metrika yandex
  • $34.84
  • 36.87
  • GA21150

Küçürek Öyküler-9 | Onlar İhanet Etmez

AYTEN DURMUŞ
30.09.2023

 

Son dersin zili çaldığında Biyoloji öğretmeni Birsen Hanım sınıftan hızla çıktı. Kitapları öğretmenler odasındaki dolaba koyduktan sonra dışarı çıktı, arabasını en başa park etmişti. Beni görünce ‘Benim kuzucuklar beni bekler hocam.’ deyip gülümseyerek yürürken ona dedim ki: ‘Senin öykünü yazacağım bir gün.’ ‘A hocam niye ki?’ dedi şaşırarak. Birsen’in öyküsü kısaca şöyle: Öğretmen olarak atandıktan bir süre sonra evlenmiş ancak kısa süre sonra eşinin çirkin davranışları, sözleri ve ardından şiddet de ortaya çıkınca ayrılmış. ‘Evlenmeden önce ben âşıktım ona, o da başka biriydi sanki evlenince bambaşka biri ortaya çıktı. Sanki ben onun eşi değil de kölesi olmak zorundaydım. Köleliği de yapmaya çalıştım ama kendisine köleliğim yetmedi tüm aile bireylerine de köle olmamı istedi. Ayrıldık işte pişman da değilim.’ demişti bir öğle arası kendinden söz ettiğinde. Ayrıldıktan sonra Birsen, ailesiyle değil tek başına yaşama kararı almış. Güzel huylu, zarif bir kadındı, mutlu görünüyordu. İnsan düşünmeden edemiyordu, böyle bir kadınla evli olan bir erkek, daha ne isterdi acaba? Geçenlerde, sevdiğimi öğrendiği bir şarkıyı bir hafta çalışmış, uduyla çalıp şarkıyı da söyleyerek kayıt alıp bana göndermiş. Çok duygulandım. Ben de ona sevdiğim bir kitabı armağan ederek karşılık verdim, o da bundan çok etkilenmiş. Dedi ki: ‘Yıllardır kimse bana kitap armağan etmedi.’ Onun daha önceleri iyi bir kitap okuru olduğunu da kitaplar üzerinde konuşurken anlamıştım. İşte şimdi Birsen arka koltukları sökülmüş arabasıyla daha önceden konuşup anlaştığı ne kadar lokanta, aşevi, büyük okulların kantini varsa hepsini tek tek dolaşacak, hayvanların yiyebileceği artık yemeklerin döküldüğü kendi bıraktığı kovaları bir bir toplayacak, yerine boş kovaları verecek, dolularını sokak köpeklerinin toplandığı bir barınağa götürecekti. ‘Hocam hepsi beni tanıyor köpeklerin, o kadar temiz hayvanlar ki! Annem çok kızıyor, sen neden tüm paranı köpeklere yediriyorsun diye ama olsun, köpekler ihanet nedir bilmez.’ Bu sözü söylerken gözleri ıslandı Birsen’in, daha sonra öğrendim bir de en yakın arkadaşıyla kocasının ihanetine uğradığını. Aklıma ‘köpek’ sözcüğünün Eski Türkçedeki anlamı geldi. Köpek, Eski Türkçede, ‘sadık, ihanet etmeyen’ demekti.

SENSİZ ÖLÜRÜM!

