İnsanlar için zaman olgusu kavranması güç meselelerden birisidir. Modern dönemler öncesi insanlar, büyük oranda doğayla uyum içinde bir zaman bilincine sahipti. Günlük ve yıllık faaliyet ve planlamalar, gündüz ve gecenin seyrine ve mevsimlerin akışına paralel bir döngüyle akıp giderdi. Bilimsel devrimler ve onu takip eden sanayi devrimi sonrasında; evreni bir makine olarak görüp ona hükmedeceğini öngören modern akıl, sosyal hayatı da laboratuvara sokup kurgulanabilen bir forma indirgedi.
Sanayi devriminin inşa ettiği yeni iş hayatı ve onun ürünü olan fabrikalar, günün her anını maksimum bir üretim için planlı hale getirirken, fabrika işçileri de üretim makinalarının bir uzantısı haline getirildi. Artık insanlar ‘’Modern Zamanlar’’ın öğütücü çarklarının bir parçası gibi işlev görmekteydi.
Kapitalizmin sürekli üretim mekanizmasının ağır şartları altında ezilen işçilerin verimsizleştiğini gözlemleyen burjuva sınıfı, muhalif sendikal faaliyetlerin de etkisiyle günlük, haftalık ve yıllık çalışma takvimlerini yeniden planlayarak çalışma koşullarını daha verimli bir hale getirmek istedi. Günümüzde yaygın hale gelen tatil olgusunun ilk nüveleri böyle bir süreç içinde gelişecekti. Artık çalışanlar yalnız üretimin bir parçası olmakla kalmayıp, yıl boyunca zor koşullarda biriktirmiş oldukları paralarını, kendilerine verilen tatil günlerinde harcayarak, tüketirken de sermayedarlar için çalışmaya devam edeceklerdi.
Arapça kökenli bir kelime olan tatil; durdurmak, faaliyete ara vermek, boşa çıkmak ve hareketsiz kalmak gibi anlamlara gelir. Aynı kökten gelen atıl olmak ve atalet sözcükleri; hareketsiz, gevşek, durgun, çalışmayan, tembel ve işsiz manalarında kullanılırken, muattal kelimesi ise işlevsiz, bozuk, işsiz ve boş anlamlarına gelmektedir.
Aldığı her nefesin, attığı her bir adımın, yaptığı zerre miktarı hayır ve şerrin hesabını vereceğini bilen bir Müslümanın yukarıdaki anlamları içeren bir tatil anlayışını benimsemesi mümkün olmasa gerektir. Zira mümin için başıboşluk diye bir durum gafletle eş anlamlıdır. Tevhid inancı tüm zaman ve mekanla anlamlı bir ilişki kurmayı mümin için zorunlu kılar. Allah, kainatta hiçbir şeyi boş yere yaratmadığı gibi, eşrefi mahlukat olarak halkettiği insanı da kendini paranteze alıp atıl ve işlevsiz bırakma eğilimden men etmiştir.
Kadim zamanlarda zaman olgusu günümüzdeki gibi mekanik bir planlamanın konusu olmamakla birlikte her toplumun kendince önem verip kutsal saydığı bazı zaman dilimleri olagelmiştir. Tarihi bir vakıa, tabiat olayları veya metafizik birtakım sebeplere dayanan bu kutsama; bayram, festival ve çeşitli ritüellerle kutlanıp tekrarlanan bir takım özel günlerin doğmasına yol açmıştır.
Yahudilerin Cumartesİ, Hristiyanların ise Pazar günlerinde gündelik işlerine ara verip dini bir takım uygulamalar ortaya koymasından ötürü bu günlere ‘’holiday’’ adı verilmiştir. Günümüzde tatil diye isimlendirdiğimiz bu günler yakın zamanlara kadar ‘’kutsal gün’’ anlamına uygun bir içerikle geçirilen zamanlardı. Aşkın olan her türlü olguya savaş açan modernizm dalgası, kutsal değerleri hayattan dışlarken holiday’’, ‘’bayram günlerini’’ dini içeriğinden arındırıp yeni tatil formlarıyla profan bir kutsallık üretmeyi başarmıştır.
