metrika yandex
  • $38.3
  • 41.73
  • GA25250

Haberler / Kültür - Sanat

“Bir Yalnızlık Figürü Olarak Zebercet: Bahtin’in Yaklaşımıyla Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli Romanında Çoksesli Söylem”

09.12.2023

 

 

Hazırlayan: Aleyna Baykuş / Hertaraf Haber Kültür Sanat Servisi

“Kimi konuşan, gülen, kimi asık, kayıtsız yüzler. Hepsi

de birbirine ve ona benziyordu bunların;

kendileri bilmeseler de bir insanın yapabileceği

her şeyi yapabilirlerdi” (Atılgan 2010:128).

Giriş

Yusuf Atılgan'ın ikinci romanı olan Anayurt Oteli (1973), otelin hem kâtipliğini hem de yöneticiliğini yapan Zebercet’in iletişimsizliğini, yalnızlığını, cinsel sorunlarını ve nihayetinde intiharını anlatır. Roman, özelde Zebercet karakterinin, genelde ise toplumsal uyumsuzluk yaşayan bireylerin toplum içinde yabancılaşmasını ve buna bağlı olarak yaşadığı travmaları merkeze alır.

Bu çalışmada; Bahtin'in çokseslilik kuramı üzerinden Yusuf Atılgan'ın Anayurt Oteli adlı eseri değerlendirilecektir. Romanın baş kahramanı olan Zebercet karakterine derinlemesine odaklanarak, Dostoyevski’nin yarattığı karakterlerin özellikleri bağlamında ilişki kurulacak ve aynı zamanda romanda çoksesli söylemi var eden karakter ve unsurlara yer verilecektir. Karakterlerin roman içinde yerini özgürce alması ve yaratıcısının kölesi olmaktan ziyade kendi öz bilinçleriyle romanda var olmaları şüphesiz Mihail Bahti’nin Dostoyevski Poetikasının Sorunları kitabı boyunca ele aldığı “çokseslilik” kuramını destekler niteliktedir. Bahtin’in çokseslilik kuramı doğrultusunda Anayurt Oteli romanında eşanlılık ve çok düzeylilik üzerinden, zaman, mekan, karakter, söylem, içerik ve anlatım tekniği gibi kavramlara odaklanarak romandaki somut unsurlar tespit edilecektir.

Dostoyevski Avrupa sanatsal nesrinin gelişimindeki diyalojik çizgiyi izlerken yeni bir türsel roman çeşitlemesi yaratmıştır: çoksesli roman. (...) Çoksesli romanın yaratılmasını romansal nesrin, yani romanın yörüngesinde gelişen bütün türlerin gelişimindeki ileriye dönük dev bir adım olarak addetmiyoruz yalnızca, insanlığın sanatsal düşünce biçiminin gelişimindeki dev bir adım olarak da kabul ediyoruz. Bize öyle geliyor ki, bir tür olarak romanın sınırlarının ötesine geçen özel bir çoksesli sanatsal düşünce biçiminden söz edilebilir doğrudan doğruya. Bu düşünme biçimi, bir insanı ve her şeyden önce de düşünen insan bilincinin ve varoluşunun diyalojik alanının, monolojik konumlardan yapılacak sanatsal özümsemeye tabi olmayan yönlerine erişilmesini sağlar.” (M. Bahtin, Dostoyevski Poetikasının Sorunları, s. 355)

