metrika yandex
  • $34.79
  • 36.77
  • GA21150

Ecel ve Belirlenmiş Ecel

AYTEN DURMUŞ
07.11.2023

 

Ecel Nedir: Allah tarafından, yaratılmış her varlık için önceden belirlenmiş yaşam süresi ve bu sürenin sonudur. Bu sözcük aynı zamanda, Allah'ın nesneleri ve olayları özellikle sorumluluk doğuran eylemleri, zamanı gelince yaratması anlamında da kullanılır.

Kur’an’da Ecel Sözcüğünün Kullanıldığı Anlamlar: Bu sözcük Kur’an’da türevleriyle birlikte elli beş kez yer almıştır. Ayetlerde ‘ecel’ sözlük anlamına uygun şekilde; bir sürenin sonu (Bakara 2/231, 232), borcun ödenme zamanı (Bakara 2/282), doğum vakti (Hac 22/5),ölüm vakti (Aʿrâf 6/34), belirlenmiş ve geçerli süre (Kasas 28/28), kâfirlerin helâk zamanı (Aʿrâf 6/185), boşanan kadının bekleme süresi (Bakara 2/231), azap ve yaptırım uygulama anı (Nûh 71/4) anlamlarında kullanılmıştır.

Toplumumuzda ise ‘ecel’ sözcüğü daha çok insanın belirlenen yaşam süresinin son bulması anlamında kullanılmaktadır. Kişinin eceli geldiğinde ne bir dakika ileri gider ne de bir dakika geri kalır ve bu ecelin ne zaman geleceğini de yalnızca Allah bilir. Bu sözcük dilimizde atasözü ve deyimlerde de çokça kullanılmaktadır: Ecele çare bulunmaz. Ecel geldi cihana, baş ağrısı bahane. Eceli gelen it, cami duvarına siyer(işer). Eceli gelmek, ecel aman verirse, eceline susamak, eceliyle ölmek, ecelsiz ölmek, ecel beşiği, ecel şerbeti içmek, ecel teri dökmek vb.

Kur’an’da Kaç Ecelden Söz Edilir: Kur’an’da iki çeşit ecelden söz edilmektedir. Bu iki çeşit ecelin iyi anlaşılması, insanın bireysel hayatına, topluma, olaylara, evrene bakış açısının doğru ve sağlıklı olması; insan olarak üzerine düşenleri gereğince yerine getirmesi bakımından önemlidir. Kur’an-ı Kerim’deki şu iki ayet bu konuya açıklık getirmektedir. En’âm 6/2: هُوَ الَّذِي خَلَقَكُم مِّن طِينٍ ثُمَّ قَضَى أَجَلاً وَأَجَلٌ مُّسمًّى عِندَهُ ثُمَّ أَنتُمْ تَمْتَرُونَ : ‘Sizi balçıktan yaratan odur. Sonra bir ecel belirlemiştir. Belirlenmiş başka bir ecel de onun katındadır. Siz yine de tereddüt geçirirsiniz.’; Al-i İmran 3/144:وَمَا مُحَمَّدٌ اِلَّا رَسُولٌۚ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُؕ اَفَا۬ئِنْ مَاتَ اَوْ قُتِلَ انْقَلَبْتُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْؕ وَمَنْ يَنْقَلِبْ عَلٰى عَقِبَيْهِ فَلَنْ يَضُرَّ اللّٰهَ شَيْـٔاًؕ وَسَيَجْزِي اللّٰهُ الشَّاكِرٖينَ : ‘Muhammed yalnızca bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçti. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geri dönecek misiniz?’

Alıntıladığımız bu ayetlerde ve Kur’an’ın genelinde sık sık söz edilen iki tür ecele işaret edilmektedir. Yukarıya alıntıladığımız En’am 6/2 ayetinde geçen iki ecel çeşidi:

1. Ecel-i kaza/ قَضَى أَجَلاً: Vücut fonksiyonlarının tamamı henüz sağlıklı ve yaşamaya elverişli iken boğulma, yangın, bulaşıcı hastalıklar,trafik kazasında veya başka bir kazada, kavgada veya savaşta öldürülme gibi dış sebeplerle hayatın son bulmasıdır. Buna ‘ihtirami ecel, ecel-i muallak/belirsiz ecel’ de denilmiştir.

