metrika yandex
  • $38.48
  • 43.79
  • GA29200

Haberler / Yorum - Analiz

Trump’ın Kuzey Kore Liderine Yazdığı Mektup Üzerine: Batılı Barbarlığın Ortaya Dökülüşü/Hüseyin Sevim

25.05.2018

ABD Başkanı Donald Trump, Kuzey Kore'nin genç lideri Kim Jong Un'a bir mektup yazarak "Nükleer kapasiteniz hakkında konuşuyorsunuz ama bizimkiler o kadar büyük ve güçlü ki, Tanrı'ya hiçbir zaman kullanmamamız için dua ediyorum" ifadelerini kullandı.

ABD, Ortadoğu ülkelerine yaptığı operasyon ve katliamların sözde sebeplerini o ülkelerde bulunan "Kimyasal Silahı" gerekçe gösterirken diğer taraftan adeta dünya ile dalga geçercesine "bizimkiler o kadar büyük ve güçlü ki, Tanrı'ya hiçbir zaman kullanmamamız için dua ediyorum" şeklinde mektup yazması dünyada kimin ne üreteceğine, ne kadar gelişeceğine, yaptıklarının / tercihlerinin iyi mi yoksa kötü mü olduğuna yine batı'nın karar verebileceğini gözler önüne serdi.

"Kimyasal Silah" bahanesiyle Ortadoğuyu kan gölüne çeviren ve İran'a ayar vermeye çalışan  ABD, kendi Kimyasal Silahlarını övünç kaynağı olarak pervasızca dünyanın gözü önünde söyleyebilmektedir.

İşte bahsi geçen o  mektubu tercüme ederek, ABD ve Batı'nın  bu ikiyüzlü ve pervasızca tutumunu,  İnsan Hakları Aktivisti Hüseyin SEVİM,

Hertaraf Haber için yorumladı:

İlkesel olarak hiçbir vicdanlı ve sağduyulu insanın nükleer silah taraftarı olması mümkün değildir. Ancak bu karşıtlığın çok ötesinde, genel olarak Batı ve başta ABD’nin; Kuzey Kore, İran gibi ülkelerin “de” nükleer silah sahibi olmalarına gösterdikleri tepkinin çok öğretici ve hatırlatıcı bir yanı var.

İspanyol “Fatih” Hernan Cortes’in 1500’lerde milyonlarca kızılderiliyi vahşice katlettiği kıyımlardan tutun da beş on yıl öncesinde Belçikalı lejyonerlerin gözetiminde icra edilen ve sekiz yüz bini aşkın Ruandalının katledildiği modern dönemlere kadar, büyük “başarılarla” doludur Batı’nın siyasi / askeri tarihi.

Birinci Dünya Savaşı’na kadar sürdürdükleri katı sömürgecilik yöntemlerini, bu savaş sonrası bırakan Batılı ülkeler, sömürge faaliyetlerini “içeriden” tayin ettikleri yönetici kuklaları eliyle daha verimli ve maliyetsiz hale getirmişlerdir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise Batı sömürgeciliği, kibri, barbarlığı ve tahakkümü daha modern usullere evrilmiştir. Artık BM vardır. Son sömürgeler de teker teker “bağımsızlıklarına” kavuşurlar. Tüm dünyada insan hakları, özgürlük, bağımsızlık ve demokrasi rüzgarları eser. Ancak tüm usul ve işleyişini yine Batı’nın kontrol ettiği bir zemin üzerinde… Kimin ne üreteceğine, ne kadar gelişeceğine, yaptıklarının / tercihlerinin iyi mi yoksa kötü mü olduğuna yine Batı karar verecektir.

Stratejik önemi olabilecek petrol, değerli madenler ya da nükleer silah sahibi olmak vb. konulardaki zincirleri kırma girişimleri gayet “demokratik bir meşruiyet çerçevesinde”, “uluslararası kamuoyunun da desteği alınarak” sert müdahalelerle karşılaşacaktır. Daha dün Mali’de Fransa’nın, Ruanda’da Belçika’nın, Irak’ta ABD’nin yaptığı gibi…

Ancak öyle gözüküyor ki “sözünün eri” ve “harbi” ABD başkanı Donald Trump, Batı’nın bu iki yüzlü demokrasi, uluslararası meşruiyet vb. kavramlardan oluşan tiyatrosunu sonlandırıp dobra dobra gerçekleri ortaya sermeye niyetli gibi. “Modern / medeni” Batı belki de kendisine biraz da bu yüzden “gıcık” oluyor olabilir.