Anayurt Oteli’nde Çoksesli Unsurlar

Dostoyevski, her şeyi tamamen kahramanın öz-bilincinin bir boyutuna dönüştürerek kahramanına teslim eder. Öz-bilinç, bir karakterin oluşturulmasını belirleyen sanatsal başat olarak kahraman imgesinin diğer özelliklerinin yanında yer alamaz; bu diğer özellikleri kendi özellikleri olarak temellük eder ve onları kahramanı tanımlayıp nihaileştirme gücünden yoksun bırakır. Zebercet'in dünyası ölü tanıdıklar ve yaşayan yabancılarla doludur. Yazar, okuyucunun ilgisini Zebercet’in sıradan olaylar karşısında içinde yaşadığı bunalımlar vasıtasıyla çekmeye çalışır. Zebercet, romanda fiziksel özellikleri veya bedensel varlığı ile değil düşünceleri ile yaşar. Düşünce imgesi, karakterin taşıyıcı imgesi durumundadır. Zebercet, asla tam olarak tanımlanamayan veya tüketilemeyen bir bilinç olarak romanda yaşar. Zebercet karakteri geleneksel hayat tarzıyla uyumlu olmadığı gibi etrafındaki insanlara karşı bir sorgulama halindedir. Aynı zamanda Zebercet’in ruh dünyası küçük olaylardan çabuk etkilenmektedir ve hayal kırıklıklarıyla doludur. Çocukluğundan gelen psikolojik rahatsızlığı onu zamanla toplumdan tamamen soyutlar, Zebercet her şeyi hayal dünyasında yaşar. Her şeyi hayal dünyasında yaşaması, Zebercet’in içinde bulunduğu iletişimsizlik sorununun bir sonucu olarak gözlemlenebilir. Emekli subaya "gitmeyin" nasıl denir bilmiyor, altı adım gittikten sonra döndüğünde Ekrem oradaysa teklifte bulunacak fakat altı adım "ya döndüğüme ordaysa" korkusuyla kaç adım olduğu belirsizleşiyor. Lokantada karşısına biri oturduğunda hep kalkacağı tutuyor. Aynı zamanda her şeyin provasını yapar. “Çay yapayım mı?” teklifinin bile provasını yapar. Birçok özelliği ile Zebercet alışılmış merkezî karakterlerden uzak, tipolojiye dönüştürülemeyen bir karakterdir. Zebercet'in iç monolog olarak gerçekleşen sorgulamaları, kendisine yönelir ve bilincindeki gerçekliğin çift değerliliğini yansıtır. En kuvvetli örnek olarak ise Ortalıkçı Kadın tiplemesi verilebilir çünkü bu tipleme Zebercet'in ideal kadın profilini taşımıyor olduğu halde onun için cinsel bir obje görünümündedir. Nefret ve cinsellik duygularını birleştirir. Yusuf Atılgan romanında sınırları ve çizgileri kesin olmayan karakterler yaratmış ve karakterleri nihaileştirmemiştir. Anayurt Oteli’nin sakinleri şu şekilde verilir: “köylüler, tütün parası bekleyenler, parti delegeleri, dişçiler, hastaneden çıkanlar, yatak bulamayan hastalar, askere gelenler, pazarcılar, celepler, çalışmaya gelenler, iş arayanlar, öğretmenler, sınava gelen öğrenciler, avukatlar, bir yakınlarının Ağırceza’daki duruşmasına gelenler, gezici oyuncular, bir gecelik çiftler, emekli subay olduğunu söyleyen adam, ortalıkçı kadın, kedi, gecik…” (Atılgan, 2010, s. 60). Sadece Zebercet özelinde değil, romandaki bütün karakterler genelinde söylenilebilir ki; yazar hayatın içindeki şölene katılmaya zorlanan karakterlere yer vermiştir. Kendisini emekli subay olarak tanıtan, polisten insan kaçakçılığı ve kızını öldürmek suçları sebebiyle kaçan adam; ilk evliliği sonucunda bâkir olmadığı gerekçesiyle geri yollanan ve daha sonra yaşlı bir adama verilen, son olarak da otele yerleşen Ortalıkçı Kadın, Zebercet’in çevresindeki bu tiplerdendir. Fakat yazar, güçlü karakterler yaratmıştır. Romanda karakterler yazardan bağımsız işlerler. Birbirleriyle zıt olan karakterler bile, örneğin Zebercet ve otelin çeşitli misafirleri romanda kendi söylemleri ile var edilmeye çalışılmıştır. Romanda otelin lobisinde gerçekleşen birçok sahnede karakterlerin farklı durum ve algılama biçimleri vardır. İçinde bulundukları bağlam, odağına aldıkları meseleler ve belleklerinin geçmişi gibi sebeplerle farkı algılama biçimleri oluşur. Anayurt Oteli'nin karakterleri farklı toplum düzeyleri tarafından temsil edilir ve bütün sosyoloji verilmeye çalışılır. Bu da romandaki çok-düzeyli tutumu var eder. Aynı zamanda romanda karakterlerin bağımsız ve tek başına bir kişiliği vardır.

