metrika yandex
  • $34.2
  • 38.03
  • GA20065

Haberler / Yorum - Analiz

Semavi Kökenli Dinler Kutsal Kitapları Savaş ve Barış Üzerine Notlar | Ali Bal

26.11.2023

 

Dinler (özellikle Hz.İbrahim orijinli üç dini Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık olmak üzere) esas itibarı ile evrensel barış ve adaleti esas almaktadır.

Tevrat’ta On Emir adı verilen emirler dizisinin ilk maddelerinde Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, oyma put yapmamak, başka ilahların önünde eğilmemek uyarılarından sonra Allah’ı yürekten sevmek, çalmamak, komşunun evine göz dikmemek ve öldürmemek gibi temel insani esaslar yer alır.

İncil ve Kur’an bu esasları onaylamaktadır. Gene Tevrat İşaya bölümü bab:2/1-5 arası ayetlerde Tevrat’ın kendi ifadesiyle ’’bu dünyanın sonunda Kudüs merkezli bir dünya krallığının kurulacağı, dünya ülkelerinin bu krallığa tabi olacağı (1) dünya üzerinde tüm savaşların son bulacağı, milletin millete kılıç kaldırmayacağı, insanların kılıçlarını saban demiri, mızraklarını bağcı bıçakları yapacakları bir insanlık finalinden bahsetmektedir.(1)

İncil ve Kur’an bunu da onaylıyor.

Burada ‘’efendim Tevrat ve İncil tahrif edilmiştir’’ gibi bir tartışmaya gerek yok.

Ben Tevrat ve İncil derken şu anki ellerde bulunan Tevrat ve İncil’i kastediyorum.
Yani sonuç olarak evrensel barış ve adalet için üç dinin kitapları açısından teorik bir problem bulunmuyor .

Bütün problem icraatta yani insanların inandıklarını iddia ettikleri kitaplarına sadık kalmamalarındadır.

Tam bu noktada Hıristiyan aleminin İslam’daki cihat emrine ve Kur’an’daki bu yöndeki ayetlere olan itirazlarına değinmek isterim. Bu ayetlerdeki savaşla (cihat) bu gün ve insanlık tarihinde süregelen savaşları birbirine karıştırmamak gerekiyor.

Cihad bir yönü ile Allah yolunda dünya küfrü ve istikbarının saldırılarına karşı Müslümanların kendilerini savunması için yapılan savaşlar olduğu kadar yine dünya küfrü ve istikbarının saldırısına uğrayan (Müslüman olsun olmasın) tüm dünya mazlumlarının savunulmasına yönelik savaşlardır.

Teorik olarak böyle. Müslümanlar nerede bu ilkeye aykırı yani zulüm, haksızlık ve tecavüz amaçlı bir savaş yapmışlarsa bu onların kendi suçu olup dinin kendisi bundan sorumlu değildir.

Bu cümleden olarak özellikle Hıristiyan alemi İslam’daki cihad emrini eleştirirken kendilerinin katılan tüm ülkelerin birbirlerinin ülkelerini harabeye çevirdikleri  ve on milyonların öldüğü 1. Ve 2. Dünya Savaşları ile yine Hıristiyanlığın Roma’nın resmi dini olmasından günümüze süregelen Haçlı Savaşları ile 30 yıl ve 100 yıl savaşları gibi Hıristiyan iç savaşlarını göz ardı etmeleri manidardır.

Benzer iç savaşları yükseliş çağlarında Yahudiler de yaşamıştır (Bkz.Bakara/84). 


Burada tek bir çözüm yolu görülmektedir: Modern zamanların en büyük kazanımı sayılabilecek tüm yeryüzünün ezilen halklarının demokratik haklarını kullanarak zulüm, haksızlık ve adaletsizlik yapan, izledikleri emperyalist savaş ve sömürü politikaları   ile yeryüzünde fesat çıkaran     dünya hükümetleri ile onların geri kalmış ülkelerdeki işbirlikçilerini iktidara getirmemeleridir.

Sonuç:

Her üç kitaptan da referansları yukarda verildiği üzere üç din de barış ve adaletin hakim olduğu bir dünya düzeni noktasında birleşmekte ve insanlar nezdinde onu idealize etmektedir.

Buradan da anlaşılıyor ki yeryüzünün yüreklerini vahşet ve barbarlığın istila etmediği vicdanlı insanlarının (hangi dinden olursa olsun) bu insani yolda bir araya gelerek barış ve adalet yolunda insiyatif almaları için dinler açısından bir engel bulunmamaktadır.

Bu gün dünya üzerinde vuku bulan savaşların hangisinin emperyalist, sömürgeci yağma ve talan savaşları, hangisinin hak ve adalet için yapılan savaşlar olduğunu kestirmek o kadar da zor bir mesele olmasa gerektir.

Dip not:

1-Yani dünya üzerinde savaşlar son bulup insanlık savaş ekonomisinden üretim ekonomisine geçecek. Dünyada bolluk, bereket ve refah olacak (AB)

2-Siyonist rejimin  Kudüs’ün İsrail’in başkenti olmasındaki ısrarı buraya dayanıyor. Ama ayetten de anlaşılacağı üzere Kudüs gene Tevrat’a göre (yani şu an elde bulunan Tevrat metinlerine göre de böyle) bu dünya aleminin sonunda kurulacağı vaad edilen evrensel barış ve adaletin başkentidir. 

Ayrıca Tevrat (şu anki eldeki Tevrat) Mezmurlar  37/29’da bu evrensel barıştan söz ettiği gibi bu Tevrat ayetini Kur’an da aynen onaylamaktadır (Bkz. Enbiya/105).İncil Matta:5/3’te  ise (Hz. İsa’nın Dağ Vaazı’nda Salihler yerine halimler versiyonu ile geçmektedir.

Ancak İsrail’e Hz.İsa’ya kadar bu konuda insanlık alemine önderlik için şans tanındığı halde Hz.İsa’yı haça gerilmek üzere Putperest Roma’lı vali Platus’un eline vermekle bu yoldaki son şansını da tüketmiş olduğundan İsa’dan 70 sene sonra maruz kaldığı ikinci sürgünle birlikte Tevrat’ta bahsedilen evrensel liderlik ve önderlikten düşürülmüş bulunuyor.

İsrail Allah ile olan ahdine ihanet ve İşaya’nın rü’yetinde bahsedilen velayetten düşürüldüğünü kabul etmiyor. 

Dolayısı ile İsrail’in dünyayı yönetmek üzere Kudüs merkezli bir İsrail devletinde ısrar etmesinin Tevrat’a ve İncil’e göre de bir geçerliliği  bulunmuyor.


Ali Bal ( ilahiyatçı )
Mersin/Anamur

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş