ey okuyucu
korona günlerinde eve çekilince zorunlu
bekliyoruz işte... beklemenin ne demek olduğunu anlamışken…
hadi iyilik için
bugün birlikte iyi bir şeyler yapalım istiyorum
çünkü iyilik,
konuşarak, yapılarak yaygınlık kazanır
aynı kötülükler gibi.
iyiliği çoğaltmanın en kestirme yolu, iyiliği gündemde tutmaktır.
geçmişte çokca yapılan, şimdilerde sosyal medyada da rastladığım
ilginç bir haber okutma ve yaygınlaştırma yolu vardı;
ey kişi, okuduğun metni hemen en az 7 kişiye ulaştır değilse diye başlayan,
veya 7 kişiye ulaştırırsan
oğlun işe girecek, kızına 3 vakte kadar iyi bir kısmet çıkacak, falan işte,
diye ortalıkta çok da anlamlı olmayan yazılar dolaşır dururdu.
insanların inançlarının zayıf kısmından faydalanma işte
okumuşsunuzdur.
okuduğunuz yazıyla ilgili aynı benzer
bir hassasiyet göstermenizi bekliyorum…
İşin içinde cenneti var olan bir haber hem de..
valla
çünkü benim bildiğim
bu yazıyı ve konusunu birilerinin duymasını çok bekleyeni var,
kapı, pencere aralarından dışarıyı gözetler dururlar.
o tanıdık olanı,
hemde kokusundan bile tanıdığı
işte onu diyorum,
ayak sesinden ayırt edilecek olanlar var ya,
canparelerini
bekleyip duranlar işte…
ey merhamet nerdesin
gelince kapıyı çalmadan girsen…
şöyle diyelim o zaman;
toplumun adeta karşılıksız hizmet üretme refleksleri olan geleneklerin
modernitenin marifetiyle
unutturulmuş, parçalanmış ve
insanı hayata karşı yalnız, çaresiz, biçare
bırakıldığını söylemiştik geçen yazımızda...
birey özgürlüğü ve mutluluğu var ya,
hani bitmek bilmeyen hazlarımız işte,
ha tam da o putçuluktan bahsediyorum, modernite,
bireyciliği kutsayan bir zihin yapısıyla
önce geniş aileyi çekirdek aileye sonra da
cinsel rolleri yok ederek
sorumsuz birlikteliklere kapı aralamış ve
aileyi duman etmiş, etmektedir...
karşılıklı hizmet ve
fedakarlıkla sözleşmesi olan toplum ve
aile fertleri,
bencillik ve birey olma yarışında
modernitenin büyüsüne uğramış,
aile bölünmüş
ve sırası gelince bir birilerine hizmet edenler ortada kalakalmıştır...
çocuklar kuluçka makinesinde meydana gelmediği gibi,
ebeveynlerde yumurtlama makinesi değildi.
ah ki ah.
modernitenin böylesi hızlı ve acımasız etkileri
insan üzerindeki en belirgin zayiatı
çocuklara ve
ihtiyarlara olmuştur...
ah! ihtiyarlık...
hani yeniden çocukluk hallerine dönüş var ya.
“sakın öf dahi demeyin”
denilen zamanlar işte.
ne ilginç...
ebeveynlerin kucağında hayata hazırlanan varlık,
zamanı gelince aynı benzer kaderle karşı karşıya kalıyor.
kas gücü zayıflarken, akıl ve hafıza dahil
bütün yetkilerin bir bir, gün gün eksilmesi işte..
yeniden çocuk olmaya adım adım giden insandan bahsederim...
bu bizim kaderimiz.
kaçış yok
diyorum ki,
numara yapmaya gerek yok,
yakışık almaz.
Babaya, anneye ihtiyarlık gelip çatmışken,
en basit ihtiyaçlarını görmede artık problem yaşıyorlarsa
ki öylesi çevrede o kadar çok ki...
sahi okuyucu
senin de var mı böylesi anne baba...
veya etrafına bi baksan şöyle ne kadar çok değil mi...?
ya evlerinde bir başlarına,
son dönemlerini yalnız ve biçare
tarif edilmez acılar içerisinde geçiriyor
kapı, pencere önlerinde sessizce oturuyor bekliyorlar...
bekliyorlar, öylece durup bekliyorlar…
hele bir de eşini kaybetmiş bir başına yaşayanlar var ya.
ah sessizlik...
"yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık"
diyor ya şair…
veya
ihtiyarlar toplama kamplarına gönderilmiştir.
fiyakalı ismini biliyorsunuz,
huzuru çok olan evler mi diyorlar,
ha işte oralarda ölümü bekliyorlar...
ey mücahitlik yaparak cennete gitmenin yollarını arayanlar,
aloo! orda mısınız...?
“yanında anne babası ihtiyarladığı halde cennete yol almayana şaşırırım’’ diyen
Aziz Peygamberi hatırlasana...
yanında ihtiyarlamak, ve cennet,
ne acayip bir şey...
öylesi zamanlara ulaşmış
olanlara
“öf dahi demeyin, kol kanat gerin” diyor ya Aziz olan Kitap.
öf! diyecek işleri çok ki,
uyarıyor Kitap anlasana ey evlat...
İhtiyar, çok da düşkünler ama yanımda değil gelmiyor(lar) evlerinde rahatlar, iyiler,
öyle diyorlar,
gelmiyorlar mı?
gelmez tabii
niye gelsinler ki...
sakın sesinin tonu seni ele veriyor olmasın...
onlar ciğerini bilir evlatlarının…
ben çok istiyorum ama, işte hanım, bey işte falan...
orda mısın yenge hanım ve beyefendi;
seni var eden, büyüten kim diye başlayacak cümleler kurmayacağım...
biliyorsunuz zaten...
bilmek değil ki sorun,
merhamet, merhamet işte...
hayat doyumsuz zevklerimizin tatmin yeri değildir.
“rızasını almakta dünyada hırslı olacağın iki kişi annen ve babandır" der hz Ali...
ebeveynlerine son zamanlarındaki birliktelik ve onların senden razı oluşu inanan kişiysen
cennetine vesile olur...
inanan degilsen, çocuklarına örnek olursun,
kendin düştüğünde ele ayağa…
anladın sen… anladın...
etme bulma dünyası işte.
ey yolcu,
davaydı, devlet kurmaydı falan işte bilirsin,
imtihanını orda burda kahraman olma hevesiyle arayıp durma.
imtihan herkese özeldir ve
imtihanın burnunun dibinde olur durur ama
aşkın duyguların dolduruşuyla görmezsin...
ey yolcu
bayram sabahında,
düğün dernek, cenazen olmuştur işte...
hani kapının çalınmasını bekler ya insan
anan baban, elden ayaktan düşünce,
yani ihtiyarlık gelip çattığında,
ha! işte seni
öylesinden çok daha fazla bekleyenlerin var
ve cennetin orda
ah bilsen..
ey yolcu
davranma zamanı.
evin en iyi odasını açma zamanı,
sofraya bir iki tabak koyma zamanı,
cennet kazanma zamanı...
anla.
ne olur anla...
konuşturma,
ağlatma adamı...
kabul edilecek dua kapıları kapanmış adamım ben
ağlatma...
Vakit varken…
Not; yazılarımın, dilediğiniz kısmı dahil, dilediğiniz şekilde dostlarınıza ikram etmeye açıktır. Her hakkı okuyucuya aittir.
Kibrin Mağlûbiyeti -1 | İlhan Akar
23.04.2024
müslüman ‘Allah diri’dir! valla! MUSTAFA AKMEŞE 19.04.2024
Baş Döndüren Diplomasi AHMET GÜRBÜZ 24.04.2024
Siyasal Olanın Dönüştürücü Gücü… ABDULAZİZ TANTİK 18.04.2024
Seçimin İmkanları YUSUF YAVUZYILMAZ 21.04.2024
Kemal Kılıçdaroğlu ÜSTÜN BOL 06.04.2024
YEREL SEÇİMLER ÜZERİNE SÜLEYMAN ARSLANTAŞ 08.04.2024
SİYASET VE SERMAYE YUSUF YAVUZYILMAZ 13.04.2024