Gençtik, bana âşık olduğunu söylüyordu. Benim için her şeyi yapacağını, benden başka kimsenin onun gönlüne giremeyeceğini eğer onu kabul etmezsem ömrünü yalnız geçireceğini de söylüyordu. Konuşurken sesi titriyor, bazen kaderini iki dudağımın arasına bıraktığını hissediyordum. Ben bundan hoşlanıyor muydum? Hayır, asla. Ben güçsüz erkeklerden hiç hoşlanmazdım. Bu huyumu, ailemde, çok kalabalık bir erkek topluluğu içinde büyümem nedeniyle edinmiş olmalıyım. Adımı söylerken sesi titriyor: ‘Sen nasıl istersen hayatımızı öyle geçiririz. Sen nasıl istersen ben öyle bir kişi olurum.’ diyor ancak ben bu sözlerden de hiç hoşlanmıyordum. Bu sözler, kendi sorumluluğunu bile bana yıkacak hatta kendi yükünü bana taşıtacak bir kişiliğe ait sözlerdir diye düşünüyordum. Aşk, böyle bir şey miydi? Aşk, sevilenin her isteğine peki demek miydi? Bu durumda kişinin kendi kişiliği yok olmaz mıydı? Peki, bir yok, nasıl sevebilir ya da sevilebilirdi; ben bir yok ile ne yaşayabilirdim ki? ‘Sensiz ölürüm’. Kulağımda çınlıyor şimdi. Aradan birkaç yıl geçmişti, duymuş benim biriyle nişanlandığımı, bir hafta sonra o da birinin tavsiye ettiği bir kızla nişanlanmış, evlenmiş. Mutlu olmuş mudur, bilmiyorum? Bana ettiği yeminler, söylediği sözler hiç aklına geliyor mudur, bilmiyorum. Aşk denilen bir şey gerçekten var mı yok mu, bilmiyorum. ‘Sensiz ölürüm.’ demişti; öldü mü ölmedi mi, onu da bilmiyorum. Şimdi tutup da ‘Ölse aşka inanırdım’ gibi sadizmin doruğuna çıkacak sözler de demeyeceğim elbette.

ÇAYA BEKLİYORUM LÜTFEN GEL!

Gülümser Hanım geriye yaslanıp meraklı bakışlarla ne diyeceğini bekleyenlerin gözlerine bakarak dedi ki: ‘Makamı yükselince kendini kaybedenlerde nasıl değişimler olur, bakın sizlere örneklerle anlatayım: Kimilerinin kuyruğu çıkar, kedi gibi herkese sallar dururlar. Kimilerinin kulağı eşeğinki gibi uzar, kendilerine söylenen her söze peki derler. Kimileri at gibi çiftelerinin geliştirir, kibir içinde kendisine her yaklaşanı çifteler. Kimileri kendini bir ormanda kral aslan sanarak hüküm ve her şey kendinin olsun diye pençe çıkarır, önüne geleni pençeler. Kimileri öküz gibi boynuz çıkarır, kendini boynuzlayanı-boynuzlatanı bilir ama o boynuzları taşımaya razıdır. Kimileri köpek dişlerini sivriltir, herkese it gibi hırlar durur. Kimileri muhabbet kuşu olur, herkese gülücük dağıtarak ötmekten yorgun düşer. Kimileri papağanlaşır, öğrendiği veya öğretilen birkaç sözü tekrarlayıp durur. En çok sevdiği söz mü? Bunu mu merak ettiniz? Bunların en çok sevdikleri söz: ‘Olur efendim, tamam efendim, emredin efendim, peki efendim’ demektir. Haydi bak bakalım, kendini veya beni bunlar arasında bulabilecek misin? İkimizi de bunlar arasında bulamazsan lütfen hemen gel, çaya bekliyorum.  

GEREKLİ MALZEME VARSA!

Ömrü boyunca zengin yaşamıştı Huriye Hanım. Babasının durumu iyiydi, bu nedenle yokluk yüzü görmemişti. İlk eşi de zengindi, varlıklı bir ortamın tüm nimetlerinden yararlanmıştı. Onun ölümünden bir süre sonra ikinci eşiyle evlendi. O, daha da zengindi evlendiklerinde. Ancak kocası, kardeşleriyle işlerini ayırdıktan sonra kendi işlerini bir türlü toparlayamamıştı. Yine de mal varlığının tükenmesi uzun yıllar aldı. Sonunda Huriye Hanım ve kocası, yaşlılık dönemlerinde yalnızca emekli maaşıyla küçük sayılabilecek bir evde yaşamak durumunda kalmışlardı. Bayram için konuklar gelmişti, zaten çok becerikli olan, her ne pişirse çok lezzetli olan Huriye Hanım da hazırladığı yiyeceklerden ikram ediyordu. Konuklardan biri ona daha önceden Huriye Hanım’ım yapıp kendisinin yediği yemeklerden birinin tarifini sordu. O da ayrıntılarına girerek anlatmaya başladı. Cümlesini şöyle bitirdi: ‘Ben her yemeği güzel yaparım, özenirim, bu yüzden lezzetli olur pişirdiklerim.’ Biraz durdu: ‘Tabii gerekli malzemeler varsa!’ dedi son cümlesinde gittikçe düşen bir ses tonuyla. Çünkü o böyle bir cümleyi ilk kez kuruyordu.

