metrika yandex
  • $36.31
  • 37.61
  • GA23865

Haberler / Kültür - Sanat

AÇILIM – ATILIM/KAZIM SAĞLAM

09.10.2023

AÇILIM – ATILIM

Sıkışan ve daralan her kişi, her müessese, her devlet, her anlayış ve düşünüş, her medeniyet; atılım ve açılım yapmak ister. Bu sanıldığı kadar kolay ve hemeninde olabilecek bir durum değildir.

Bu işin sancısını çekenler, -ister kişi olsun ister bir müesseseyi idare eden olsun, ister bir fikrin kurucusu veya yürütücüsü olsun, ister bir devlet idarecisi olsun, ister medeniyet varisi ve savunucusu olsun- açılımdan önce açmazı, kilitlenmeyi, tıkanıklığı... tespit etmek zorunda.

Bu zorunluluk acı ve sinir bozucudur.

Acıdır çünkü mevcut açmaza, tıkanıklığa kendisi de katkı sağlamıştır, belki şikâyet edenin kendisi bu tıkanıklığın müsebbibidir. Eğer öyle ise yani açmaza kendisi de katkı sağlamış ise bunu önce itiraf edecek. Kitlenme denilen şey belki dün bir çıkış yolu, bir atılım idi. Bugün açmaza vesile haline gelmiş olabilir. Atılımcı bundan sadece nedamet duyarak sıyrılamaz. Tıkadığı alanları açmak için de gayret göstermek ve çaba harcamakla görevlidir. Bu görev hatayı telafi etme sayılır bir nevi.

Atılım biraz yıpranmayı da barındırır. Genellemelerle başkasının yaptıklarını değerlendirerek onların yanlış ve aşırılıklarını törpülemekle açılım ve atılım olmaz. Başkalarının yapıp ettiklerini değerlendirmek atılım ve açılımcıların işi-kârı değil. O danışmanların işidir. Danışmanlar; danışmanı olduklarının söylediklerini ve yaptıklarını değerlendirmekle vazifelidirler.

Lakin bazıları, kenarda durur, hâkimane tavırlarla atılımcı ve açılımcıları yönlendirir, kendilerini sağlama alırlar, atılım ve açılımda daima daha yüce ve ideal olanları usul ve üsluplarına göre gündemleştirirler. Böylece hem atılımı desteklemiş hem de daha yüce ve ideal olanı söylemiş olur. Böyleleri her zaman çok temkinli konuşurlar, asla riskli alanlara yaklaşmazlar. Her riskli alanda hem birebir içinde gibi görüntü verirler hem de kendilerini o riskli alandan uzak tutmasını bilirler.

Açılımın birinci şartı demek ki açmazı doğru ve yerinde tespit etmek.

İkinci şartı yıpranmayı ve bir yerde kirlenmeyi göze almaktır. Kirlenen yıkanarak temizlenir, hiç kirlenmeyen yıkanma ihtiyacını da duymayabilir. Kirlenip yıkanmak bizi diri kılar. Açılım ve atılım için yıpranmayı ve de hata yapmayı göze almak zorunludur. Hiç iş yapmayan asla yanlış yapmaz, yeni bir açılım önermeyen bulunduğu ortamda asla yıpranmaz ve daima yüce bir mevkie sahip olur. Uyanıklar atılımcı ve açılımcıları arkadan iterler ve önde onların her yaptığının daha yücesini beyan buyururlar.

Derdi olanlar; açılım ve atılım için harekete geçmenin vakti gelmiştir. Kendine güvenen yola koyulsun ve ne önerecekse önersin. Çünkü açılım ve atılım vaktidir. Müesseselerimiz, düşüncemiz, devletimiz (İslam dünyasının tümünü kast ederek söylüyorum, sadece Türkiye'yi kast etmiyorum. Bazıları devletimiz kavramını kullanmaya alerji duyuyor.) medeniyetimizin yeni açılım ve atılım vakti gelmiştir. Tıkanma açılmanın ön şartıdır, halinden memnun olan yeni açılım ve atılım ihtiyacını duymaz. Tarih bize açılım ve atılımdan korkanların devre dışı kaldığını gösteriyor.

Açılım ve atılım için bir başka şart; kendi ahvalimizi ve dışımızdakilerin ahvalini iyice bilmek ve değerlendirebilme kabiliyetini kesbetmekle mümkündür. Bu büyük, yaygın ve acil işe herkes kendi mesuliyet alanıyla başlar ve açılımını düzgün yapabilirse medeniyetimiz de kendiliğinden atılımını gerçekleştirmiş olur.