Baksanıza; adam çıktı İran ile, içlerinde ABD’nin de bulunduğu Batılı ülkeler arasında imzalanmış ve gayet usulüne uygun yürütüldüğü, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumunca da defalarca denetlenmiş ve teyit edilmiş olan anlaşmayı bir çırpıda yırttı attı. Bırakın İran’ın ne dediğini, diğer Batılı ortaklarının dahi itirazlarına kulak asmayarak… Burada önemli olan Trump’ın bu eylemlerini yaparken “dürüstçe” ne uluslararası meşruiyet, ne demokrasi, ne insan hakları vb. hiçbir kavramın kamuflajına ihtiyaç duymayıp doğrudan “Amerikan çıkarları” ya da “İsrail’in güvenliği” gibi sahici gerekçeleri önümüze koymuş olmasıdır. Geçtiğimiz günlerde de Kuzey Kore lideri Kim Jong Un ile 12 Haziran’da Singapur’da yapılması planlanan zirveye katılmayacağına ilişkin gönderdiği mektupta aynı “dürüstlüğü ve şeffaflığı” sergiledi. İfadesi aynen şöyle: “Nükleer kapasitenizden bahsediyorsun, ama bizimkiler öylesine yıkıcı ve güçlü ki, asla kullanılmak zorunda kalınmaması için Tanrı’ya dua ediyorum.”

BM Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesinin tamamının nükleer silah zengini olduğu gerçeğini de önünüze koyarak, şimdi siz buna;

-“Merd-i Kıpti şecaat arz edeyim derken sirkatin söyler” mi dersiniz,

-“Batının iki yüzlülüğünün mert, deli, vahşi, biraz da salak kovboyu tarafından yere çalınması” mı dersiniz,

-“Kibrin, tahakkümün, kural tanımazlığın bu kadarına pes!” mi dersiniz…

Ne diyecekseniz siz karar verin.

Bahsi geçen Mektup:

Sayın Başkan,

12 Haziran günü Singapur’da gerçekleşmesi planlanan görüşmemize ayırdığınız zaman, sabır ve gösterdiğiniz çabadan dolayı memnuniyetlerimizi bildiriyoruz. Görüşmenin Kuzey Kore tarafından talep edildiği konusunda bilgilendirildik, ancak bu bizim için tamamıyla uygunsuz bir durumdur. Sizinle orada olmayı çok isterdim ama maalesef bu uzun süredir planlanan görüşmenin, tarafınızdan yapılan büyük bir öfke ve açık bir düşmanlıkla dolu son açıklamalar sebebiyle gerçekleştirilmesi şu anda mümkün değildir. Dolayısıyla iki tarafın yararına ancak dünyanın zararına olacak olan bu zirvenin gerçekleşmeyeceğini bu mektupla bildirmek isteriz.

Siz nükleer kapasitenizden bahsediyorsunuz, ancak bizimki o kadar ezici ve güçlü bir seviyede ki tanrıya hiç kullanılmamaları için dua ediyorum.

Sizinle aramda güzel bir diyalog zemini meydana geldiğini hissetmiştim ve elbette diyalog esas olandır. Bir gün sizinle görüşmeyi ummaktayım. Aynı zamanda size şu anda evlerinde aileleriyle birlikte olan rehineleri serbest bırakmanızdan dolayı teşekkür ediyorum. Bu güzel ve pek takdire şayan bir jest idi.

Eğer bu çok önemli zirveyi yapmak konusunda fikrinizi değiştirirseniz lütfen beni aramakta yahut bana yazmakta tereddüt etmeyin. Dünya, ve özellikle Kuzey Kore, büyük bir barış, refah ve zenginlik fırsatını kaçırmıştır. Kaçırılan bu fırsat tarihte gerçekten de üzücü bir andır.

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş