metrika yandex
  • $32.45
  • 34.68
  • GA18240

Aklın Patlaması ve Ahlakın Düşüşü

FERMAN KARAÇAM
16.08.2021

Fransız İhtilali aklın zaferi ile sonuçlandı.

Yani 18. Yüzyıl dine (religion), daha açıkçası Kiliseye (l'église) karşı savaşı kazandı.

Ve akıl, o zamana kadar görülmemiş bir başarı elde etti.

Evvela Fransa’da sonra, dalga dalga bütün bir Avrupa’da ve nihayet dünyanın birçok ülkesinde yönetimler ve buna bağlı olarak da yerleşik anlayış ve tutumlar tepeden tırnağa değişti.

Aklın kabulleri ve ölçüleri esas alınarak değer yargılarının, manevi iklimin, duygu ve ruh dünyasının dolayısıyla bizde de tasavvufun, tarikatların önüne geçti.

Hatta, bizim gibi ülkelerde bunlara, hayat hakkı bile tanınmadı.

Kurumları kapatıldı, ileri gelenleri zindanlara atıldı veya asıldı.

Şiirde, romanda, hikayede ve edebiyatın diğer alanlarında metafizik çağrışımlar yerini, fizik evrenine bıraktı.

Ne hazindir ki, bizim ülkemizde daha fazlası da yapılarak, akıl tamamen putlaştırıldı.

Yani akıl, bizde, Batı’da olduğu gibi işe yarayan bir değer olarak kullanım sürecine sokulup, bilgi ve teknolojiyi üretme yerine akıl, donduruldu, kutsallaştırılıp put haline getirildi.

Akıl çalıştırılmadı.

Aklımızı çalıştırmak yerine, başkalarının çalışan akıllarının ürettiklerine talip olduk.

Cumhuriyetin ilk yıllarında kültürde, sanatta, edebiyatta, müzikte, teknolojide, şiirde, romanda, hikayede, bilimde, hukukta, ekonomide...Hasılı bütün alanlarda topyekün bir tercüme faaliyetine giriştik ve, “bu elbise bize uyar mı, uymaz mı“ demeden her şeyimizi dışarıdan aldık.

Dahası, önceleri kendimize ait olan ne varsa, onlara da yasaklar getirerek toplumla, o değerlerimiz arasındaki bağları kopardık; sanatın birçok alanında ve müzikte olduğu gibi, devletin radyolarında, televizyonlarında konuşulmasını, gösterilmesini, duyurulmasını, çalınmasını yasakladık.

Japonya ve diğer birçok ülke gibi kendi aklımızı kullanarak, kendimize ait olan değerler üretip tüketmek yerine; başkalarına ait olanları, başkalarının aklını, kültürünü, tarih, din ve medeniyet umdelerini katarak üretilenleri tükettik.

Hamurumuzun, harsımızın içine, yabancı ve bize hasım olan toprakların bulanık sularını kattık.

Hamurumuz değişti.

Dolayısıyla, ekmeğimiz de değişti, tadı kaçtı ekmeğimizin.

Kendimize ait, kendi duygu ve düşüncelerimizi katarak, yoğurarak ürettiğimiz hiçbir şey olmadı, olamadı.

Var olanların da yapımı, ortaya çıkması engellenerek, yokluğa mahkûm edildi; tıpkı uçak ve araba yapımında, motor üretiminde olduğu gibi.

Bunu yapanlar, aklı putlaştırıp donduranlar; aklı kullanarak üretmeye kalkışanları sürekli aşağılayıp, “gerici, yobaz” şeklinde yaftalayıp, hatta, Cumhuriyet düşmanı, Atatürk düşmanı, rejim düşmanı olarak suçladı, cezalandırdılar.

Ve her on yılda bir, darbeler yaparak, yaptırarak üretmek isteyenleri engellediler, dahası, darağaçlarında sallandırdılar.

Daha çok heykel yaparak, aklın üretmesini değil, aklın sadece, yapılan heykellere baş eğmesini istediler.

Halbuki, üretmek isteyenler, onlar gibi geçmişin, tarihin ve Cumhuriyetin düşmanı değildiler.

Sadece aklı kullanarak, bir kenara atılıp pas tutmasını önleyerek, çalıştırarak, kendine özgü değerler ortaya koymak istiyorlardı.

Son yüzyıla geldiğimizde Batı, aklın, aklını başından alacak değişimler gerçekleştirip, bilişim ve teknolojide devrim üstüne devrimler yaptı.