Hayali ve ayakları yere basmayan yüce ve değerli fikirler, yüzyıl sonra işe yarayabilir.

Bugünü yaşayanlar kendi zamanına ve mekanına göre açılım ve atılımlarını gündemlerine alsınlar ve o meyanda açılım ve atılım yapmaya gayret göstersinler...

AÇMAZI AÇMAK

İnsanoğlunun belli açmazları her zaman olabilir. Bu açmazlar çoğu zaman kişileri neyin üzerinde durması gereğini çıkmaza sürükleyebilir.  Konu seçmede, seçtiği konuyu işlemede nasıl bir iz takip edeceğine, neyi nasıl izah edebileceğine kanaat getiremez hale getirir. Bu tereddütler, bu iniş-çıkışlar neticede bedbinlik oluşturur.

Kötümser havayı dağıtmanın ne olması lazımdır diye kafa yorarken, aniden önüne bir mesele gelir ve önüne düşen/düşüren bu mesele hakikat anlamında bir mesele midir, yoksa piyasanın önüne sürdüğü ve aslında kendisini ilgilendirmediği bir mesele midir? Bunu eğer kestirebiliyorsa doğru bir seçim yapmış olur. Yok eğer bunu düşünmeden önüne sürüleni gerçek mesele imiş gibi addedip yola koyuluyorsa; işleyeceği konu, elde edeceği netice, varacağı yer, ne olursa olsun, o kişi kendisi değil demektir. Çünkü yolunu kendisi belirlememiş, konusunu kendisi seçmemiş, önüne sürüleni işlemiş o kadar. İşlediği konu, faydalı da olabilir, elde edilen faydalar dolaylı yoldan kendisine fayda sağlamış da olabilir, kârlı bir ticarete müncer dahi olabilir. Ama bütün bunlar o işlediği iş ne ise onun değildir, o sadece bir aparat hükmündedir.

Ama kendisi ölçüp tartarak bir konuyu ele almışsa, bir işlemeyi kendisi tasarlamış ve yürürlüğe koymuşsa; neticesi kazançlı çıkmazsa dahi onun için hayırlıdır. Çünkü kendi zihin gayreti ve fikri düşüncesinin ürünüdür. Bazı seneler tarla hasat vermez, meyve yetiştirsin, elde olmayan sebeplerle o sene mahsul alamayabilirsin. Ama şunu da biliriz ki; meyve yetiştirmiş isen bu sene mahsul vermemişse seneye verebilir.

Demek ki aslolan kişinin zihni ameliyesi ve kendi icadı olanı icra etme yetisini kazanmasıdır.

Toplumlar, devletler de böyledir. Kendi plan-programı olan toplumlar/cemaatler, kendi zihin ürünü olan işlere koyulurlarsa ne kadar engellerle karşılaşırlarsa karşılaşsınlar ne kadar tökezlerlerse tökezlensinler, ısrarla ve bile-isteye zihin ürünlerini sürdürürlerse günün birinde olumlu neticeye vasıl olabilirler. Kendi ömürleri bunun semeresini görmezse bile onların ardından gelenler semeresini görme bahtiyarlığına ulaşırlar.

Piyasa malı düşüncelerle yola koyulanlar; çabuk bir kâr elde edebilirler, o anki ihtiyaçlarını karşılayan bir rahatlamaya kavuşabilirler, toplum nezdinde itibar da kazanabilirler. Hatta uluslararası bir aferine de vasıl olabilirler...

Ama bunların hiçbiri kalıcı ve sadra şifa olacak semereler değildir. Geçici, uçucu, dönemsel, başkasının değirmenine su taşıyıcılığından başka bir şey değil...

Kalıcı olan zordur, zahmetlidir, az kâr getiricidir, çok yatırımcı az semerecidir. Ama uzun solukludur, o ülkenin insanına aittir, kimse elinden alamaz. Eğer dünyadaki gelişmeleri hesaba katarak kendini geliştiriciliğe kapatmamışsa daime kendini yenileyen ve her zaman meriyette olan bir hal alıcıdır.

Herkes zihnini yorsun ve kendine ait bir "şey" elde etmenin yollarını arasın. Yol bulamıyorsa zihnini yorarak yürümeye çalışana destek olsun.

 

Kâzım Sağlam

Kaynak: medeniyetvakfi.org

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş