Japonların kırılan porselen ya da seramik eşyalarını altın, gümüş ya da platinle birleştirmeye dayanan Kintsugi isimli bir sanatı var.
Bu sanata göre, yıllarca kullanılmış; bilgi, tecrübe, anı biriktirmiş eşyalar,
yeni eşyalardan daha değerli.
Dolayısıyla kırık ve çatlakları görünmez bir şekilde yapıştırmak yerine yapıştırma yerlerini altın, gümüş, platin gibi maddelerle kaplamak, onların kıymetini arttırıyor. Böylece o eşyaya her baktığınızda anılarını, değerini hatırlayabiliyorsunuz.
Kintsuginin felsefesi ise, “insan yaşadığı iyi ya da kötü olayların bir bütünüdür. Onun için her tecrübe değerlidir ve hatırlanmalıdır”.
Helalleşme kavramı son günlerde oldukça gündemde. Bu kavram düşünüldüğünde özür, tövbe, telafi de akla gelen diğer kavramlar. Millet olarak helalleşmeyi önemseriz hatta bazılarımız için helalleşme alışkanlıktır.
Yola gideceğimiz zaman gidip aile büyüklerinden, komşulardan, akrabadan helallik alır, yolculuğumuza öyle başlarız. Helalliğin gönül rızasıyla olmasını isteriz. Öyle ki hak kavramını ilk öğrendiğimizde arkadaşımızın aleyhinde konuştuğumuz her sefer hakkını helal etmesini isteriz saf saf. Yani bizim helalleşmelerimiz genellikle yanlışlıkla yapılan ya da istemeden sebep olunan zahmete, verilen üzüntüye dair olur.
Diğer yandan kavram olarak helalleşme bana hep ilginç gelir. Özellikle “bilinçli kötülük” olduğunu düşündüğüm durumlarda helallik istenmesini manasız bulurum.
Çünkü böyle durumlarda, bir kurnazlık hissederim. Bu kurnazlık, Allah kandırılamayacağına göre, muhataba karşı olur. “Ben senin haklarını ihlal ettim. Bunun için çok da pişman değilim ama bu arada ölürsek falan bir helallik almış olalım. Sonrasına bakarız” dermiş gibi…
Kayınvalidenin gelininden, gelinin kayınvalidesinden, komşuların, eşlerin, arkadaşların birbirinden helallik istemesi eğer kalıcı bir değişim yoksa “top çevirmek”ten öte gitmez. Hakkını gasp ettiğimizi düşündüğümüz kişinin iyi niyetinden faydalanıp hangi haklarını ihlal ettiğimizi telaffuz dahi etmeden yapılan bu eylem göstermeliktir sadece. O yüzden ben “kamu davası”na inanırım. Hakkı yenen kişi yüzüne yüzüne hakkının yendiği ima edilerek helal etmesi talep edilince genellikle şaşkın şaşkın helal eder. Helalleşmeye sebep olunan eylemlerin kendisinden neler götürdüğünü, uzun vadede ne bedeller ödediğini bilmez bile. Allah’ın “el Adl” (mutlak adil, çok adaletli) oluşu hem önemli bir kontrol mekanizması hem de ne büyük ferahlıktır bu durumlarda.
Çocukken bir kabahat işlediğimizde, kötü bir söz söylediğimizde annemizden, babamızdan özür dilerdik. Anneler babalar bu özrün kalıcı değişimi getirmeyeceğini bilirlerdi. Anneannemin böyle durumlar için bir yedek planı vardı. Suçumuz yakalanınca ve biz özür kıvamında yalvar yakar olurken,
“Tövbe de!” derdi. Biz
“tövbe!” deyince
“Tövbeler tövbesi de!” diyerek bombayı patlatırdı. Yani tövbe edip yine bozduğumuz tövbeler için daha büyük bir tövbe ederdik. Bu anneannemin İslam’daki
“nasuh tövbe” kavramına yakın bir uygulamasıydı sanırım.
Helalleşmenin çocukluk versiyonuydu. Yetişkinliğin kişiye karşı işlenmiş suçlardaki özrü, Allah’a edilen tövbesi ise beraberinde helalleşme getirmeli.
Helalleşme; bir devletin, elitin, zümrenin ya da hareketin, kendi vatandaşlarına veya sömürdüğü halklara karşı yürüttüğü politikalar neticesinde verdiği acıların affını dilemek istediğinde doğru bir kavram mı emin değilim. Çünkü onlarca yıl önce çekilen acının bugünkü değer kuru üzerinden bir bedeli yok. Kaybedilmiş hayatlar, yok olmuş milletler, diller, çalınmış kültürel hazineler, topraklar için kim, hangi hakkı, nasıl helal edebilir?
Özür mutlaka dilenmeli ve bunun doğal bir sonucu olarak telafi için de çaba gösterilmeli ama helalleşme nasıl olacak bilmiyorum. Üstelik bizdeki sınırlı helalleşme önerisi bile bu haliyle tepkiye sebep oluyor. Bu da önerinin genel bir toplumsal değişimin sonucu olmadığına işaret ediyor.
Keşke Kintsugi sanatında olduğu gibi, kırılıp incindiğimiz yerleri altın, gümüş, platinle onarabilseydik. Kırgınlıklarımızı hatırlardık ama helalleşmeler, özürler onları daha kıymetli hale getirir, daha adil, saygılı ve mutlu bir toplum olma yolunda aldığımız mesafeyi hatırlatırdı.
Esra Özer Duru, 20.11.2021, Ankara.