metrika yandex
  • $36.31
  • 37.61
  • GA23865

Gönüller Fatihi Şeyh Muhammed Murad-ı Buhârî Hazretleri ve Tekkesi

AHMET SEMİH TORUN
15.01.2025

1640 senesinde Semerkant’ta doğan Muhammed Murad, Semerkant Nakibüleşrafı Ali Efendi'nin oğlu olup babasına nisbetle "Buhârî" lakabıyla anılmakta. Peygamber Efendimiz'in soyundan olan ve "Murâdî" lakabıyla da tanınan Şeyh Murad Efendi’den tekkenin haziresindeki mezar taşlarında ve arşiv vesikalarında “Buhârî” ve “Nakşibendî” diye bahsedilmekte. Ona atfedilen "Münzevi" nisbesine kaynaklarda rastlanmamakta olup bir karışıklık ifadesi olarak ortaya çıkmış, bu karışıklığa Eyüpsultan'ın Karasüleymansubaşı Mahallesi'nde bulunduğu rivayet edilen Münzevi Türbesi sebep olmuştur. Günümüzde İstanbul Eyüpsultan Mobilyacılar Çarşısı (MODESA) yakınında bulunan Süleyman Subaşı Mescidi, zamanla Münzevi Camii diye anılmaya başlanmıştır.

 Üç yaşında çocuk felci geçirmesinden dolayı kötürüm kalan Muhammed Murad'ın bu hali, onu ilim ve irşat faaliyetlerinden alıkoymamış. Temel İslâmî eğitimini ve hafızlığını Semerkant’ta tamamladıktan sonra 1663'te Hindistan'a gitmiş. Orada ilim tahsil ederken Nakşibendiyye yolunun Müceddidiyye kolunun kurucusu İmâm-ı Rabbânî Hazretlerinin oğlu ve halifesi Muhammed Ma‘sum Hazretlerine intisap ederek onun halifesi olmuş.

Muhammed Murad-ı Buhârî'nin hayatında hac ve umre önemli bir yer tutmakta. O, yol güzergâhındaki alimler ile mübarek zâtları ziyaret ederek seyahat etmekteydi. Şeyhinden izin alarak hacca giden Murad-ı Buhârî; hac sonrası 3 sene Hicaz'da, ikinci haccından sonra da 2 sene Kahire'de dînî ve aklî ilimlerle meşgul olmuştur. 1670'de Şam'a gelerek evlenen Şeyh Murad'ın, Muhammed Bahâeddin ve Mustafa isimli iki çocuğu dünyaya gelmiştir.

Şam ahalisinin sevgisini kazanan Şeyh Murad-ı Buhârî, İstanbul eşrafının ısrarlı davetleri üzerine 1681'de İstanbul'a gelmiş, ulema ve devlet erkânı tarafından büyük bir heyecanla karşılanmıştır. Başta şeyhülislâmlar olmak üzere birçok alim, Şeyh Murad Efendi'ye bağlanmış, Anadolu'da Müceddidiyye'nin temeli bu zatla atılmıştır.

İstanbul'da Hazret-i Hâlid (Eyüpsultan) Semti’nin Nişancı Mahallesi'nde ikamet eden Şeyh Efendi'ye, Şeyhülislam Damad-zâde Ebülhayr Ahmed Efendi tarafından bugünkü tekke tahsis edilmiştir. Hazret, 5 yıl sonra halifesi Kilisli Ali Efendi'yi yerine vekil bırakarak Şam'a dönmüştür.

Şam'da "Berrâniyye" adıyla medrese ve tekke kurmuş, Şeyh Murad Efendi'nin çocukları ile torunları burada vazife yapmışlardır. Şam Müftülüğü vazifesini uzun yıllar Murâdî Ailesi yürütmüştür. Ayrıca Şam'da "Medrese-i Nakşibendiyye" ile "Murâdiyye Medresesi" adıyla iki medrese daha yaptırmıştır. 10.000'den fazla hadisi ezbere bildiği rivayet edilen bu zat, zahirî ve batınî ilimlerde söz sahibi olmuştur.

