlardı." (Nisa, 4/82). Yaratıcı, ‘Allah, kullarının küfrüne razı olmaz.’ (Zümer 7) buyurmakla birlikte “Eğer Rabbin öyle dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi elbette hep birlikte iman ederlerdi. Böyleyken sen mümin olsunlar diye, insanları zorlayacak mısın?” (Yunus 10/99) ayeti, bu konudaki ilahi iradeyi ortaya koymakta, insanları seçimlerinde ve eylemlerinde özgür bırakmaktadır. Bu ayetlere göre eğer Allah dileseydi herkesi cebren iman sahibi yapardı ancak Allah bunu yapmamıştır. Buradan hareketle insanın yaşamının tamamını içine alan kulluğunun zorlama yoluyla değil, kendiliğinden ve özgür seçimlerine dayalı olarak gerçekleşmesi istenmektedir.
3. Kişilerin İstek Ve Çabalarına Bağlı ‘Seçilmiş Kader’: İnsanın cüzi iradesiyle seçip belirlediği bir kader vardır. Kur’an’da kader inancıyla ilgili ayetlerden bir kısmı da insanın seçebildiği eylemlerinde özgür olmasıyla ilişkilidir. Pek çok âyette insanın iman-inkâr etmekte özgür kılındığı açıkça ifade edilmiştir. Bu ayetlerden birkaçı şöyledir: “De ki: Ona (Kur’an’a) ister inanın ister inanmayın!” (el-İsrâ 17/107). “De ki: Hak Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” (el-Kehf 18/29). “Şüphesiz ki biz, onu (insanı) doğru yola yönelttik/hidâyet ettik. İster şükredici olsun, isterse nankör” (el-İnsan/76/3). “Sizler (dünyada) dilediğiniz şeyi yapın” (Fussilet 41/40). “Biz, her insanın amelini (tâirini) boynuna yükledik” (el-İsrâ 17/13).
Bu ayetlerde insanların seçimlerinin sonuçlarından söz edilmekte, işledikleri iyi veya kötü ameller karşılığında cennete veya cehenneme girecekleri söylenmektedir. “İnanıp doğru işler yapanlara gelince; onlar için, yapmakta olduklarına karşılık bir ödül olarak Me’vâ cennetleri vardır. Fasıklık edenlere gelince, onların barınağı ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde, oraya geri döndürülürler ve onlara; yalanlamakta olduğunuz ateş azabını tadın, denilir” (es-Secde 32/19-20). “Kim doğru yolu bulmuşsa ancak kendisi için bulmuştur. Kim de sapıtmışsa kendi aleyhine sapıtmıştır” (İsrâ, 17/15; Neml, 27/92; Rûm, 30/44; Sebe, 34/50; Fâtır, 35/39; Zümer, 39/41; Fussilet, 41/46). "Herkes kazancına bağlı bir rehindir." (Müddesir, 74/38). "Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez. İnsan ancak çalıştığına erişir." (Necm, 53/ 38-39).
Bu kader türü, Kur’an-ı Kerim’de de belirtildiği gibi kişinin eğilimlerine, bilinçli tercihleriyle ortaya koyduğu tutum ve davranışlarına bağlıdır. Dolayısıyla insanın belirlediği kaderi kendisine, kişiliğine, genel davranışlarına, kendisine verilen iradeyi/seçim hakkını kullanmasına, kullanmamasına veya başkasının kullanmasına izin-imkân vermesinde veya vermek zorunda olmasına da bağlıdır.
Allah’ın insanın yapacaklarını bilmesi, tüm yaptıklarını kendi seçimleriyle gerçekleştirecek insanı ‘zorunlu olarak yönlendiren’ bilgi değildir. İnsan, Allah bildiği için bunları yapmak zorunda değildir; Allah, Allah olduğu için sınırsız bilgisiyle bunları bilmektedir. İnsan da Allah’ın kendisi hakkında ne bildiğini de bilmediğinden, seçimleriyle yaşamını yönlendirmelidir.
İnsanın seçemediği halde başına gelen bir kader vardır: Kişinin yaşarken başına gelenler sonucu ‘oluşan kader’ böyledir. Bu kaderde Allah’ın bilgisi söz konusu olmakla birlikte kişinin seçmesi ve istemesi değil, başka etkenler söz konusudur. Bir kazada sakat kalmak, bir depremde bazı organlarını kaybetmek vb. Yaşananları bu anlamda değerlendirebilmek için insanın başına gelen olay ve durumları üç başlıkta toplamak mümkündür: a. İnsan seçiminin söz konusu olmadığı olay ve durumlar: Örnek: Doğal afetler, yıldırım düşmesi gibi. b. İnsan etkisinin kısmen söz konusu olduğu sıkıntı ve sorunlar. Örnek: İnsanların istemeden neden olduğu trafik kazaları gibi. c. İnsan etkisinin söz konusu olduğu sıkıntı ve sorunlar. Örnek: Alkollü araç kullanarak kazaya, sakatlığa, ölüme neden olmak gibi. Ancak bunların hepsi de Allah’ın bilgisi dahilinde yaşanmaktadır.