İnsan ruh ve bedenden müteşekkil bir varlık olarak elbette bedenen yorulur ve kimi zaman ruhi bir sıkıntı ve daralma yaşayabilir. Bu durumlarda dinlenme ihtiyacı fıtri bir olgudur. Dolayısıyla dinlenmek için tatil yapma arzusu yadırganacak bir durum değildir. İçine girdiği stresten, ya da yoğun çalışma temposundan uzaklaşıp, rahatlamak için mekân değişikliğine gitmesi de gayet tabidir. Zaman zaman sevdiği insanlarla güzel, keyifli vakitler geçirmek için seyahat edip vakit ayırmasında da bir beis yoktur. Aslında sorun modernizmin gün ve yılları belli ölçülere göre planlama meselesi de değildir.
Burada Müslümanlar açısından meselenin özü; insanın zaman ve mekanla kurduğu ilişkinin anlam kaybına uğramış olması ve insan/toplum ilişkilerinin kendi değerlerinden uzak bir şekilde seküler paradigmanın kodlarına göre şekillenmesidir.
Mesela, ‘’O, geceyi size bir örtü, uykuyu istirahat zamanı ve gündüzü de hareket ve çalışma vakti yapandır.’’( Furkan 47) ayetinde de biz bir zaman planlamasına müşahede etmekteyiz. Ayette insanın dinlenme, rahatlama ihtiyacı da dile getirilmektedir. Ancak bu ihtiyaç doğayla ve fıtratla uyumlu bir formla çözümlenmektedir.
"De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın, sonra da yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bir bakın." (Enam 11) ayeti, Peygamberimizden rivayet edilen ‘’Seyahat edin, sıhhat bulun.’’ hadisi ve “Tebdili mekanda ferahlık vardır.” atasözü de insanoğlunun gezip dolaşmasını, farklı yerlere seyahat etmesini teşvik eden çok veciz tavsiyelerdir. Bu hikmetli sözlerin, modern gezi ve tatil anlayışlarının sığ ve mekanik kurgularının çok ötesinde bir anlam derinliğini taşıdığı aşikar olsa gerektir.
Modern şehirlerin kalabalık ve karmaşık yapısı, yorucu iş ortamları, rekabete dayalı eğitim sistemi, ekonomik darboğazlar, bencil ve çıkara dayanan insan ilişkileri insanları çoğu zaman psikolojik bir bunalıma sokmakta ve kalabalıklar içinde kendisini yalnız ve çaresiz hissetmektedir.
Kuran bize Rad Suresi 28. Ayette, ‘’Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.’’ diyerek yol gösterirken, Peygamberimiz ise bir zorluk ve sıkıntı anında, Hz. Bilal'e ‘’Rahatlat bizi ya Bilal. Ezanla toplayıp, namaza çağırarak rahatlat bizi." diyerek; dinlenmenin, sükûna ermenin ve ferahlamanın Müslümanca yollarından sadece birini bize öğretmiş oluyordu.
Evet, seküler aklın tatil anlayışında hayattan kaçmak, ‘’kaçamak’’ yapmak, zamanda bir boşluk, kesinti ‘’yaratmak’’, sıkıntıları içki ve eğlence yoluyla unutarak, geçici bir sürede olsa ondan kurtulmak yanılsaması hakimken, Müslüman tasavvuru unutmayı değil, hatırlamayı ve yüzleşmeyi, başıboş hedonist yığınların arasına kaçarak sorunları örtmeyi değil, bilinçli cemaatler içinde tezekkür ve muhabbet yoluyla huzura ermeyi sağlıklı bir yol olarak önümüze koyar.
Modern tatil anlayışı rutinin dışına çıkmayı ifade eder. Kişiler günlük hayatında yap(a)madıklarını tatil günlerinde kendilerine mübah görürler. Her türlü taşkınlık ve israf bu vakitlerde normal karşılanır.
Müslüman kişiler ise Allah’ın tüm helal nimetlerinden faydalanmayı meşru hakları olarak görüp onlardan faydalanırken şu ayetlerin buyruğuna göre hareket ederler. ‘’De ki: Allah'ın kulları için çıkarmış olduğu süsü ve rızkların temiz olanlarını haram kılan kimdir?" (Araf 32) ‘’Yiyin, için, israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.’’ (Araf 31)
Yani Müslümanlar için, laiklerin, hayatı, birbiriyle çatışan birtakım kompartımanlara bölen anlayışı kabul edilebilir değildir. Kulluk bilinci hayatın her alanını kuşattığı için normal zamanlarda haram ve kötü olan şeyler tatil gün ve mekanlarında da haramdır. Müslümanın sahip olduğu şahsiyet, tatil beldelerinin kapısında bırakılacak bir kimlik kartı olmamalıdır. Gittiği mekanlara ve ortama göre şekillenen bir kimlik yapısına şahsiyet demek zaten çok tartışmalı bir durumdur.