HARAM YEME DE NE HALT YERSEN YE!

Geçenlerde uzun zamandır görüşmediğim İpek Hanım’la karşılaştık. Oturup bir yerde sohbet ederken ‘Ne var ne yok, nerelerdesin?’ diye sordum. Bir süre bazı konulardan söz ettikten sonra derin bir iç çekti ve: “Çalıştığımız devlet kurumunda usulsüz işler yapılıyor, çok da örtük olmayan bir şekilde rüşvet çarkı dönüyordu. Müdürün maaşıyla orantılı olmayan aşırı lüks hayatı ve harcamaları, çoğu kişinin farkında olduğu bir durum olduğu halde kimsenin sesi çıkmıyor. Bizim işimizle alakalı hiçbir eğitim ve birikimi olmadığı halde kuruma bir anda yukarıdan torpille gelen üst düzey bir yönetici ile bir vesile ile görüşme imkânımız oldu. Bu görüşmede yaşanmakta olan usulsüzlükleri, rüşvet çarkını bildiğim kadarıyla ve bütün açıklığıyla anlattım. Büyük bir dikkatle dinledi beni, isimler sordu. Sonra ‘Ne yazık ki bu çarka engel olamıyoruz. Yine de elimden geleni yapıp bu durumun önüne geçmeye çalışacağım.’ dedi. Ben de ‘temiz’ görünen yüzüne bakarak, aralarına ayet-hadis kattığı sözlerinden umuda kapılarak bekledim ne olacak diye. Bir hafta sonra ben, kışın ortasında, anlamadığım bir şekilde yaşadığım kentten çok uzak bir il’e üç aylık görevlendirmeyle gönderildim. Bu bir sürgündü. Bunun nedenini başta anlayamadım ama yokluğumda karara bağlanan dosyaları öğrenince nedenleri de anlamış oldum. Bir süre sonra seçimler yapıldı, ben de büyük bir dikkatle ne olacağını takip etmeye başladım. Benim görüştüğüm ve dönen rüşvet çarkı hakkında bilgiler verdiğim bürokrat daha üst bir göreve atanmıştı. Tabi arkasından benim isimlerini verdiğim diğer müdürler de üst görevlere getirilmişlerdi. Yakında daha üst görevlere getirilecekleri söylentileri de dolaşıyor ortalıkta. Adı üstünde “çark” işte…Ben mi? Ben de annemin: ‘Haram yeme de ne halt yersen ye!’ sözünü söylediği yerdeyim.”

 

 

Yorum Ekle
Yorumlar (2)
musade | 06.10.2023 12:14
Müslüman kadın yazarlarda kadın dıramını anlatmak artık bir gelenek oldu. sanki eş olan hanımlar sütten çıkmış ak kaşık. Onlar eşlerine ve eşinin akrabalarına kan kusturmazlar, sanki onlar çocuklarını bile eşlerine karşı bir silah olarak kullanmazlar, sanki onlar dizilerede gördükleri lüks hayata özenip çığırından çıkmış isteklerde bulınmazlar ama erkek denilen o lanet hiç kendi hakayesini anlatmaz. Sonra ne olur? Kadın hastalanır Erkek ölür.
abdullah piroğlu | 03.10.2023 10:10
Küçürek öykülerle hayattın içinden kesitler... umutlar, özlemler, bekleyişler, nefretler ve dönen/dönmeye devam eden "Çark"lar... Teşekkürler.

Her Taraf - Türkiyenin habercisi