Eser genel tema olarak ele alındığında kahramanlarda toplumdan kaçma ve toplumdan soyutlanma davranışının yoğun olarak bulunduğu görülür. Bu davranış sadece Zebercet’te değil, Ortalıkçı Kadın, Emekli Subay, Haşim Bey gibi kişilerde de bulunmaktadır. Zebercet’in kırılgan yapısıyla örtüşen bir durum, otelin isminin “Anayurt” olmasıdır. Otel ismini tıpkı Zebercet gibi hayatın gerçekleriyle yüzleşmekten kaçanların, zorluklara göğüs geremeyenlerin kendilerini bir nevi teselli etme çabalarından alır. Zebercet’in otelinde bir müddet kalan ve zaman zaman Zebercet’in de yakınlık gösterdiği kendini emekli subay olarak tanıtan adam, öz kızını öldürmüştür. Otelin müşterilerinden genç adam ise daha ilk gecelerinde eşini öldürmüştür. Zebercet’in çevresinde bulunan bu tür saplantılı ve suçlu kişiler, onun kırılgan ruh dünyasının derinden etkilenmesine sebep olur. Zebercet hayatında bir kadının yer almasını istemektedir. Bu isteği onu Ortalıkçı Kadına yönlendirir. Zebercet tarafından öldürülen Zeynep, Zebercet’e kayıtsız şartsız boyun eğen bir cinsel obje görünümündedir. Zebercet bir yandan fantazmatik ögeler kurgular ve onların içinde aşık olduğu kadınla cinselliğini deneyim ederken, diğer yandan gerçek yaşantısında sahip olduğu tek cinsel obje olan Zeynep’le sevişmektedir. Gerçi bu eyleme sevişme demek bile güçtür çünkü Zeynep, Zebercet’e herhangi bir şekilde karşılık vermemektedir ve bu ilişkiden haz aldığı bile söylenemez. Ne var ki, yine de Zeynep, Zebercet’in dilediği gibi cinsel dürtülerini tatbik edebildiği bir cinsel objedir. Zeynep’le olan sevişmesinde Zebercet herhangi bir şekilde kendini bastırmamakta, kısıtlamamaktadır.