Medrese ile tekke hizmetlerini bir arada yürüten Şeyh Murad Hazretleri, 22 sene sonra oğlu Muhammed Bahâeddin’i Şam'da vekil bırakarak 1708 yılında ikinci defa İstanbul'a gelmiş.

Şeyh Muhammed Murad'a duyulan ilgiden rahatsız olan Sadrazam Çorlulu Ali Paşa ve avanesi, onu payitahttan uzaklaştırmak istemişler, Hicaz'a götürme bahanesiyle İstanbul’dan yola çıkardıkları Şeyh Efendi'yle yanındakileri Alanya sahillerinde gemiden indirtmişlerdir. Muhammed Murad Efendi; Konya ve Kütahya üzerinden 1711'de Bursa'ya ulaşmış, İstanbul’a girişi de engellendiğinden Bursa’daki mecburi ikameti 6 yıl sürmüştür. Ancak 1717'de İstanbul'a gelebilen Şeyh Murad-ı Buhârî, Eyüpsultan Semti’nde bulunan ve kendi adıyla anılan tekkenin şeyhlik ve müderrislik vazifesini vefatına kadar sürdürmüştür.

İlim ve irfan hizmetlerini beraber yürüten Efendi Hazretleri, keşif ehlindendir. İstanbul Galata'daki Kurşunlu Mahzen’de medfun sahâbe-i kiram olduğunu keşfen tesbit eden Şeyh Efendi, durumu padişaha bildirerek buranın ihya edilmesine vesile olmuştur. Bugün bu mekân "Ashâb-ı Kirâm veya Yeraltı Camii" diye bilinmektedir.

12 Rabîulâhir 1132/21 Şubat 1720 Salı gecesi rahmet-i Rahmân'a kavuşan Şeyh Muhammed Murad-ı Buhârî Hazretlerinin cenaze namazında Hazret-i Hâlid (Eyüpsultan) Camii ve meydanı kâfi gelmediğinden cemaat bir müddet yerinden kımıldayamamıştır. Şeyh Murad-ı Buhârî'nin 80 yıllık hayat yolculuğu, kılınan cenaze namazından sonra kendisine tahsis edilen tekkenin dershane kısmında son bulmuştur. Türbede, Şeyh Efendi'nin yanında tekkenin ikinci şeyhi Kilisli Ali Efendi bulunmaktadır.

Şeyh Murad Efendi; bedensel engelli olmasına rağmen ilim tahsili, hac yolculuğu ve irşat vazifeleri sebebiyle Semerkant, Hindistan, Kudüs, Hicaz, Bağdat, İsfahan, Belh, Buhara, Kahire, Şam, İstanbul ve Bursa'da bulunmuştur.

İstanbul'un kalbi mesabesinde olan Eyüpsultan Semti'ndeki Şeyh Muhammed Murad-ı Buhârî Tekkesi, Nakşibendîlik’in Müceddidiyye kolunun Anadolu'daki ilk merkezidir. Anadolu Kazaskeri Çankırılı Dâmad Mustafa Efendi tarafından XVII. yüzyılın ortalarında medrese olarak yapılan bu bina, oğlu Şeyhülislâm Dâmad-zâde Ebülhayr Ahmed Efendi tarafından tekkeye çevrilerek Şeyh Muhammed Murad-ı Buhârî hazretlerine tahsis edilmiştir. Çeşitli zamanlarda yapılan ilavelerle külliyeye dönüşen tekke, toplum üzerinde etkili olmuştur.

Nakşibendî-Müceddidî usulünce hizmet veren tekke, Reisü'l-meşâyih Feyzullah Efendi (Vefatı 1867) zamanında etkili bir konumda bulunmuştur. Tekkede on dört şeyh efendi hizmet görmüş olup tekkenin son şeyhi olan Abdulkadir-i Belhî, Nakşibendî-Müceddidî silsilesinden gelmekle beraber sonradan Hamzavî-Melâmî usulünü takip etmiştir.

Tekkede ilme önem verilmiş ve kıymetli eserlerin bulunduğu, kütüphanecisi de olan bir kütüphane oluşturulmuştur. Aynı zamanda hadis âlimi de olan Murad-ı Buhârî Hazretleri, en sağlam hadis kaynaklarından olan Sahîh-i Buhârî adlı eseri tekkede okutmuştur.

Bahçesinde ceylanların dolaştığı ve teknolojik gelişmelerin takip edildiği tekkeye Osmanlı Devleti'ne ilk gelen üç bisikletten biri alınmış ve tekkede pil ile çalışan bir haberleşme sistemi kurulmuş.

Tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla sahipsiz kalan Şeyh Murad-ı Buhârî Tekkesi, bazı kimseler tarafından işgal edilerek ikamet amacıyla kullanılmış. Harap hale gelen tekkenin ahşap olan harem binası yakacak temini maksadıyla parça parça sökülerek yok edilmiş. Yıkılan harem binasının yeri farklı zamanlarda çocuk parkı, semt pazarı ve halı saha olarak kullanılmıştır.

Tekkenin bünyesinde mescid, tevhidhane, türbe, şerbethane, derviş odaları, mutfak, abdesthane, Muhammed Kethüda Çeşmesi ve hazire bulunmakta. Hazirede; erkek, kadın ve çocuklara ait mezar taşları mevcut. Taşlara ait kitabeler incelendiğinde tasavvuf ve ilim erbabı ile devlet erkânı ve sanatkârlara ait bilgilere ulaşmak mümkün.

Tekke haziresindeki şeyhülislâm ve farklı tarikatlara ait şeyh efendilerin kabirleri dikkat çekmekte. Ayrıca İstanbul'da pek mevcudu kalmamış olan yeniçeri mezarlarından biri bu hazirede. 1062 (1651-1652) tarihli mezar taşı haziredeki en eski mezar taşı olup yeniçeri ağalarından Ser-zağar Abdülkerim Ağa'ya ait. Bu taş, tekkenin yapıldığı tarihe ışık tutması açısından önemli. Haziredeki Belhîlere ait kısımda ise mezar taşı bulunmamakta.

İnsanları ilim ve irfana yönlendiren bu mübarek zatın hizmetleri, yazdığı eserleri ve müntesipleri vasıtasıyla devam etmiştir. Şeyh Murad Tekkesi ile alakalı vakfiyeler ile zeyillerinde; İstanbul, Şam, Balkanlar, Rumeli ve sair yerlerde tekke için vakfedilmiş akarlar olduğu görülmektedir.

Tekkenin restorasyonu ile yeniden yapılan harem kısmının inşası İlim Kültür ve Sanat Vakfı (İLKSAV) tarafından tamamlanmış olup gönüllere taht kuran Şeyh Murad-ı Buhârî Hazretlerinin başlattığı ilim ve irşat faaliyetleri sevenleri tarafından devam ettirilmektedir.

Yorum Ekle
Yorumlar (2)
Ahmet Semih Torun | 17.01.2025 00:02
Muhammed Murad-ı Buhari Hazretlerinin hayatı kerametlerle dolu. Fiziki engelli birisinin sağlam insanların dolaşmaya zor takat getireceği mekanlarda irşat, hac ve umre maksadıyla bulunması, insanların onun maneviyatından istifade etmek için iştiyaklı olması, saray erkanı ile ulema başta olmak üzere birçok insanın gönlünü fethetmesi, Yeraltı Camii'ndeki sahabe-i kiramın keşfen tesbit edilmesi gibi birçok olay onun kerametlerindendir. Yazının uzun olması problem teşkil etmeseydi, dediğiniz gibi Şeyh Efendi'nin eserlerinden ve hikmetli sözlerinden de bahsetmek güzel olurdu. İkazınız için teşekkür ederim.
M.necati Özcetin | 15.01.2025 20:55
O kadar tanıtıldı fakat ons ait güzel bir sözü veya Kerameti eksik olmuştur..... Onu Okuyanlar Ondan bir ders alması gerekir di;