4. Sapkınların Kabul Ettiği ‘Yanlış Kader’: Bu anlayışa göre: ‘Kader, önceden yazılmış bir yazgıyı zorunlu olarak yaşamaktır.’ Bu nedenle zor ve kötü durumlar yaşayanları da ‘kader mahkûmu’ diye tanımlarlar. İnsanın yaptığı her işte gerçek sorumlu ve dolayısıyla yanlışlarda suçlu Allah’tır. Bu anlayışa göre ‘ilk kader mahkûmu’ ve ilk kaderci de: ‘Sen beni azdırdığın için ben de senin dosdoğru yolun üzerine oturacağım, sonra onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın.” (A’raf 16,17) diyen şeytan olmaktadır. Sapmasının suçunu Allah’a atan şeytan, bu suçun cezasını -Allah’a gücünün yetmeyeceğini bildiğinden- insana ödeteceğini söylemektedir.
Putperest ve müşriklerin kader anlayışında da onlar kendi seçimlerini yaşadıkları halde ‘puta tapmalarının ve helal-haram belirleyerek ilahlaşmalarının sorumluluğunu -tıpkı şeytan gibi- Allah’a yıkarak kendilerini şöyle aklamaktadırlar: "Puta tapanlar: ''Eğer Allah dileseydi, babalarımız ve biz puta tapmaz ve hiçbir şeyi haram kılmazdık" diyecekler; onlardan öncekiler de bizim şiddetli azabımızı tadana kadar böyle demişlerdi." (En'am, 6/148); "Eğer Rahman dilemiş olsaydı biz bunlara kulluk etmezdik, derler. Buna dair bilgileri yoktur." Zuhruf, 43/20). Şeytanın ve insanın bu ayetlerde ortaya konulan yanlış işlerinin suçunu Allah’a atan ‘zorunlu kader’ anlayışını Allah aynı ayet içinde reddetmektedir.
Bu nedenle kişinin “Ben ne yapayım, kaderim böyle.” diyerek günah ya da suç işlemesi ya da işledikten sonra kaderi suçlaması doğru değildir. Yanlış ve eksikleri belirleyip düzeltmeye çalışmak yerine, bunların sonuçlarını kadere ve başkalarına yükleme, şeytanın insana iradesinin gücünü unutturan tuzaklarından biridir. Çünkü kader, Allah’ın yarattığı her varlık için belirlediği ölçü, ilke ve yasa olduğu halde, bu ölçüye uymayanlar suçlayacak birilerini arar ve bulurlar.
Yanlış Kader Anlayışında Suçlu Kimdir?
Suç işlediğinde ve sorumluluklarını yerine getirmediğinde, aklın ve vicdanın cezası çok ağır olduğu için insan bunlardan korunabilmenin yollarını arar. Şu yollara baş vurabilir:
1. Başka bir gündem bularak gündemini değiştirmeye çalışır. 2. Akıl ve vicdanını susturacak nedenler bulmaya çalışır. 3. Kendi dışında bir suçlu bulmaya çalışır.
İnsanlar, kendi kişilik yırtıklarını yamayabilmek ve sorumluluk söküklerini dikebildiklerini var saymak adına başkalarını suçlamayı kolay bir yöntem olarak benimserler. İstenen durumlarda kişi, kendisini çalışmasıyla başarılı görürken istemediği durumlarda kendisi dışında birilerini suçlamak, kendi kafa konforu için en kolay yöntem olarak benimsenir. Kimler suçlanır:
1. Yaratılışın başlangıcında ‘senin yüzünden’ diyen şeytan isyanı ve rahmetten kovulmasının konusunda Allah’ı suçlamıştır.
2. İnsan, seçimlerini yanlış yaptığında veya seçim yapmayıp kendini olayların akışına bıraktığında, yanlış eylemi veya eylemsizliği için kendisini değil ‘kötü kader böyleymiş’ diyerek Allah’ı suçlar.
3. İnsan, gücü içine giren olay ve durumlarda seçimlerini yanlış yaptığında, sıkıntı ve sorunlarla karşılaştığında, ‘şeytana uydum’ der ve kendisini değil şeytanı suçlar.