Nihayet, ikibinli yıllara geldiğimizde, bizde de akıl, buzhaneden çıkarıldı.

Bunca yıllık açlığından dolayı akıl, kafesinden çıkmış aslanlar gibi meydanlara saldırdı ve akıl; paraya, eşyaya, teknolojiye, şehvete ve dünyaya saldırıyor, aşağılık kompleksi ile saldırıyor, ahlak zaaflarıyla saldırıyor, düşüncesizce, pervasızca saldırıyor.

Tüm insanlığa örnek olması gereken aklımız, edebimiz, erdemimiz, sanatımız, edebiyatımız ve ahlakımız tam bir akıl çıldırmışlığı süreci yaşıyor.

Üretmediğimiz her şeye sahip olmak ve o onları çılgınlar gibi; tüketmek, tüketmek ve sadece tüketmek istiyoruz.

Dünya cep telefonu tüketiminde, araç tüketiminde, AVM’lerden alış verişte, kola’da, kozmetikte, elektrikli ve elektronik aletlerde üretmediğimiz ne varsa her şeyi alıp, deliler gibi tüketmek istiyoruz.

Mahallelerden, sokaklardan yürümek bile artık güçleşti; oralarda bile insandan çok araç var.

Trafikte birinin yüzüne bakınca en hafifi , “ne bakıyorsun lan" tabiri ile karşılaşıyorsunuz.

Kısa yoldan zenginleşmek için hırsızlıkta, dolandırıcılıkta, lotoda, totoda, piyangoda, hiç bir sınır tanımıyoruz.

Uyuşturucu yetiştirmeyi, satmayı ve tüketmeyi, kadınlarımızı öldürmeyi sıradanlaştırıp, yaygınlaştırıyoruz.

Bir AVM’de kahvaltı yapmak için, birkaç kilometrelik araç kuyruklarında bekliyoruz.

Dışarıda yemek yeme konusunda, ekmeği sokağa atma konusunda, birbirimizle yarışıyoruz.

Piknik alanlarına çöp yığmakta, denizleri kirletmekte, hayvanlara zulmetmekte, yollara sigara kutusu fırlatmakta... değme ülke elimize su dökemez.

İçinde insanlar olan evleri, her türlü canlıya mekan olan ormanları, ormanlardaki barınakları, yuvaları, yeni yumurtasından çıkmış kuşların yavrularını hiçbir vicdan ürpertisi duymadan, ateşe verip canlı canlı yakıyoruz, en şatafatlı ve en lüks arabaya binip, ambulansın geçmesine izin vermiyoruz.

Demek; toplum aklının patlaması böyle bir şey.

Demek; uzun yıllar aklın üretimden alıkonularak dondurulması ve bir anda bırakılarak etrafı yakıp yıkması, barajını patlatan suyun tahribatından daha fazlasını yapıyor.

Bir sel, bir afet, bir kasırga gibi her şeyi yıkıp geçiyor.

Belki, ileride aklımızı iyi kullanarak, Batı ile aramızdaki mesafeyi bilgi ve teknoloji bakımından kapatabiliriz ama, ahlak olarak hızla ve sürekli aşağıya doğru düşüşümüzü neyle, nasıl durdurabiliriz doğrusu, bunu, bilemiyorum.

Yorum Ekle
Yorumlar (3)
Ismail akif | 17.08.2021 20:05
Tanrı'dan koparılmış aklın(vehim) yorumladığı dünyada emzirilmiş zihinler daha başka ne yapabilirdi, yazar da bu atmosferin kurbanı,yazdığı yazı bunu fazlasıyla gösteriyor.
ÖMER TOPÇU | 16.08.2021 22:27
AĞZINA SAĞLIK DEGERLI USTA KALEM AĞABEYİM VAR OLASIN
Meryem YUMUN | 16.08.2021 21:45
Biz nerede kaybettik, çocuğu yetiştiren Anneyi kaybedince, Mehmet Akif, Necip Fazıl,Nuri Pakdil,Cahit Zarifoğlu, Nurettin Topçu vb şahsiyetlerin hayatina baktigimizda Annelerinin rolü büyük, şimdiki nesil annesinden ne öğreniyor,Daha doğmadan bütün hayasızligi yaşatıyor çocuğa,yok cinsiyet partisi, doğum fotoğrafçıs vs vs,kaleminize saglik,