Mektup yazardık birbirimize, eşe dosta..
Yüreğe, gönle düşen cemreye dönüşen mektuplar..
Bazı mektuplar ansızın (Misal, Üsküdar iskelesinde vapur beklerken, Almanya’dan nayif bir dosttan) cep telefonuna mesaj olarak düşerdi:
“hayırlı günler” diye başlar misal; “hayırlı günler üstad!!! selam ederim!! ve dahi dua isterim! değil mi ki dua bir kul, dua bir gül..” diye devam ederdi. Bu sefer anneme yazacağım.
Anne bu mektubu sana soğuk bir kış gecesinden yazıyorum. Sana hep “anaa..” diye ünlerdim ama anne demek güzelmiş, yeni fark ettim. Sana en güzel Safiye sultan “anaa” derdi. Senden sonra O bize analık yaptı, yanına gelirse teşekkür et O’na..
Biraz ellerim titriyor yazarken ama olsun. Bugün aklıma düştün; sen gideli hayli zaman olmuş 9 küsur sene..
Üstelik sağlığında sana hiç yazamadım. Sadece babama yazdıklarımda “annemin de ellerinden öperim” demişimdir, en fazla..
Oysa seni nasıl severdim, bilirsin! Yok yok bilemezsin. Dizine yaslanıp ordan burdan muhabbet etmiştik ya hani bir gün, o yeter bana. Seni ne çok sevdiğimin şahidiydi o anlar!
Yeri gelmişken; hiçbir şeyini özlemesem de kokunu çok özlüyorum anne!
Torunumuz oldu, bir yaşında şimdi. Pek şirin. Sana benziyor sanki. Koltuk tepelerinde geziyor, kime çektiyse!
Henüz konuşmuyor ama ben ona bildiğim her şeyi anlatıyorum.. Türkü söylüyorum ona. Buralarda kayda değer bir şey yok. Evini dağıtmadık, olduğu gibi duruyor. Sobayı yeniledik sadece. Dışını da boyayalım dedim bir ara, olmadı. Senin sevdiğin renge, çivit maviye boyayacaktım.. Kısmet artık.
Anne, senin türkülerini benden başka bilen var mıdır? “gorunun anacı gumalar..” misal.
Kimse bilmez bu türküyü, geçen gün internette de gördüm. Sen geldin aklıma. Bir de “odam kireç tutmuyor” türküsünü söylerdin yemek yaparken. Ama zülfü gibi söylemezdin, biraz ağıt havasında; “Ano Yemen'dir gülü çemendir..” gibi ..
Anne yoruldum ben biraz, yaşlandım demeye dilim varmıyor. Çünkü sen hiç yaşlanmadın. Hasta halinle bile yapacaklarından geri durmazdın. Yapacakların deyince sen ne dediğimi anlamışındır! Adamına ayar vermeye çalışırdın, yattığın yerden..
Arada seni görmeye geldiğimde, nasılsın ana dediğimde “ne ben ben beranarı.. eh işte, accık eyi gibiyim" derdin.
Yoruldum dedim ya anne, bi sor bakalım niye?
Ben çok güzel anılar biriktirirdim. Onlarla hayali bir dünya kurardım. Arada hiram’dan çıkıp zalimlere savaş açardım. Devran değişti. Anılar kolay birikmiyor artık anne; emek ve çaba gerekiyor. Hayır işlerine girdik, fena gitmiyor. Kızlarım, oğullarım oldu sen yokken çokca.. Zıpkın gibi cevval gençler; ama onlar da her biri bir yerlere dağıldılar. Onlar gidince elim ayağım eksildi. Kabuğuma çekildim haliyle..
Sonra Misal, Afrika’dan yetim bulacaktık, bereketimiz artsın için, o da olmadı! Afrikalı ‘bir’ yetim kaldı, ben bin yetim anne.. Yetimlik çok zor anne!
Misal, Alperen’le de hayallerimiz vardı. O bana gece yarısı mesaj atar “patron uyudun mu“ derdi. Ben de ona, sen varken nasıl uyurum, derdim. Erkenden çekti gitti Alperen de.. Senden sonra en çok ona sustum..
“bundan sonra aşık garip olunur mu ki sen onu söyle anne.” diyor ya hani Şair Hüsrev Hatemi, doğru diyor.. Bundan sonra ne olunabilir ki! Kiminle nereye gidilir, kimle yola çıkılır..
Anne; hikayelerimiz varken cennetdeymiş gibi hissediyorduk. Yeni bir hikaye yazmak kolay olmuyor, denedim yazamadım. Bizim hikayelerimiz bundan sonra nasıl yeşersin anne?
Çünkü, “ Hikayeler nehirlere akmıyor / Çocuklar tirene binmiyor / Ve gün gün azalıyoruz..” Yanlış mı anne, Sen ne dersin?
Anne geçen gün sen aklıma geldin ve şunları yazdım; beğenirsin değil mi;
Ben birkaç dilde sustum
Birçok şeye sustum aynı zamanda
Toprağa.. suya..
/ Ve Musa'ları bırakırken Nil'e sustum /
Anneme sustum sana sustum
Ardımda kurutulmuş yaşanmışlıklar bırakarak
Gökyüzüne pencere açarken bile sustum..
Anne yalan söyleyeni Allah yakar değil mi!..
Hani sen bana kızınca “her şeyi zebil etmişin oğlum” derdin ya, sanki bu sözün bedduaymış gibi yapıştı yakama, bırakmıyor.. Bir tek sağlam kalbim kaldı, o da nereye kadar be anne!
Anne sen benim "delilimdin" ve ben delilimi kaybettim!
Bazen çok yalnız kalıyorum bunca kalabalığın ortasında ve yalnız olduğumu söyleyebileceğim bir ‘dost’ dahi bulamamanın yalnızlığı ile eriyorum. Oysa sen ne tek başına kaldın ne de yalnız. Mektup yazıyorum misal bir dostuma, o da ya okumuyor veya fena halde susuyor. Susmaları öldürüyor beni anne! Belki ben konuşabilsem onu da duyarım.. Bilemiyorum..
Şöyle bitirsek mi bu mektubu anne:
“Anne ben Afrika’ya hiç gitmedim”
Fotoğraf: Coşkun AYDIN
Kibrin Mağlûbiyeti -1 | İlhan Akar
23.04.2024
müslüman ‘Allah diri’dir! valla! MUSTAFA AKMEŞE 19.04.2024
Baş Döndüren Diplomasi AHMET GÜRBÜZ 24.04.2024
Siyasal Olanın Dönüştürücü Gücü… ABDULAZİZ TANTİK 18.04.2024
Seçimin İmkanları YUSUF YAVUZYILMAZ 21.04.2024
Kemal Kılıçdaroğlu ÜSTÜN BOL 06.04.2024
YEREL SEÇİMLER ÜZERİNE SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 08.04.2024
SİYASET VE SERMAYE YUSUF YAVUZYILMAZ 13.04.2024