2. Ecel-i müsemma / أَجَلٌ مُّسمًّى: Bir olay veya durumun döneminin veya zaman diliminin kesin sonunu ifade eden Kur'an kavramıdır. Bu, insan için herhangi bir dış müdahale olmadan, yaşamın kendi doğallığı içinde ölmesiyle olan ecelidir. “Ecel-i müsemma” tamlaması, Kur'an'da 20 yerde geçmektedir. (Bakara 2/283; En'am 6/2,60; Hûd 11/3; R'ad 13/2; İbrahim 14/10; Nahl 16/61; Tâhâ 20/129; Hac 22/5,33; Ankebût 29/53; Rum 30/8; Lokman 31/29; Fâtır 35/13,45; Zümer 39/5,42; Mü'min 40/67; Şûra 42/14; Ahkâf 46/3; Nuh71/4…).

Ancak kişi her nasıl ölürse ölsün onun bilgisi Allah’a aittir. Tüm ölümler iki türden biriyle gerçekleştiği için genel olarak insanın ölümüne de ‘ecel’ denilmektedir.

Başkasının Ecelini Getirmek veya Ertelemek: Bir kişinin herhangi bir nedenle öldürülmesi, haksız yere öldürülenin kısas cezası için katilinin öldürülmesi, savaşlarda yaşanan ölümler,sorumsuzluklar nedeniyle ortaya çıkan ölümler bu bağlamda ele alınabilir. Kur’an’daki kısas cezalarında öldürülenin velisine ‘kısas, diyet, bağışlama’ gibi üç seçenek verilmesi, bu konuda insan iradesinin söz konusu olduğunu ortaya koymaktadır. Bu eceller, ecel-i kaza türündendir. (Bakara 2/178; İsrâ 17/33)

Ecelden/Ölümden Kaçılabilir mi? İnsan hangi tür ecelle ölecek olursa olsun bunun bilgisi Allah katında bulunmakta ancak insan bunu bilmemektedir. Nedenler değişse de süre bitince ölüm gerçekleşecektir. Kur’an bu konuda şöyle açıklamalar verir:‘Her nerede olursanız olun ölüm size yetişir, son derece sağlam kaleler içinde bulunsanız bile…’(Nisa 4/78). ‘De ki: “Eğer ölmekten veya öldürülmekten kaçıyorsanız kaçmak hiçbir zaman size yarar sağlamaz. O takdirde de yaşatılacağınız süre çok değildir.”(Ahzab 33/16). (Al-i İmran 3/156, Zümer 39/42)

Allah Yolunda Ecele Koşmak-Şehadet: Bazı meslekler vardır ki başka işlere göre bu işlerin mensupları ölümle kol kola yürürler. Askerlik başta olmak üzere genel olarak silahlı güvenlik mensupları böyledir. Onlar için de ‘ölmek ve öldürülmek’ şeklinde ecel iki ayrı yolla gelir. “Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz Allah’ın bağışlaması ve iyiliği, biriktirebileceğiniz her şeyden hayırlı olur.” (Al-i İmran 3/157). Bu ve benzer ayetlerde, Allah’ın ilkeleri doğrultusunda yaşayan ve gerektiğinde savaşarak canını ortaya koyanların ölümü, diğer ölümlerden daha başka değerlendirilmektedir: “Sakın Allah yolunda öldürülenleri ölü sanma! Onlar, diridirler; Sahipleri katında rızıklandırılırlar. Allah’ın verdikleriyle mutlu olurlar.” (Al-i İmran 3/169). “Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin! Onlar diridirler. Ama siz bunu bilemezsiniz.” (Bakara 2/154). Kur’an, cennete giren kişinin yaptıklarının karşılığını eksiksiz alacağını söylediğinden, yaşarken hayatını sunanlara da bu eylemin karşılığı olarak farklı bir hayat verildiği açıklanmaktadır.