Bahtin’e göre her ne kadar Dostoyevski karakterlerini psikolojiye indirgemek yanlış bir tutum olsa da, Anayurt Oteli romanında çokseslilikten ziyade Zebercet ve onun iç dünyasında yaşadığı olayar ve ruhsal bunalımları romanın odağını oluşturur. Eserde karamsar ve çekingen bir ruh haliyle anlatılan Zebercet, çocukluğundan itibaren psikolojik baskıya maruz kalmıştır. Zebercet’in gençliğinde de bu psikolojik baskılara maruz kaldığı anlatıcı tarafından ifade edilir: “Başöğretmen gelmişti bir gün, dövmüştü. ‘Anası oğlan doğurmuş, Zebercet hamur yoğurmuş’ derdi.” (Atılgan, 2010, s. 28) Zebercet takıntılı bir tiptir. Dışarıya çıktığı zaman insanların gözlerinin onu üzerinde olduğunu düşünmektedir. Psikolojide sosyal fobi tanımlanan bu davranış ergenlik döneminde olağan olarak kabul edilirken, Zebercet gibi yetişkin birinin bu türden davranışlar sergilemesi onda psikolojik sorunlar olduğuna işaret etmektedir. Nitekim Zebercet’in de hiç evlenmemiş olması onda sosyal fobinin oluşmasının nedenlerinden biri olarak değerlendirilebilir. Romanın birçok sahnesinde Zebercet’in doyuma ulaşamayan cinsel açlığına değinilir. Kahramanın yaşadığı cinsel problemler ve dürtüler kişiliğinin ayrılmaz parçası olur. Zebercet’in davranışlarına yön veren aitsizlik, sevgisizlik ve bunların yokluğu nedeniyle doyuma bir türlü ulaşamayan cinsel arzudur. Anayurt Oteli eserinin kahramanları kitaptaki karamsar hava ile uyuşan kişilerdir. Genellikle kendini toplumdan soyutlamış olan bu karakterler, Zebercet’in kişilik özellikleriyle benzer bir yapıdadır. Fakat elbette Zebercet bir tip olma özelliğinden tamamen ayrılmış, topluma aykırı bir karakterdir. Kimseyle arkadaşlık anlamında bir yakınlığı yoktur. Öyle ki beraber olduğu Ortalıkçı Kadınla dahi duygusal bir yakınlık kuramaz. On yıldır toplumdan kendini soyutlamıştır ve otelin dışına nadir çıkmaktadır. Gecikmeli Ankara treni ile gelen kadına duyduğu ilgi onu dışarıya çıkmaya ve topluma karışmaya sevk eder. Birkaç kahve ve sinema deneyimi sonucunda Zebercet bunu da başaramaz. Yaşamı boyunca hep kaybetmesi onun toplumla çatışma yaşamasına neden olur. Anayurt Oteli romanında Zebercet’in kendinden memnuniyetsizliği ile yüzleşmesi ayna ile gerçekleşmekte iken, memnuniyetsizliğe ölçeklendirme öznesi, “gecikmeli Ankara treni ile gelen kadın” üzerinden sağlanmaktadır. Zebercet kadının gidişinden sonra ayna karşısında kendi fiziksel özellikleri ile yüzleşmekte ve boyunun yeterince uzun olmadığı, yüzünün kuruluğu ve son birkaç yılda karın kaslarının daha da gevşediği gibi ifadeler ile kendini beğenmeme durumunu aktarmaktadır (Atılgan, 2010, s. 14-15). Yaşadığı psikolojik baskı sonucunda oluşan ruh hâli onu Ortalıkçı Kadını öldürmeye kadar götürür. Ancak bu cinayet onda pişmanlık duygusu uyandırmaz. İntihar etme Zebercet’in ruhsal yönden güçsüzlüğünün bir sonucu olarak okuyucuya sunulur. Oysaki Zebercet’in kendisiyle özleştirdiği Emekli Subay intihar etmek yerine kaçmayı tercih etmiştir. Bu durum Zebercet’te vicdan muhasebesinin ağır bastığını göstermekte ve kendisini suçlu olarak ilan ettiğine işaret etmektedir. Nitekim kahraman kendi suçunun cezasını kendisi verir. Zebercet, sinemada tanıştığı Ekrem’e kendisini tanıtırken, isminin Ahmet olduğunu söylüyor “Ahmet, babasının adıydı” (Atılgan, 2010, s. 50). Benzer bir şekilde sokakta bir bankta otururken karşılaştığı yaşlı adamla sohbete giren Zebercet, ne iş yaptığı sorulduğunda, babasının bir dönem çalışmış olduğu nüfüs müdürlüğünden bahseder. Bu eksende Zebercet’in sosyal ilişkilerinde, babası rolünde davranmaya gittiği gözlenmektedir. Zebercet sembolik sistem dışına çıkmış, suçluluğuyla yüzleşince yaşadığı travma sonucu egosu, onun gerçekten babasına iyi bir evlat olamadığını kabul ettirmiş ve Zebercet Gerçek evreye bir anlık geçiş yaparak intihar etmiştir.