4. Her kişinin yaşamında etkili olan başka kişiler vardır. Ancak kimse bir başkasının yaşamını tepeden tırnağa yönlendiremez. Ancak pek çok kişi, istemediği olay, durum, sorun, sıkıntılar karşısında ‘senin yüzünden oldu’ diyerek başkalarını suçlar. Kendisi her zaman suçsuz ve tertemizdir.
Yanlış Kader Anlayışı ve Sonuçları:
Fay hattına şehirler kurup bir de buralara 15, 20 kat için imar izni alıp yapılan evler yıkıldığında kader denilmektedir. Depremlerde yanlış yapılaşma sonucu insanlar diri diri yıllarca kazandıklarını vererek aldıkları mezarlara gömülmekte ve buna ‘kader’ denilmektedir. Riskli yapı durumundaki binaların yıkılmasına izin vermeyip oturmakta ya da kiraya vermekte, bu evlerde yaşayanlara gelen ölümlere ‘kader’ denilmektedir. Allah’ın rahmeti olan yağmurun gidebileceği tüm yolları kapatıp rahmeti zahmet haline getiren insan, dere yatağına ev kurup yol bulamayan coşkun selin etkisiyle gelen ölümlere veya yıkımlara ‘kader’ denilmektedir.Gereken tedbir alınmadan yapılan madencilikte insanlar can vermekte ve adına ‘kader’ denilmektedir. Trafik işaretlerine ve uyarılarına uymadan veya alkollü olarak araç kullanarak kişi kendisinin veya başkalarının ölümüne neden olmakta ve bu olaya da ‘kader’ denilmektedir. Tüm bunlara rant için veya farklı çıkarları nedeniyle izin ve imkân verenler de sorgulanmamaktadır. Oysa bu durumlar, kader değildir. Bu şekildeki kaderci anlayış, kendi yaptıklarının ve yapmadıklarının sorumluluğunu Allah’a yıkmaktır. Müslüman yanlış bir kader algısına teslim olan değil, Allah’a teslim olan kişidir. Çünkü insan kader karşısında rüzgâr önünde savrulan bir yaprak değildir.
Tıpkı insanlar gibi toplumların, milletlerin, devletlerin de bir kaderi vardır. Bu kader de var olan zorunlu koşullar ortasında yapılan seçimler doğrultusunda çaba göstermeye ya da göstermemeye bağlı olarak ortaya çıkacaktır.
Sonuç
Günümüzde de yukarıda zikredilen farklı ‘kader’ anlayışlarının hepsi etkinliğini bir şekilde devam ettirmektedir. Eskiden olduğu gibi günümüz insanı da hayatını mutlu ve huzurlu olarak devam ettirdiği sürece kaderi kendisi açısından bir sorun olarak görmemekte ancak işler istedikleri gibi gitmediğinde kaderi suçlamayı kolay bir yol olarak benimseyebilmektedirler.
Kimileri de kaderi yok saymayı tercih etmekte, bunlar da görüşlerini şöyle savunmaktadırlar: ‘Kur’an’da zikredilen müminlerin inanmaları gereken diğer iman esasları arasında “kadere iman” bulunmamaktadır. Kaderle ilgili hadis rivayetleri ise ahad haberlerdir. Ahad haberlerle de bir iman esası sabit olamayacağına göre “kadere iman” diye bir iman esası yoktur.’ Bu görüşü savunanların kader inancı ile ilgili olarak endişe duydukları bir diğer durum da ‘belirlenmiş kader inancı’ anlayışı ile insanın sorumluluğunu gerektiren ‘seçim’ hürriyetinin uyuşmayacağı endişesidir. Gerçekte de uyuşmaz çünkü bu ikisi ayrı durumlar için geçerlidir.
Kur’an’ın genel çerçevesinde kaderle ilgili ayetler incelenerek ‘1. Kader inancı nedir? 2. Allah tarafından önceden belirlenmiş zorunlu kader ne demektir? 3. İnsanın özgür kılındığı kader ne demektir? 4. Sapkınların kader inancı nasıldır?’ konularındaki ayetlerin birlikte değerlendirilmesi konuyu doğru değerlendirip anlamak açısından gereklidir.
HOCAM ŞEYHO DUMAN-CELAL SANCAR
06.12.2024
Halep Savaşı başladı
02.12.2024
ALİYA’DA HUKUK VE DÜZEN / Muharrem BALCI
11.11.2024
Gazze'de Öldürülenler Kadın ve Çocuk
09.11.2024
Hamza ER'le Derkenar..
11.11.2024
Ecel ve Ölüm SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 05.12.2024
CUMAYA GİTTİM GELECEĞİM ESRA DURU 06.12.2024