Toplumların-Devletlerin Eceli: İnsanlık tarihi göstermiştir ki kavimlerin farklı nedenlerle toplu olarak eceli gelmiş ve yok olmuşlardır. Bu yok oluşun, kendilerinden kaynaklanan nedenleri vardır. Örnek: ‘(Halkı zalim olan) hiçbir belde yoktur ki mutlaka Kıyamet Günü'nden önce ya onları helak edecek ya da çetin bir azapla cezalandıracağız. Bu, Kitap’ta yazılıdır.’ (İsrâ 17/58). Allah, kendi koyduğu ilkelere göre toplumların ecelini getirir veya yine bu ilkelere göre onların yaşadıkları şaşkınlıktan kurtulabilmeleri için süre verip ecellerini erteleyebilir: ‘Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, yeryüzünde canlılardan hiçbir şey bırakmazdı ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilir ne de öne alınabilirler.’ (Nahl 16/61). ‘Senden azabı çarçabuk istiyorlar. Eğer belirlenmiş bir ecel/süre olmasaydı azap onlara elbette gelmişti. O azap, hiç farkında olmadıkları bir sırada kendilerine ansızın elbette gelecektir.’ (Ankebut 29/53). Eğer bir toplum kendisi için tüm kurtuluş yollarını tıkar, azgınlığın her türünü yaşar, doğallaştırır ve yasallaştırırsa bu durumda, tüm evrene egemen olan doğal ilahi yasalar onlar için de devreye şöyle girer: ‘Her ümmetin bir eceli vardır. Onların ecelleri gelince, artık ne bir saat ertelenebilir ne öne alınabilirler. (Yunus 10/49). ‘Ümmetlerden hiçbiri, kendisine tespit edilmiş eceli ne öne alabilir ne erteleyebilir.’ (Mü’minun 23/43). (A’râf 34, Fatır 45, Âl-i İmran 145, A’râf 135, 185, Yunus 11, 49, Hud 104, Hicr 5, İbrahim 10, Nahl; 61)

Yerlerin-Göklerin/Evrenin Eceli:Yaratılan ve bir ömrü olduğu bildirilen her varlığın kendine özgü bir canı vardır. Varlıklara ‘canlılar-cansızlar’ ayrımı yapılması, ‘hareketli-hareketsiz’ olmalarından kaynaklanan, varlığı sınıflandırmaya yarayan bir ayrımdır. İnsanın içinde yaşadığı evrenin de bir süresinin olduğu Kur’an’da bildirilmektedir. Evrenin süresi dolduğunda o da kendine özgü ölümü içindekilerle birlikte yaşayacaktır. Bu konu şöyle açıklanmaktadır: ‘Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları ancak ilahi buyruğa göre belirlenmiş bir süre/eceli müsemma için yarattık…’ (Ahkaf 46/3). ‘Kendi içlerinde hiç düşünmediler mi ki Allah göklerde, yerde ve bu ikisi arasında bulunan her şeyi ancak ilahi buyruğa göre ve belirlenmiş bir süre/eceli müsemma için yaratmıştır.’(Rum 30/8). Farklı konular arasında ve Kur’an’ın genelinde yer ve göklerin ‘belirlenmiş bir ecele kadar’ varlıklarını sürdürecekleri; gecenin, gündüzün, güneşin, ayın da belirlenmiş ecele doğru akıp gittiği bildirilmektedir. Demek oluyor ki evrenin de bir yok oluş zamanı vardır. (Ra’d 2, İsra 99, Fatır 13, Lokman 29, Zümer 5, Ahkaf 3)

Tövbenin Eceli/Süresi: İnsan için daha önce yapabildiği pek çok işi yapamayacağı, bunlara tövbe etmesinin anlamlı olmayacağı bir zaman vardır. Hırsızlık ve zina tövbeleri bu açılardan değerlendirilebilir. Bunlardan tövbe edilen yaş ve koşullar elbette tövbeyi anlamlı veya anlamsız kılacaktır. Yatağa mahkûm olmuş ya da tutuklanıp bir hücreye kapatılmış bir hırsızın veya iyice yaşlanmış zinakârın tövbesinin bir anlamı olmaz. İnsan için anlamlı olan tövbe, seçimlerinin sonucunu ortaya koyabilecek yaş ve güçteyken Allah’a olan inancı ve Allah’ın ilkelerine olan saygısının sonucu oluşan erdemi nedeniyle yaşamını düzeltmesidir. Bu konuda Kur’an, tövbenin de bir eceli/vakti olduğunu, insan azgınlıkta keyfi yetip yorulunca veya çaresiz kaldığında kurtulabilmek için gönülsüzce tövbe ettiğinde Allah’ın bu tövbeyi kabul etmediğini açıklamaktadır. Kur’an, ‘tövbe’ daveti karşısında insanları üç örnek üzerinden üçe ayırmaktadır: 1. Tevbe etmeye hiç yanaşmayanlar, 2. Vaktinde ve samimice tövbe edip tövbesi kabul edilenler, 3. Vakti geçtikten sonra yapıldığından tövbesi kabul edilmeyenler. Örnekler: 1. Tevbe etmeye hiç yanaşmayanlar: “Gemi dağ gibi bir dalga içinde onları çalkalıyordu. Nuh bir kenara çekilmiş olan oğluna seslendi: “Yavrucuğum, bizimle bin de kafirlerle bir olma.” Dedi ki “Bir dağa sığınacağım, beni sudan korur kurtarır.” Nuh dedi ki “Bugün Allah’ın emrinden koruyacak hiçbir şey yoktur, onun ikram ettikleri başka.” Aralarına bir dalga girdi ve o da boğulanlara karışıp gitti.” (Hûd 11/42-43). 2. Vaktinde ve samimice tövbe edip tövbesi kabul edilenler: “Allah’ın kabul sözü verdiği tevbe, kendini tutamayarak kötülük işleyen sonra vaktini geçirmeden tevbe edenlerin tövbesidir. Allah onların tövbesini kabul eder.” (Nisa 4/17). 3. Vakti geçtikten sonra ölüm korkusuyla yaptıklarından tövbesi kabul edilmeyenler: ‘Kötülükleri işlemeye devam eden, ölüm gelip çatınca da “Ben şimdi tevbe ettim” diyenlerin tövbesi tövbe değildir. Kâfir olarak ölenlerin tövbesi de tövbe değildir.” (Nisa 4/18). “Boğulmak üzereyken Firavun dedi ki: “İsrailoğullarının inanıp güvendiği ilahtan başka ilah olmadığına inandım. Ben de tam teslim olanlardanım. (Denilir ki)“Şimdi mi? Oysa bu ana kadar isyan içindeydin, bozguncunun teki idin.” (Yunus 10/90-92)

İnsanların-Toplumların-Devletlerin Eceli Değişebilir mi: Ecel-i müsemma, tüm varlık için geçerli genel ilkedir. Ancak insanlar ve toplumlar yaptıklarıyla veya yapmaları gerekirken yapmadıklarıyla kendileri ve toplumları için bu süreyi öne alabilir ya da geciktirebilirler. Bu da Allah’ın insanları ve toplumları tabi tuttuğu sınav çerçevesi içinde, Allah’ın bilgisi ve yaratılışa koyduğu ilkelerle gerçekleşir. "Bir canlıya ömür verilmesi de onun ömründen azaltılması da mutlaka bir kitaptadır." (Fatır 35/11) ayeti, insan için ecelin değişkenliğinin Allah’ın bilgi ve iradesine dayandığını göstermektedir. Yine “Allah dilediğini siler, dilediğini de yerinde bırakır; ana kitap onun katındadır.” (Ra’d 13/39) ayeti, rızık ve ecel dâhil olmak üzere her şeyi kapsayan genel bir ifade olarak değerlendirilmiş; bu ayet, Allah’ın insanın rızkını, ecelini, mutluluk ve mutsuzluğunu, iman ve küfrünü artırıp eksilttiğine delil getirilmiştir.

Devletler ve toplumlar için de -tıpkı insanlar ve diğer canlılar için olduğu gibi- iki tür ecel vardır. Bu iki tür ecelin hangisine kadar yaşayacaklarını da o toplumun genelinin yaşam tarzı belirler: “Bu bir kuraldır: Bir topluluk kendi özünü değiştirinceye kadar Allah onlara verdiği nimeti değiştirmez.” (Enfâl 8/53). Yunus Nebi’nin görevlendirildiği toplumuna dönüp tebliğ etmesi ve o toplumun iman edip kendilerine gelen vahiyle yaşamlarını düzeltmeleri sonrası kendileri için ilahi yasadaki süreyi yeniden belirlemişlerdir. Toplumların vahye inanarak yaşamaları onlara dünya hayatında da güç kazandıracak ve fayda verecektir. Bu konu Yunus Nebi’nin toplumu üzerinden şöyle açıklanmıştır: ‘Onu, nüfusu yüz bin veya daha fazla sayıda olan bir topluma elçi olarak gönderdik. Ona inandılar, bu sebeple biz de onları belli bir süreye kadar refah içinde yaşattık.’ (Saffat 37/147, 148); ‘Yunus`un toplumundan başka, herhangi bir ülke halkının da inanıp, inançlarının kendilerine fayda vermesi gerekmez miydi? Yunus`un toplumu inanınca dünya hayatındaki azabı onlardan kaldırdık ve bir süreye kadar onları refah içinde yaşattık.’ (Yunus 10/98). Bu ayetlerde Yunus toplumunun inanmış olmalarının dünya hayatında onlara fayda verdiği, rezillik azabının üzerlerinden kaldırılarak refaha ulaşmalarına neden olduğu açıklanmaktadır. İnkâr eden ve bunun sonucu olarak gücü ele geçirdikleri anda başkalarına karşı azgınlaşan toplumlar ise kendi helaklerini adeta zorla getirirler.

‘Ecel’ gibi ağır bir konuyu ele alan bu yazı boyunca, ilahi yasadaki en genel ilkeyi ortaya koyan: “Bir toplum kendilerinde olan özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı değiştirmez. Allah (hak eden) bir topluma kötülük diledi mi de artık onun için geri çevrilme diye bir şey yoktur. Onların Allah'tan başka yardımcıları da yoktur.’ (Ra’d 13/11) ayeti ve -okuyanların affını istirham ederek-: ‘Eceli gelen it, cami duvarına işer.’ atasözü, Filistin’i işgal eden teröristlerin sınır tanımayan azgınlıkları nedeniyle hep zihnimizde oldu. Ecel konusundaki ayetler bize ispat etmektedir ki: Terörist Yahudilerin Filistin’i işgal ederek kurdukları işgal devleti İsrail, -inşallah çok yakında- tamamen yıkılıp yok olacak, tıpkı daha önceden olduğu gibi zelil olarak dünyanın her yanına sürüleceklerdir.  (7.11.2023, Filistin-Gazze Savaşının 1. ayı)

 

 

 

Yorum Ekle
Yorumlar (2)
Pırnar Açıkgöz | 10.11.2023 13:16
Ellerinize sağlık ,Rabbim ömrünüze maddi manevi bereket versin
musade | 09.11.2023 12:12
Allah cc razı olsun. Kalemine zihnine sağlık. Aklı selim Kalbi selim olmak işte böyle bir şey, meseleyi açık bir şekilde izah etmişsin. teşekkür ederim.

Her Taraf - Türkiyenin habercisi