Dostoyevski romanının çok-sesliliğinin benzerliği, kahramanların birer ideolog olmalarının yanı sıra, Zebercet gibi tip özelliği taşımayan karakterlerin bile bir fikre sahip olmalarından gelmektedir. Yazar, metni monolojik bir fikre indirgemek yerine farklı görüş ve fikirleri de okuyucuya duyurabilme imkanı tanımıştır. Aynı zamanda yazar, kahramanlarının kendisi gibi açık uçlu bilinçlerini, başkalarının önünde meşrulaştırarak diyaloğun merkezine konumlandırmış olur. Anayurt Oteli kahramanı taşıdığı fikirlerin ancak diyalojik birliktelik ile ortaya çıktığı söylenebilir. Farklı kişilerden yükselen seslerin bir arada olduğunu diyaloglarda görülmektedir. Eşanlılık, kalabalık bir yapının aynı ortamda kaynaşmadan bir uyum içerisinde yan yana bulunması ve yazarın bütün sesleri aynı anda duyması, çoksesliliğe örnek olmayı mümkün kılmıştır. Tek bir düzlem üzerinde bütünü ele alan bu oluşum eşanlı olarak gelişen bir mekanizma oluşturmaktadır. Etrafta bulunan insanların varlığına, duygularına, yaşadıklarına ve en önemlisi onlara aynı düzlemde söz hakkı veren yazarın tutumu çokseslidir. Bahtin’e göre çoksesli romanda “kahramanın görüş alanının yanında başka bir görüş alanı; kahramanın dünyaya bakış açısının yanında başka bir bakış açısı var olabilir” (2004: 100). Bu bağlamda, Ortalıkçı Kadın, gibi romanın yan karakterleri değerlendirilebilir. Ortalıkçı kadının hayata bakış açısı Zebercet’ten farklı olarak, günlük yaptığı rutin işler odağındadır. Zebercet’in Ortalıkçı kadına bakış açısı yatılı bir çalışan olmanın yanında aynı zamanda Zebercet’in cinsel arzularını karşıladığı ve kendini tatmin ettiği bir obje görünümündedir. Fakat Ortralıkçı kadının bakış açısıyla Zebercet ona göre bir işveren veya patron olmaktan öteye geçmez. Bu şekilde karakterlerin birbirlerine dair olan görüşlerinde farklılıklara yer verilmesi romanın çoksesli yapısını ortaya koyar.

Karnaval Mekanı: Anayurt Oteli

Zebercet’i bir birey olarak toplumun içinde ve belirleniminde konumlandırdığımızda, metnin ikinci katmanı olan mekan devreye girer. Romanda olaylar iki temel mekân üzerinden gelişmektedir: Otel ve Kent. Otel, adeta bir roman kişisine dönüşmüştür. Nitekim Berna Moran, otelin bir roman karakteri olarak sunulduğuna dair şu değerlendirmeyi yapar: “Şurası kesin ki, Keçeciler için yapılmış konağın sonradan otele; otelden, iki kişinin yaşadığı kapalı bir mekana ve kapalı bir mekandan iki ölüyü barındıran bir mezara dönüşünün, romanda, doğumundan ölümüne dek bir karakter gibi izlendiğidir” (Moran, 2008:312). İçine doğup büyüdüğü, başka bir deyişle kendisini bir birey olarak, koşulunun belirlediği sınırlar içerisinde kurduğu bu mekan Zebercet için aynı zamanda hem ev hem iş yeridir. Romanın ana teması, bireysel yalnızlık ve yabancılaşmadır. Gerek bu hisleri yansıtmakta gerekse Zebercet’in yaşadığı psikolojik bozuklukların anlatımında mekân önemli bir rol oynamaktadır. Yazarın kurguladığı mekan, Dostoyeski’nin mekanlarına benzer bir yaklaşımla, caddeden geçen araba seslerinin şiddet ve sallatınya hissedilen gürültüsü ve detaylarıyla okuyucuya sunulmuştur. “Caddeye bakan yüzü aşı boyalı. Üç mermer basamakla çıkılan dışkapı iki kanatlı, yarıdan yukarısı camlı, demir parmaklıklı, kapının iki yanındaki iki büyük pencere de parmaklıklı; öteki katların pencerelerinde parmaklık yok. Kapının üstündeki kemerde koyu yeşil üstüne ak yazılı büyük teneke levha: ANAYURT OTELİ” (Atılgan, 2010, s. 11) Birbirine benzeyen günler, geçici insanlar ve ilişkiler ve yalnızlık hem Zebercet hem de otel için geçerlidir. Halkın hiyerarşiyi göz ardı ederek bir araya geldiği her yer çoksesliliğe zemin hazırlar. Mekan olarak otel, romandaki çoksesli söylemi var eden en önemli unsurlardan bir tanesidir. Zebercet haricinde farklı hayat görüşlerine sahip insanlar, romanda bir çatı altında toplanır. Birbirlerinden farklı sınıf, meslek, yaş ve eğitim düzeyinde olan oteldeki kişiler, bir bütünün parçalarını oluşturur. Çoğu eleştirmen, eserlerinde sembolik çağrışımlar kurmayı sevdiği bilinen Yusuf Atılgan'ın otel mekânıyla Dostoyevski'nin Yeraltından Notlar adlı öyküsüne de gönderme yaptığını düşünmektedir (Moran, 2002; Oktay, 2001, s.178). Romana ismini veren Anayurt Oteli, Zebercet karakteri ile bütünleşmiştir. Nitekim romanda olayların kurgulandığı, düğümlendiği ve çözümlendiği mekan oteldir. Roman otelde başlar ve otelde sonlanır.

