Çok da iyi gidiyorduk. Cennetle aramızda ya bir zira ya da daha az bir mesafe kalmıştı. Yağlı göbeklerimiz, kalın enselerimiz, dolu ceplerimiz ve kadınlı, erkekli yaşadığımız şatafatla çaktırmadan cennete girme ihtimalimiz vardı. Etrafımız denklerimizle dolmuş, reel politik yalanlarına kendimizi ikna etmiş, yaşadığımız hayatın meleklerle denk, belki de hadisin müjdesine muştu, üstünde bir hayat olduğuna inanıyorduk.
Sonra siz çıkageldiniz. İşgalci çete ile girdiğiniz kavganın görüntüleri düştü önümüze. Parçalanmış cesetlerinizle enkazların altından fırlayıp, tüm konforumuzu yok ettiniz. Aynı Allah’ın kulluğuna, aynı cennetin adaylığına taliptiniz. Canımızı acıttınız. Ümitlerimizi yok ettiniz. Bizi çağırdığınız yerin ağırlığı, durduğumuz yerin hafifliği ile uyuşmadı. Aynaya baktık ve o ağırlığı oluşturmanın maliyeti ile sahip olduğumuz hafifliğin savunması arasında kaldık. Hafifliğimizi savunmayı seçtik ve sizi yaşadığınız acıyla baş başa bıraktık. Yetmedi, suçladık. Yetmedi, ittifaklarınızı iftiralarımızla boğup, yaşadığınız onurun bizi gölgelemesine izin vermedik.
Hâsılı, cennetin çıtasını yükselttiniz. Oysa biz, iman iddiasında olup da bu iddiasının bedeli olarak “vücutları testere ile ikiye ayrılan, başları demir taraklarla taranan ve buna rağmen imanından vaz geçmeyen” Müslümanların haberini veren hadis yerine, “Allah, bütün günahları affeder” ayetinin muştusuna yatırım yapmıştık. Tüm yatırımımızı, o yatırıma harcadığımız ömürle birlikte heba ettiniz. Hesaptan önce iflasının farkına varan insanlara çevirdiniz bizi.
Gazze saldırılarında ikinci ayı geride bıraktık. Artık dinli/dinsiz beşeri bir gücün Gazze saldırılarına dur demesi ile ilgili umutlarımız neredeyse tükendi. Ne desek boş, ne yapsak anlamsız olan günlere geldik. Çaresizliğimiz nefesimizi kesiyor. Bir şey yapmaktan ürken kimliklerimizle, birbirimizi bir şey yapılamaz durumuna ikna etmekten yorulduk. Mazeretlerimiz günahlarımızdan büyük, günahlarımız mazeret üretmeye devam ediyor. Kötü bir kısırdöngü hepimizi esir aldı. Kuşatılmışlığımızın ve teslim alınmışlığımızın farkına vardık. Vardık ama o farkın bedelini ödeyecek mecalimiz yok.
Bir silkinme yaşamamız gerektiği aşikâr. Bir huruç harekâtı lazım. Siyonist işgalcinin sahip olmadığı ne varsa, sahip olduğumuz her şey üzerinden bizi esir almasına karşı, bir huruç harekâtı gerekiyor. Bunu, devletiyle, milletiyle birlik içinde yapmak gerek. İşin dindarlık, dinsizlik kısmıyla ilgili değilim. Özgürlük ve insanlık kısmı bizi zorluyor. Yaşanan bunca katliama duyarsız kalabilen bir vicdan, taşıdığı bedenin şeklinden bağımsız insan diye isimlendirilemez. Bizi insanlığımızdan eden bu zorbalığa karşı bir duruş, bir eylem ve bir cevap verilmesi lazım.
Kim, hangi meşrebin müntesibi, hangi mezhebin takipçisi, hangi partinin tabanı ise fark etmez, üzerimize üzerimize gelen ve insanlığımızı bizden alıp, kendisi gibi kötülüğün kulu ve kölesi eden bu yapıya karşı dur demek zorundayız. Kötülük, çaresizliğimizin farkına vardı ve üstümüze üstümüze geliyor. Daha önceki sınamaları meydan okumaya, meydan okuması da yok etmeye dönüştü. Bir mütekabiliyet oluşturup karşı duruşu geciktirirsek, kendimizi rahatlatmak için kötülük tarafından yok edilmenin meşruiyetini oluşturmak zilletine düşeceğiz.
İşgalci çetenin yol alma biçimi de haritası da bellidir. Üstelik bu, onlar tarafından yeni de ilan edilmedi. ABD ve batının Siyonist işgalciyi kendi rahimlerinde büyüttüğü gerçeğini yok sayıp, onlarla çözüm arama çabası, anlamsız ve yersiz bir çabadır. Var olan gücümüz ve sahip olduğumuz imkânlar üzerinden bu fırtınanın biz dâhil daha fazla topluma bela olmadan boğulması için ne gerekiyorsa yapmalıyız. Biz ve onlar baş başa kalmadan, bizler ve onların formülü kimlerle kurulabiliyorsa kurulmalı ve Siyonist işgalci kendi çöplüğüne gömülmelidir.
15 Temmuz gecesi, devletin genelkurmayını milleti ile birlikte FETÖ’cü çetenin elinden alan Tayyip Erdoğan ve hükümet, o gün dışarıdan içeriye yaptığı yarma hareketiyle FETÖ’yü temizlediği gibi, bu gün de içeriden dışarıya bir huruçla ABD ve batının İşgalci çete lehine oluşturmaya çalıştığı ve karaltısı üzerimize düşen gölgeyi milletiyle bir olup silmelidir. Silmelidir, çünkü gölge tecessüme dönüşürse, miras zannedilebilir.
HOCAM ŞEYHO DUMAN-CELAL SANCAR
06.12.2024
HTŞ’ye Humus yolu açıldı
06.12.2024
ALİYA’DA HUKUK VE DÜZEN / Muharrem BALCI
11.11.2024
Hamza ER'le Derkenar..
11.11.2024
Taassup | Ümit Aktaş
12.11.2024
Ecel ve Ölüm SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 05.12.2024
CUMAYA GİTTİM GELECEĞİM ESRA DURU 06.12.2024
Suriye'de Neler Oluyor? YUSUF YAVUZYILMAZ 08.12.2024
Ecel ve Ölüm SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 05.12.2024
ÇAĞDAŞ HAÇLI SAVAŞLARININ YÖNTEMLERİ AYTEN DURMUŞ 13.11.2024