Son yıllarda modern seküler tatil anlayışı Müslüman çevreleri de etkisi altına almış gözükmektedir. Yılda en az bir kez paket tatil programlarına dahil olmak adeta bir vecibe gibi algılanmaktadır. Tatil denildiğinde akla yaz ayları, kumsal ve güneş gelmektedir. Seküler çevreler buna içki, kumar ve sapkınlığa varan eğlence türlerini eklerken, dindarlar lüks beş yıldızlı otellerde içkisiz ‘’İslami Tatil’’ paket programlarıyla kapitalizmin tüketim kültürüne katkı sunabilmektedir. Sekülerlerin açıktan ve kimi zaman arsızca yaptığı gösterişe dayanan harcama etkinlikleri, bu tür mekanlarda dindarlar tarafından kısmen utangaçça kimi zaman ise görgüsüzce sergilenebilmektedir.
Üzerine farz olan hacc ibadetine bütçe ayırmayıp sürekli erteleyenler, bir yıl yaz tatilinden mahrum kalsa aile içinde büyük bir kriz yaşamaktadır. Hacc, özellikle de umre ziyaretleri ise ibadet boyutundan çıkıp hızla tatil turizmine doğru evrilmektedir.
Daha önceden izin günlerinde sıla-i rahim yapmak çok yaygın bir gelenekti. İnsanlar tatil, seyahat, akraba, eş ve dost ziyaretlerini bir arada yerine getirirlerdi. Yaz tatillerinde memleketlerine ve köylerine gider anne baba ve akrabalarının tarla bahçe işlerine de yardımcı olarak bir dayanışma kültürünü ortaya koyarlardı. Günümüzdeyse dindarlar için çok önemli olan ve coğrafyamızın örfünde de bir araya gelip toplanma günleri olarak kabul edilen bayramlarda dahi birçok kişi, yakın akraba ve dostlarıyla bayramlaşıp hasbihal etmek yerine tatil beldelerine eğlenmeye gidebilmektedir. Bu davranışlar, eğlenme ve dinlenme anlayışının kendi tasavvur dünyasından ne kadar sapma eğilimi gösterdiğini yeterince açıklar niteliktedir.
Aslında yazın kavurucu sıcaklığında, serin yaylalara ya da orman içindeki köylerimize gitmek yerine sıcak kumsalda, yakıcı güneş altında saatlerce uzanmanın mutlak bir tatil anlayışı olarak dayatılması batı emperyalizminin kültürel hegemonyasını ifşa etmesi açısından oldukça manidar bir örnektir.
Gelecekte bizi bekleyen diğer bir tehlikeyse insanı daha sofistike bir şekilde atıl bırakacak olan dijital ortamdaki sanal tatil yolculukları olacaktır.
Zaman bilinci bu dünyanın ötesine, ahirete uzanan Müslüman tasavvuru, Peygamberimizin “İki nimet vardır ki insanlardan birçoğu bunlarda aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit.” hatırlatmasını da aklından çıkarmadan her an bir işle meşgul olurken, aşağıdaki ayeti kendine rehber edinerek, dinlenmeyi ibadete, ibadeti de dinlenmeye çevirecek bir örnekliği insanlara sunmak zorundadır.
‘’Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır. Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul ve yalnız Rabbine yönel.’’ İnşirah 5-8
Aydın ve Aktivistler'den Barış Çağrısı..
08.02.2025
BARIŞ UMUDU / Ümit AKTAŞ
09.02.2025
BARIŞ UMUDU|ÜMİT AKTAŞ
08.02.2025
Aydın ve Aktivistler'den Barış Çağrısı..
08.02.2025
Yıldız Ramazanoğlu ile Derkenar..
24.01.2025
Nail Bey'in Aklı İsraille Ticarette Kaldı!
25.01.2025
Instagram Annesi Hülya FEYZULLAH AKDAĞ 09.02.2025
Netanyahu Trump’ın Mayın Eşşeği mi? AHMET GÜRBÜZ 08.02.2025
ATEŞKESİN ATEŞİ DERVİŞ ARGUN 15.01.2025