Anayurt Oteli’nde Anlatım Teknikleri

Yazar, eserde sık sık kullandığı betimleme, bilinç akışı ve iç monolog gibi anlatım biçimlerini başarıyla uygulamıştır. Eserde mekan ve kişi betimlemeleri ile okuyucunun zihninde somutlaştırmaya yardımcı olunmuştur. “Kadının bıraktığı gibi duruyordu her şey: yatağın ayakucuna doğru atılmış yorgan, kırışık yatak çarşafı, terlikler, sandalye, başucu masasındaki gece lambası, bakır küllükte bitmeden söndürülmüş iki sigara, tepside çaydanlık, süzgü, çay bardağı, kaşık, küçük bir tabakta beş şeker…” (Atılgan, 2010, s. 7) Orta boylu denemez, kısa da değil. Askerliğindeki ölçülere göre boyu bir altmış iki, kilosu elli dört. Şimdilerde, otuz üç yaşında, gene don-gömlek kantara çıksa elli altı ya da elli yedi kiloyu bulur. İki yıldır karın kasları gevşemeye başladı. Başı bedenine göre büyükçe, alnı geniş; saçları, kaşları, gözleri, bıyığı koyu kahverengi; yüzü kuru, biraz aşağıya çekik ama gecikmeli Ankara treniyle gelen kadının gittiği sabah aynaya baktığında gördüğü kadar değil. (Atılgan, 2010, s. 12) Yazarın Zebercet’e yönelik bu betimlemesi kahramanın iç dünyasının yanında fiziksel olarak da zayıf olduğunu gösterir. Çünkü yazarın olumsuz ifadeleri tercih ettiği görülür. Bu durum Zebercet karakterinin okuyucunun zihninde yerleşmesine katkı sağlamaktadır. Eserde gerdek gecesi eşini öldüren adamın sorgusu sırasında iç monolog tekniğinin yazar tarafından kullanıldığı görülür. Adam kendisine yöneltilen sorulara cevap vermemektedir. Tanık olarak sorguya katılan Zebercet ise bu sırada vicdan muhasebesi yapmaktadır. Çünkü Zebercet de aynı şekilde suçsuz bir kadını öldürmüştür ve bu durumu herkesten saklamaktadır. Dostoyevski romanında parodi ve polemik temeline oturmuş iç konuşmalar biçemin kopmaz bir parçası olmuştur. Kahramanın kendi sesleri çoğalır, kahramanın kendi iç sesine başkaları adına kendisine bakan başka birisinin sesi ve bu diyalogu izleyen olası üçüncü ses eklenir. Yazar iç monologlar vasıtasıyla kahramanı kendi vicdan mahkemesinde yargılar. Onun kendisini sorgulaması sırasındaki “Doktor kız oğlan kız dedi. Babası kızının üstüne erkek sinek kondurmadığını söyledi. Neden öldürdün onu? Babası mı babası çoktan ölmüş sonra evermişler bozuk çıktı diye sabaha karşı geri göndermiş sabaha karşı çıplaktı yatakta gözleri ağzı açık yorganı üstüne çektim…” (Atılgan, 2010, s. 74) şeklindeki sözleri düşünce dünyasını okuyucuya sunar. Akşam otele gelen Zebercet’in yatağına yatarken zihninden geçen karmaşık düşünceler eserde bilinç akışının etkili bir şekilde kullanıldığını göstermektedir

