metrika yandex
  • $32.45
  • 34.68
  • GA18240

Tabii Öğretmenlik

OSMAN KAYAER
18.03.2019

Muallimlerin “tabii öğretmenlik”lerine dair bir kaç kelam

Eğitim sistemimiz hakkında pek çok kişi, pek çok şey söylüyor ve yazıyor. Ve maalesef toplum olarak ideolojik saplantılarımız olduğu için eğitim ile ilgili görüşlerimiz “kesin inançlılar”ınki gibi. Bu yüzden eğitim konusunda “asgari müşterek”ler bile bulamıyoruz..

Ben, bu yazıda, görev yaptığım okuldaki gözlemlerimden hareket ederek, muallimlerin “tabii öğretmenlik”leri hakkında birkaç kelam etmek istiyorum.

İlk önce, eskilerin “muallim”, şimdikilerin “öğretmen” dediği kişinin ne işe yaradığını tespit etmekte fayda var. Adından da anlaşılacağı gibi “Muallim”, talebelere belli bir müfredatı öğreten kişidir. Öğretmen kelimesi de aşağı yukarı aynı anlamı ifade eder. Maalesef yeni eğitim-öğretim sistemimiz, muallimin “tabii örnekliği”ni göz önünde bulundurmaz. Çünkü ona göre, öğretmen, sadece müfredatı öğretirken  muallimdir. Müfredatı öğretme dışında, mesela otururken, kalkarken, öğrencilere hitap ederken “özel hayatı” olan biridir ve “özel hayat dokunulmazdır”. Sanki insan, çift kişiliklidir ve ikisi birbirinden kesin sınırlar ile ayrılmıştır! Halbuki öğretmenlik, insanın kimliğinden, kişiliğinden, kültüründen vs.. bağımsız değildir.

Benim “tabii öğretmenlik” dediğim şey, muallimlerin müfredatın gereği olarak anlattıklarının dışında da talebeler için “numune-i timsal” (bizim gençliğimizde “ideal tip” diyorlardı, şimdikilerde “rol model” diyorlar) olmalarıdır. Yani öğrenciler gayri ihtiyari olarak muallimlerin konuşmalarından, mimiklerinden, davranışlarından, mantalitelerinden, kılık kıyafetinden, hazlarından, kişiliğinden vs etkilenirler. Bunun en belirgin olduğu dönem, çocuğun ilkokula gittiği dönemdir. Bu yüzden muallim, sadece müfredatı öğreten kişi değil, aynı zamanda bizzat kendi “kimliğini ve kişiliğini” çocuklara gayr-ı ihtiyari aktaran kişidir. Yani öğretmen, kendisinde ne varsa onu talebelere öğretendir. Farkında olsa da, olmasa da.

Bu kadar laftan sonra, gelin muallimlerin, “öğretmenler odası”ndaki hallerinden hareketle “tabii öğretmenliğimiz”in nasıllığı hakkında bir kaç çıkarımda bulunalım.

Uzunca bir aradan sonra mesleğe yeniden döndüğüm için olsa gerek, biraz da yabancılaşmış olmalıyım ki bir şey dikkatimi çekiyor, tuhafıma gidiyor.

Bizim okulun öğretmenler odasında bir çay ocağı var. Üzerinde sürekli çaydanlık bulunuyor. Teneffüs için dışarı çıkan muallimler, öğretmenler odasına gelir gelmez, soluğu bu çay ocağının önünde alıyor. Ancak herkes sadece kendisi için bir bardak çay dolduruyor ve yerine geçip keyifle çayını yudumlamaya başlıyor. Bazılarının özel bardakları var, hatta bazılarının da hem özel bardakları hem de özel bitki çayları var.

Lakin hiç kimse, “bir başkasına çay içer misin, sana da bir bardak çay doldurayım mı?” demiyor. Ya da hiç kimse iki bardak çay doldurup, birisini masada oturan arkadaşına götürüp “sana da bir bardak çay doldurdum, birlikte içelim? demiyor. Çünkü öğretmenlerimiz ciddi bir bireyselleşme sürecinden geçmiş bulunuyorlar. Birileri “birey” olmaktan övgü ile bahsetse de “bireysellik” ideolojik bir kategori olarak benim zihnimde hiç de iyi bir yerde durmaz. Ancak bu başka bir bahse kapı aralayacağı için bu kadarla yetinip üzerinde daha fazla durmayacağım.

Bizim geleneğimizde ikram etmek, çok beğenilen bir davranıştır. Hatta başkasının yanında bir lokmayı bile, paylaşmadan yemek ayıptır. Şimdi düşünüyorum da, arkadaşına “bir bardak çay ikram etme nezaketi”ni unutmuş biri, ücretini aldığı dersin müfredatı dışında çocuklara ne verebilir? Yada öğrencilerin bu hocadan müfredatın dışında öğreneceği şey “bireysel bir hayat sürmek”ten öte ne olabilir? Daha açık söyleyecek olursak bu öğretmenlerimizin “tabii öğretmenliği” farkında olsalar da olmasalar da “bireysellik dersi” vermekten ibaret olacaktır.

Uzun lafın kısası, öğretmen yetiştiren kurumlarımız gelecek nesilleri yetiştirecek muallimlerimize “insan ilişkileri”ne dair ders vermemekte ısrar ederlerse, varacağımız yer, batılıların girdikleri her deliğe girmekten başka bir şey olmayacaktır. Ve eğitim sistemimiz “şehir bedevisi” yetiştirmekten öteye gidemeyecektir.

Yorum Ekle
Yorumlar (3)
Aynur Kızılkuyu | 19.03.2019 07:14
Eskiler armut dibine düşer derlerdi;öğretmen-öğrenci ilişkilerini ve öğretmen niteliğini sorguladığımızda bireyselligin ötesinde çok daha vahim şeylerin sözkonusu olduğunu görüyoruz.Onlara da değinmeniz temennisiyle...Her kelimesine katıldığım muhteşem bir yazı...kaleminize vi yüreğinize sağlık.
Aynur Kızılkuyu | 19.03.2019 07:00
Eskiler armut dibine düşer derlerdi;öğretmen-öğrenci ilişkilerini ve öğretmen niteliğini sorguladığımızda bireyselligin ötesinde çok daha vahim şeylerin sözkonusu olduğunu görüyoruz.Onlara da değinmeniz temennisiyle...Her kelimesine katıldığım muhteşem bir yazı...kaleminize vi yüreğinize sağlık.
Kemal | 18.03.2019 18:32
Osman hocam Allah razı olsun