“Artık bitti, çocukları alıp babamlara gidiyorum…” Meral’den gelen bu mesajı işinin en yoğun olduğu anda okumuştu Hasan. Kan beynine sıçramıştı. Pazar tezgâhını arkadaşına emanet edip eve koştu. Meral, gerçekten gitmişti. 12 yıllık evlilerdi Meral ve Hasan. Hasan pazarcıydı Meral’i de pazarda görüp sevmişti. Meral de zamanla gönlünü kaptırmıştı Hasan’a. Aileler tanıştı ve derken düğün dernek kuruldu evlendiler. 12 yılda üç evlat nasip etmişti Allah onlara.
Durumları orta halliydi, kimseye muhtaç değillerdi. Hasan, haftanın altı günü pazarda meyve sebze satar, Meral de evde evlatlarına bakardı. Her ikisi de birbirilerine sadık, helale-harama dikkat eden insanlardı. Hasan, maddi açıdan hanımının ve evlatlarının hiçbir şeylerini eksik etmezdi. Her ay yüksek miktarda parayı Meral’e verirdi Hasan. Evin ve çocukların bütün ihtiyaçlarını Meral hallederdi. Hasan sabahın erken saatlerinde çalışmaya gider akşamın ilerleyen saatlerinde yorgun halde evde olurdu. Sessiz ve soğuk evini öfkeyle dolaşırken bunları düşünüyordu Hasan. “Ne eksiğin vardı! Kendimi feda ettim size!” diye homurdanıyordu.
Aslında Meral dün akşam “bıktım senden yarın çocukları alıp gideceğim!” demişti ama Hasan, bunu pek önemsememişti. Belki de başını telefonda oynadığı okey oyunundan kaldırıp baksaydı, Meral’in yüzündeki tükenmişliği ve gözlerindeki kararlılığı görecekti. Görmedi… Sabah namazına müteakip pazar tezgâhını açmak için ev halkı uykudayken çıkmıştı evden Hasan.
Defalarca aradı. Meral, bir türlü cevap vermiyordu telefonlarına. Çaresiz pazara geri döndü. Akşam tezgâhı topladıktan sonra kayınbabasının evine gitti. Kayınbaba emekli bir fabrika işçisiydi. Güngörmüş geçirmiş oturaklı bir adamdı Halil Bey. 42 yıllık evliliklerinde Halil ve Emine birbirlerini hiç incitmemişler, sıkıntılı günler yaşasalar bile üstesinden gelebilmeyi bilmişlerdi. Meral, bu güzel evliliğe şahit olarak büyümüştü. Haliyle kocasından da babası Halil Bey gibi bir kocalık bekliyordu. Halil Bey, Hasan gelmeden önce Meral’den her şeyi öğrenmişti. Zaten Meral yıllardır aynı dertlerden yakındığı için Halil ve Meral’in sorunlarına aşinaydı.
Sarsılarak ağlıyordu artık Meral. Mehmet, Ayşe ve Murat annelerine sarılmış ağlıyor ama annelerini de teselli etmeye çalışıyorlardı. Halil Bey kızına ve torunlarına sarıldı; bir nebze sakinleştiklerine kanaat getirince “Hasan gel oğlum” diye seslendi. Meğer Halil Bey, Meral’in haberi olmadan Hasan’ı eve almış ve “sessizce hanımını dinle” diyerek yan odada bekletmişti. Hasan, mahcup ve bir o kadar pişman halde içeri girdi. Sevdiği kadını, hanımını, dert ortağını o halde görünce dayanamadı ve gözlerinden yaşlar boşaldı.
Evet, anlamıştı Hasan. Babalığın ve kocalığın eve sadece para getirmekten ibaret olmadığını. Çok pişmandı. Defalarca özür diledi Meral’den. Meral’i ikna edip o akşam evlerine döndüler. Çocukları beraber yatırdıktan sonra telefonu ve televizyonu açmadan Meral ile biraz sohbet etmek istedi. Meral buna dünden razıydı. Uzun uzun konuştular, ağlaştılar, dertleştiler… Hasan, Meral’i ne kadar çok sevdiğini ve ne kadar da ihmal ettiğini anlamıştı. Meral’in saçındaki beyazlıkları ilk defa fark etmişti bu akşam… Kendinden utandı. “Meğer tek cefakâr ben değilmişim” diyerek hanımının beyaz saçlarını öptü…
Büyük Direnişci Cevher Dudayev
22.04.2025
Mustafa Ökkeş Evren ile Derkenar..
20.04.2025
Boykotlu işletme önünde Gazze protestosu..
20.04.2025
Güven ve Adalet Toplumu |HAMZA ER
28.03.2025
UMRAN SORUYOR: DÜNYA NEREYE GİDİYOR?
29.03.2025
Sorular YUSUF YAVUZYILMAZ 19.04.2025
ah örgütçü kafa ah! MUSTAFA AKMEŞE 25.04.2025
Sorular YUSUF YAVUZYILMAZ 19.04.2025