“Buyur komutanım
Bu ne kepazelik kimsin sen
Ahmet oğlu Serdar
Halil Onbaşı Fatihli’yi ite kaka çıkarıyor Emekli Subay gelip oturuyor karnının üstüne çok sağlamsınız diyor
Bitkinim
Değil değil nasıl oldu sizinki
Bilemiyorum ya sizinki
Eskiden çok bağlıydı bana son günlerde köye gidicem diye tutturmuştu
Afrika’da bir köye mi
Öyle sanıyorum
Çok ağırsınız inin karnımdan lütfen
Evet gidiyorum kaçmam gereksiz” (Atılgan, 2010, s. 93).

Sonuç

Dostoyevski’nin benzersizliği, çok-sesli diyaloğu kullanmasının yanı sıra, kahramanlarını ideolog olarak yaratmasından da kaynaklanmaktadır. Bahtin’in Dostoyeski kuramı Anayurt Oteli ile bağdaştırıldığında, birer ideolog olan karakterlere istisna olarak Zebercet bulunur. Fakat Zebercetin düşünbilimsel öğretiye bağlanarak onun dizgesine katkılar getiren bir birey olmadığı halde, romanda kendi söylemi ile var edilmesi, Yusuf Atılgan’ın çoksesli tutumu romanda oldukça başarıyla yansıttığı görülür. Böylece romanlarının felsefi ve politik açıdan da zenginleşmesini sağlamıştır. Romanın ana temalarından birini oluşturan nihilizm, ideolog kahramanlar olmaksızın bu kadar çeşitli bir şekilde serimlenemeyecek ve roman monolojik bir esere dönüşecekken; Dostoyevski’nin karnavalın içinden yarattığı ideolog kahramanlar ile eser, diyalojik bir romana dönüşmüştür. Dostoyevski’nin önemi romanlarında ne anlattığının yanı sıra, karnaval ve diyalojik imgelem ve söylemi kullanarak nasıl anlattığıyla da ilgilidir. Bu açıdan Anayurt Oteli, çok katmanlı ve çok sesli özelliğin en iyi gözlemlenebileceği ve Bahtin’in diyalog, çokseslilik ve karnaval kavramlarının anlaşılmasını sağlayan en önemli eserlerden biridir.

KAYNAKLAR

Atılgan, Yusuf. Anayurt Oteli, İstanbul: YKY,2010.

Bahtin, Mihail. Dostoyevski Poetikasının Sorunları. Çev. Sabri Gürses. İstanbul: Alfa Yayınları,2020.

Moran, Berna . Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 2. İstanbul: İletişim Yayınları, 2008.

Baştürk, Mehmet. “Anayurt Oteli ve Dünya Ağrısında Otel Simgesi.” Folklor/ Edebiyat Dergisi 21/84 (Nisan 2015), 131-144.

Fidan, Mehmet. “Anayurt Oteli’nin Anlatım Biçimleri ve İletişim Sorunları Yönünden İncelenmesi.” Edebiyat Araştırmaları Dergisi 1/3 (Eylül/Ekim 2018), 15-32.

Çiftçi, Deniz. “Bir sınır-mekan olarak Anayurt Oteli ve Zebercet” Yüksek Lisans Tezi. İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2019.

Serter, S.Sırrı.“Beyaz Perdede Oidipus Kompleksi: Norman Bates ve Zebercet Karakterlerinin Metinsel Okuması.” Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi. 35 (Haziran 2021), 339-358.

Babul, Hazal. “Dostoyeski Poetikasının Cinler Romanı Çerçevesinde Değerlendirilmesi.” Pivolka Dergisi 9/30 (Ocak 2019), 12-14.

Yıldırım, İ. Murat. “Yusuf Atılgan’ın Romanlarında Kahraman Tipolojisi.” Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, 6/4 (Aralık/2017), 2493-2502.

Balık, Macit. “Kendilik ve Ötekilik Sorunu Açısından Yusuf Atılgan’da Suç, Ölüm ve İntihar.” Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 9/45 (Ağustos 2016), 35-48.

 

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş