metrika yandex
  • $34.34
  • 37.69
  • GA21490

Haberler / Yazı Dizisi

Felsefe Üzerine Düşünceler - 1 / Yusuf YAVUZYILMAZ

03.08.2022

Her konuyu ideolojik zemine çekip, bilimsel ve ahlaki zeminde tartışılmasını önlüyoruz. İdeoloji sorunu sürekli olması gereken ütopyaya refere ederek çözmeye çalışırken, bilim ve ahlak ise şu ana gönderme yaparak çözmeye çalışır. Ütopyaya referans verdiğinizde ara renkler kaybolur. Her soruna evet ya da hayır ikilemi içinde yaklaşırsınız. Tipik Aristo mantığıdır bu. Bacon, Orta çağ boyunca egemen olan bu mantığın bilim ve felsefeyi engellediğini, çünkü gerçeği deney ve gözlemin değil aklın kendiliğinden mantık yoluyla bulabileceğini savunuyordu. Oysa bir sorun ideoloji alanından bilim ve ahlak alanına çekildiğinde farklı boyutları görme imkanı doğar. Suriyeli mülteciler konusu ideolojik temelde değil, bilim ve ahlak temelinde tartışılmalıdır.

Ünlü Yunan düşünürü Herakleitos’un dediği gibi “bir ırmakta iki kez yıkanılamaz” Yaşanan an bir kez daha aynı şekilde kendini tekrar edemez. Bu anlamda değişim kaçınılmazdır. Ancak değişim ilkesiz, düzensiz ve gelişigüzel değildir. Değişikliğe yol gösterecek olan kutsal referanslardır.

Bazı insanlar her şeye muhalif olmakla hakikate daha çok yaklaştıkları sanrısı ile yaşıyorlar. Bu durum insanı nihilist bir anarşizme götürebilir.  Aziz Kur'an şüphe içinde olmayı değil, salim bir kalple samimi inanmayı önceler

Bir konuda donanımlı olmak veya entelektüel bir birikim sahibi olmak istiyorsanız birincil kaynaklara yönelin. Din -Felsefe ilişkilerini merak ediyorsanız, bu konuda Kindi'nin risalesini, Gazali ile İbn Rüşd arasındaki tartışmanın meyvesi olan "Tehafüt el Felasife" ve Tehafüt et-Tehafüt" adlı çalışmaları okumanız gerekir.

 

 

Bu çalışmaları okumayıp ikincil kaynaklara yöneldiğinizde olaya bir başkasının gözünden bakıyorsunuz demektir. İkincil kaynakları okuyorsanız veya okumak zorundaysanız, mutlaka karşıt teziyle birlikte okuyun. Ben Gazali ile İbn Rüşd arasında yaşanan tartışma hakkında yorum yapanların çoğunun bu tartışmayı ana kaynaklarından okumadığı kanaatindeyim.

“Descartes ilk çağ kuşkucularının aksine, şüpheyi doğru bilgiye ulaşmak için bir araç olarak değerlendirmiştir. Descartes bu yöntemle "düşünüyorum o halde varım" (Cogito ergo sum) önermesine ulaşmıştır. Her şeyden kuşku duyabiliriz, ancak kuşku duyduğumuzdan şüphe edemeyiz. Kuşku duyuyorsak düşünüyoruz, düşünüyorsak varız demektir."

Ünlü İngiliz ampiristi D.Hume'a göre sebep ve sonuç arasındaki ilişki zorunlu değildir. Hume'a göre güneşin doğudan doğması zorunluluk değil alışkanlıklarımızın ürünüdür. Dolayısıyla "yakmayan ateş "önermesi, aklımıza değil alışkanlıklarımıza aykırıdır. Hume'un determinizme yönelttiği bu eleştiri Kant'ı dogmatik uykusundan uyandırmıştır.

Eğer Hume haklı ise bilimin en temel ilkesi determinizm işlevsiz olacaktı. Kant bu yüzden sebeplilik zincirinin insan aklında doğuştan gelen bir ilke olduğunu savunmuştur.”

“Gazali'de sebep sonuç ilişkisine Allah'ın İradesine yol açabilmek için Hume'a benzer bir yaklaşım ortaya koymuştur. Yakmayan ateş mümkündür, çünkü ateş Hz. İbrahim'i yakmamıştır. Kuşkusuz Allah ateşten yakma özelliğini alabilir. Mucize dediğimiz olgu budur.” 

“Bilginin kaynağının duyumlar” olduğunu savunan Sofistler'e göre insanların anlaşabileceği ortak doğrular olamaz. Çünkü duyumlar aldatıcıdır. 
Sofistlerden Gorgias;

"Doğru bilgi yoktur,

Olsa bile bilinemez,

Bilinse bile anlatılamaz,

Anlatılsa bile anlaşılamaz"

Protogoras ise, "İnsan her şeyin ölçüsüdür" sözüyle bilginin göreceliliğini ilan etmişlerdi. Bilginin göreceliliği din, ahlak, devlet konusunda da sürdürmüşlerdir. Böylece Yunan toplumunda büyük bir sosyal karmaşa ortaya çıkmıştır.

Sokrates, Platon ve Aristoteles gibi büyük bilgeler ise evrensel doğruların olduğunu ortaya koymaya çalıştılar."

Anarşist düşüncenin en önemli düşünürü Max Stıner'e göre, kural nereden gelirse gelsin, insan özgürlüğünü sınırlandırdığından dolayı kötüdür. İyi kural olamaz. Bu yüzden kural ortaya koyan bütün otoriteler (Din, ahlak, hukuk, devlet) reddedilmelidir. Erdemli bir insanın yapması gereken ilk eylem içinde yaşadığı devleti yok etmek olmalıdır.

Bir olayın doğruluğunu sadece sonuçlarına bakarak değerlendirmek İslami bir anlayış değildir. Pragmatizme göre bir olaya anlam kazandıran sonuçtur. İyi sonuçta yarar sağlayandır. Dolayısıyla evrensel ahlak ilkeleri yoktur. Faydalı olan değiştikçe ahlak kuralı da değişir.

Ölüm döşeğinde son anlarını yaşayan bir Kızılderili bilge yanındakilere şunları söylemiş: "Ben 20 yaşlarındayken bütün dünyayı değiştireceğimi düşünürdüm. 30'lu yaşlarda bunun mümkün olmadığını görüp kendi yaşadığım ülkeyi değiştirmeyi düşündüm. 40'lı yaşlarda bunun da çok mümkün olmadığını görüp kendi ailemi değiştirmeye karar verdim. Şimdi ölüm döşeğindeyim, keşke kendimi değiştirerek başlasaydım."

Kızılderili bilge haklıdır. Ortalıkta kendini bile değiştiremeden dünyayı değiştirmeye kalkan o kadar çok sayıda insan var ki. Adam akşam sabah kapitalizm aleyhine atıp tutuyor. Aklına cebindeki kredi kartlarından kurtulmak gelmiyor mesela. Kendisi lüks arabalarla gezerken Ebu Zer paylaşımları yapmak arasındaki çelişkiyi görmezden geliyor. Milleti yoksullara yardım etmemekle suçlarken en küçük yardımı yapmıyor. Sanal alemdeki paylaşımlarla kendini tatmin etmeye kalkıyor.

Devam Edecek..

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş