metrika yandex
  • $32.57
  • 34.69
  • GA19020

İnsan’ın Âfak ve Enfüs Dönemleri

OSMAN KAYAER
05.08.2019

İnsan, Kur’an’ın beyanına göre varlık türünün en son halkası ve yeryüzü halifesi olarak yaratılmıştır. Bir yanı topraktan diğer yanı ruhtan müteşekkil olan insan, ontolojik özellikleri itibariyle çok karmaşık bir varlıktır. İçinde binlerce cevher taşıyan toprak ve yine bizim mahiyeti hakkında en küçük bir bilgiye bile sahip olmadığımız ruhun meczedilmesinden meydana gelen insanın en az onlar kadar karmaşık olmasından daha tabii bir şey olamaz.

Bütün karmaşıklığına rağmen toprak ve ruhtan müteşekkil olan insanı, ikili bir varlık olarak tanımlamak mümkün. Kur’an’ın deyimi ile nefsine “takva” ve “fücur” yerleştirilen insan, bir yanı ile toprağa meyilli olup dışa dönük; diğer yanı ile ruha (derûni olana) meyilli olup içe dönüktür. İnsan, dışa dönüklüğünden ötürü yeryüzünde toplu halde yaşamak ve medeniyetler (medeniyet dinli hayat anlamındadır) oluşturmak gibi bir özelliğe sahiptir. İçe dönüklüğü ile de, kendini geliştirmek ve İslam’ın “İnsan-ı Kamil” dediği üstün varlığı gerçekleştirmek çabasındadır.

Kur’an’da kıssası anlatılan Hz. İbrahim, babası ve kavminden uzaklaştığı bir sırada derin düşüncelere dalar. Bu esnada Allah, ona “Afak” ve “Enfüs”te ayetlerini göstereceğini haber verir. İnsanın özelliklerini en iyi bilen Yaratıcı’sı, ona kendi ayetlerini göstermek istediğinde önce dış dünyadan başlamakta sonra da insanın derununa yönelerek ayetlerini idrak ettirmektedir. Buradan anladığımız kadarı ile insan, önce “dışarı”ya yönelmekte; onu tanımakta ve sonra belli bir birikime gelince kendisini fark etmekte ve bu defa ilgisini “kendi”ne yöneltmektedir.

İnsanın geçirdiği biyolojik ve ruhi gelişim süreçleri gözlendiğinde bu durumu açıkça fark etmek mümkündür. Biyolojik yanımızın hızla geliştiği bebeklik ve ilk çocukluk yıllarımıza baktığımızda, önce çevreyi keşfetmeye çalıştığımızı görürüz. Elimize aldığımız her şeyi ağzımıza götürdüğümüz ve ondan aldığımız tat veya sertlikle hakkında bir kanıya vardığımız, biraz daha büyüdüğümüzde çevremizle ilgili olarak ebeveynimize (onları bıktıracak kadar) “Bu ne?” sorusu sorduğumuz herkesin malumudur. Çocukluk dönemi boyunca elimize aldığımız her şeyi bir oyuncak olarak kullanmamız biraz sonra değineceğimiz ikinci dışa dönme döneminin hazırlığından başka bir şey değildir.

Bu dönem boyunca oyuncaklarla adeta her defasında bir medeniyet kurar ve çok geçmeden büyük bir zevkle onu yıkarız. Ergenlik dönemi ise biyolojik değişikliğin yoğun biçimde yaşandığı bu yüzden ilginin çevreden çok kendimize döndüğü hatta bir çeşit içe kapanıklığın yaşandığı bir dönemdir. Bu dönemde genç, kendi bedenini fark etmeye başlar. Artık kendi bedeni dururken oyuncaklarla oynamak ona cazip gelmez. Tabii bu farkediş henüz biyolojiktir.

İnsan için ilk âfak ve enfüs dönemi, fizik dünya ve biyolojik yapımızı keşfetme dönemi olarak sona erdiğinde ikinci defa süreç yeniden başlar. Artık insan için, sahici âfak ve enfüs dönemi başlamıştır. Bu dönemde fert, bir iş edinmek, aile kurmak, cemiyet içinde sosyal statü kazanmak gibi dünyevi uğraşlar verir ilkin. İnsan ömrünün uzunca bir dönemi bu ikinci âfak süreci olarak geçer. Bu süreç insanın kendisini dünya işlerine kaptıracağı bir dönemdir. Hatta insanların önemli bir kısmı bu dönemi tamamlamadan sürelerini bitirirler. Kur’an’ın dünya hayatını oyun ve eğlenceden ibaret görmesi bu yüzdendir. İkinci âfak dönemi, tıpkı çocukluk döneminde kendimizi oyuna kaptırıp akşamın olduğunu ve havanın karardığını ancak ana ya da babamızın çağırmasıyla fark ettiğimiz gibi, Azrail’in çağırmasıyla sona erer çoğu zaman.

İnsanların ancak bir kısmı, (biraz da ilahi hidayetin yol göstermesiyle) bu sürecin bir gün sona ermesi gerektiğini bilirler ve dikkatlerini kendilerine yöneltirler. Genellikle kırk yaş civarı ulaşılan ikinci enfüs süreci, Allah’ın yeryüzü halifesi olarak en güzel biçimde yarattığı insanın içine gizlenmiş “insan-ı kamil”e ulaşılmasını mümkün kılmaktadır.

İkinci âfak sürecinin insana kazandırdığı tecrübeler sayesinde büyük bir verime dönüşebilen ikinci enfüs dönemini en iyi yaşayanlar, tarih tarafından ya “Feylesof”, ya da “Mürşit” olarak kayıt edilirler.

Yorum Ekle
Yorumlar (2)
osman kayaer | 06.08.2019 11:22
adil bey kardeşim, çok doğru demişsin "gecikmiş bir ruh hali" iyi bir tabir. yetmişine gelip hala afakta yaşayanlar var şu dünyada. kendini fark edemeden ölüp gidecekler dolaşıyor aramızda. halbuki afakı doğru dürüst anlamak da ancak enfüsü (nefsini / kendini) bilmek ile mümkün. afaka kendini bilmeden bakmak başka, kendini bilerek başkadır. bu yüzden gençlerin dünya algısı ile ihtiyarların dünya algısı başkadır.
Adil büyükçolak | 06.08.2019 06:49
Allah razı olsun güzel bir yazı istifade ettim. 40 geçtip hala afakta kalmak gecikmiş bir ruh halini yaşamak olsa gerek