15.02.1951’de Mersin’de doğdu. Babası imamdı. ODTÜ İdari İlimler Fakültesi Ekonomi-İstatistik Bölümü’nden 1975 yılında mezun olmuştu.
Çeşitli kurumlarda çalıştıktan sonra 1978’de Akademik hayata geçiş yapmıştı. 1995’de Profesör oldu. Kırıkkale Üniversitesi’nde dekanlık yaptı.
Akademik hayata ilişkin yapısal eleştirileri, biraz mizah biraz ironi ile dile getirmekten çekinmezdi. Bize ait kelime ve kavramların üniversitelerde yok edilişinin en çarpıcı örneğini, öğrencilerine sorduğu soruda bulabilirdiniz. “Rektör” ve “Dekan” kelimelerinin ne anlama geldiğini sorar, cevabını yine kendisi verirmiş: “Üniversitenin başındaki kişiye ‘bölge/şehir papazı’ anlamına gelen ‘rector’, fakültelerin başındaki kişiye ‘mahalle papazı’ anlamında ‘decan’ denir.”
28 Şubat 1997 darbesinin soğuk günlerinde, fakültede görev yapan başörtülü personele soruşturma açması istendiğinde geri adım atmamış, görevinden ayrılmayı tercih etmişti.
Bizim yolumuz aynı anne-babanın kızlarıyla evlendiğimizde kesişmişti. Yıl 1985.
Eğitimli eğitimsiz, insanlar çok şey olabilir. Para, makam, unvan, statü… İki dönem milletvekilliği de yaptı. Tüm unvan ve statülerinin içinde ve yanında aykırı bir insandı Ömer hoca. Paraya bu denli “el kiri” muamelesi yapan birisini tanımadım. Çok dürüsttü. Akçeli işlere hiç bulaşmadı. Uzun yıllar kirada oturdu. Fakir ve öğrenci dostuydu. Hiç parası olmadı dense yeridir…
Sigara konusunda da aykırıydı Ömer hoca. Çok uzun yıllar, günde üç paket sigara içti. Ayrılmaz bir ikiliydiler. Bir sene önce Koah hastalığı teşhisi konmuştu. Sigarayı kerhen bırakmıştı.
Toplumları ayakta tutan isimsiz kahramanlar vardır. Çoğu zaman anlaşılmazlar, gölgede kalmayı tercih ederler. Reklam, gösteriş semtlerine uğramaz.
Suriye iç savaşında Türkiye’ye gelen Şamlı bir aileye yardım etmem istenmişti. Kuzey Ankara dönüşüm bölgesinde, yarı yıkık çokça harap boşaltılmış gecekondulardan birinde yaşıyordu beş kardeş. Küçük bir tepenin üzerindeki eve, diğer harabelerden uzanan meraklı bakışlar altında patika izlerinden ilerleyerek çıkmıştım. Ahmed önümde yürüyor, yol gösteriyordu. Dış kapı yılların verdiği yorgunlukla dağılmıştı. Pencereler kırık, bir kısmı naylonla örtülmüştü. Küçük girişten evin salonuna geçiliyordu. Rengini kaybetmiş, kararmış, delik deşik iki kanepeden birine oturmuştum . Evin tavanı bel vermiş, yağmuru içeri alan kısımları siyahlaşmıştı. Salonun pencereleri, sefaleti daha da koyulaştırıyor, içimi acıtıyordu. Çöplükten toplanmış eşya artıkları. Salondan geçilen diğer odanın içinde çukurlaşmış sünger yataklar, tüyleri dökülmüş battaniyeler. Yerde, yılların kirini tozunu yutmuş yer yer delinmiş halı ve kilimler… İçerde yoğun bir nem… Banyo denilen yer hayvan barınağı gibi. Bir kenarda alüminyum kova, içinde su ısıtıcısı.
Ahmed heyecanlı, ne yapacağını bilemiyor, eli ayağına dolaşıyor. Çay ikram etmeye çalışıyor ama bardaklar devrildi devrilecek…Gözlerim ne yana dönse içimden bir parça düşüyor. Hüznüm her yanımı kaplıyor. Eve geldim ama sersem gibiyim. Ev lazım, eşya lazım. Ramazan yakın.
Birden aklıma Ömer hocanın o bölgede TOKİ yapımı evi olduğu geliyor. Hemen aradım. Ev yeni ama iki senedir boş duruyordu.
