İlk defa kızlarımızın aynı okulda olması münasebetiyle tanışmıştık Rukiye hanım ile. Bu tanışıklık bir süre sonra ailecek bir dostluğa dönüştü. Bunun sebebi elbette ki İslami hassasiyetlerimizin aynı istikamette olmasıydı.
Nurullah bey ile kardeşliğimiz ise, benim “Mazlumder” maceram ile başladı. Zulme uğramış mağdur mazlumların hakkını savunmak için bir araya geldiğimiz bu dernekte çok güzel günler geçirdik. Çünkü hepimiz hiçbir karşılık beklemeden çalışıyor, kendimizce toplumsal yaralarımızın bir kısmına deva olmaya çalışıyorduk.
Elbette her insanın kendine has özellikleri vardır ve insanlar bu özellikleri ile diğerlerinden ayırt edilirler. Nurullah beyi diğerlerinden ayırt eden özelliklerinin başında naifliği gelmekteydi. O her şeyi inceden inceye düşünür kimsenin incinmemesi için azami gayret gösterirdi. İnsan ilişkilerinde tam bir diğerkâm gibi davranırdı. Yani karşıdakinin yükünü sırtından alır, ne kadar gam ve kasaveti varsa yüklenir ve kendinde bulunan bütün neşesini de karşısındakine devrederdi. Bu şimdilerde moda olan empatiden çok daha ileri bir ahlaki tutumdur. Çünkü empati, sadece kendini karşındakinin yerine koyarak ona kötülük etmekten kaçınmaktan ibaretken, diğerkâmlık karşısındakine kötülük etmemenin ötesinde onun gam ve kasvetini giderecek derecede iyilik yapmaktır.
Ekipte bulunan arkadaşların bir birine karşı farklı dozajlarda sevgi ve muhabbetleri vardı. Hatta zaman zaman bazı tatsızlıklar ve kırgınlıklar da olurdu. Ancak Nurullah bey ile kimse biraz olsun kırgınlık yaşamazdı.
Nurullah bey ile dostluğumuz elbette sadece Mazlumder ile sınırlı değildi. Ailecek de görüşür bir birimize gider gelirdik. Son yıllarda Nurullah beyin teşvikleriyle yaz tatillerini bir arkadaş grubu olarak ailecek birlikte geçirirdik.
Nurullah beyin bilinen en önemli özelliklerinden biri de onun kalp hastası olmasıydı. Muhtemelen onun naifliğinde bu durumun etkisi vardır. Çünkü o bizzat biliyordu ki ölüm hemen burnumuzun ucundaydı ve bu yüzden kimseyle kötü olmanın ve insanları kırmanın bir anlamı yoktu. Lakin o hastalığını hiçbir zaman hüzün sebebi kılmadı. Tam tersi adeta neşesinin kaynağı haline getirdi. Dünyadaki günlerinin her an biteceğini biliyormuşçasına üzülmeye, gamlanmaya ve kötülük etmeye harcayacak zamanı olmadığını düşüyor olmalıydı.
Hastanede yattığı günlerden birinde Osman bey ile ziyaretine gittik. Odaya hüzün dolu bir yüz ile girmiştik. Ama onun neşesi ve muhabbet dolu sohbeti bizim de kederimizi sırtımızdan aldı gitti. İyi olduğunu ve hastanede kaldığı sürede hatim indirmeye çalıştığını anlattı durdu. Adeta kendisi ile ilgili üzülmemize gerek olmadığına bizi ikna edip yolcu etti.
Ne diyelim onun da ömrü bu kadarmış. Dostlukla, muhabbetle ve imanla dolu bir hayat yaşadı ve ardında kendisini hayırla yad edecek evlatlar ve dostlar bırakarak asli vatanına geri döndü. Allah taksiratını affetsin, mekanını cennet makamını âli (yüce) eylesin... 4 kasım 2020
Serpil Kayaer
Sebepler! 21.01.2021 Mehmet Ali ÖNER
vazgeçtim senden! 22.01.2021 Mustafa AKMEŞE
Kriterlerimizden sapmadan!.. 23.01.2021 Ramazan KAYAN
NUR VERGİN HOCA’NIN ARDINDAN 25.01.2021 Süleyman ARSLANTAŞ
ESKİ İSLAMCILARIN KAYIP ÇOCUKLARI 12.01.2021 Hüseyin SEVİM
SON PEYGAMBER JAPON OLSAYDI 28.12.2020 Ayten DURMUŞ
Köprülü Melih’ten Heykelci Mansur’a 28.12.2020 Ahmet GÜRBÜZ
Kıymetini bilin 29.12.2020 Kemal Öztürk
TEVHİDE ŞEHADET/Şehidin Tevhidi 06.01.2021 Talip ÖZÇELİK