“Hocam, bizim Suriyeli kardeş ailemiz oldu. Evinizi kiraya verebilir misiniz?” dedim telefonda. “Emlakçı ile görüşüp dönerim” dedi… Biraz sonra üzgün bir sesle, evin dün kiraya verilmiş olduğunu söyledi. Çok umutlanmıştım ama olmamıştı. Ömer hoca biraz sonra tekrar aradı. “Yarın emlakçı ile görüşmeye gideceğim, beraber gidebilir miyiz” dedi.
Kardeş ailemizin patika yollarından çıkarak evlerine gittik Ömer hocayla. İlk geldiğimde yaşadığım iç ürpermesini Ömer hoca da yaşıyor, hissediyordum. Kısık bir sesle “çok nemli” dedi. Bir daha konuşamadı. Gözleri her yanı taradı durdu.
Ertesi gün Ömer hoca aradı.
“Kontratı iptal ettim. Evi muhacir çocuklara verelim. Evin anahtarını almaya gidelim.”
“Kirayı ben karşılarım”
“Bunlar öğrenci, kira vermeden otursunlar.”
Dün doğrultmaya çalıştığım duvar öyle harap ve garip duruyordu. Ev bulmak zordu. Haber sevinçten gözlerimde yaşa döndü.
Beni almaya geldiğinde arabasında tatlı paketi vardı. Kardeş aileye götürüyor sandım. Geç ikindi vakti, emlakçı ile ancak buluşabildik. Evin daha önce kiraya verildiği Suriyeli bazı eşyalarını eve taşımış bile. Yarı anlaşılır kırık bir Türkçe ile kontratın iptal edilmesine çok sitem etti. Tepki gösterdi. Olay şöyle gelişmiş:
Başka bir emlakçı evi kiraya vermiş, beş yüz lira komisyon almış. Evi tutan, işi ve parası olan diğer Suriyelinin nakliye masrafı olmuş. Ömer hocanın emlakçısı zor durumda kalmış.
Ömer hoca, aldığı tatlıyı gönlünü almak için emlakçısına verdi…
Nakliye parası veren eski kiracının parasını ödedi…
Kendi emlakçısının öbür emlakçıya verdiği beş yüz lirayı karşıladı.
Anahtarı emlakçıdan alıp eve gittiğimizde akşam olmuştu. Yeni yapılmış, hiç oturulmamış 4+1 evi ücretsiz kiraya vermişti.
Beş kardeşten en büyüğü çalışıyor. Ahmed Diş Hekimliği dördüncü sınıfta, Rahaf kızımız Hacettepe Hemşirelikte, Emel ve Bedir üniversiteye hazırlanıyorlar.
Evlerini döşedik. İki sene kira vermeden oturdu kardeş ailemiz. Ömer Hoca, burada da kalmamış. O evi verdiği evladına, muhacir aileden alınmayan kira bedelini ödemiş her ay…
Tüm unvanlar, statüler, kariyerler ötesinde bir Müslüman duyarlığının sessiz devrimiydi yaşadığımız. İnsan olarak, Müslüman olarak her birimizin nesilden nesile anlatılacak, gönlümüzü ferahlatacak bir hikâyesi olmalı.
Ömer hoca, sessiz sakin çarpıcı inceliklerle örülmüş müthiş bir hikâye bıraktı bize. Kim bilir, arkadaşlarında başka hikâyeler de olabilir.
Allah rahmetiyle muamele etsin. Taksiratını affetsin. Mekânı cennet olsun…
02.12.2020, Kardelen / Ankara
Mehmet Yavuz AY
Abdulaziz Tantik ile Derkenar…
15.04.2024
Norveç:Filistin'i Tanımaya Hazırız
13.04.2024
Derviş Argun ile Derkenar..
20.03.2024
SİYASET VE SERMAYE YUSUF YAVUZYILMAZ 13.04.2024
Ölüm ve Bayram AHMET SEMİH TORUN 13.04.2024
Bir Şehide Şahitliğim MUSAB AYDIN 15.04.2024
Biz Şeriatçilar CAVİT OKUR 15.04.2024
İran’ın İsrail’e Saldırısı SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 17.04.2024
DİYARBEKİR ANNELERİ FERMAN KARAÇAM 22.03.2024
Kemal Kılıçdaroğlu ÜSTÜN BOL 06.04.2024
YEREL SEÇİMLER ÜZERİNE SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 08.04.2024