metrika yandex
  • $32.45
  • 34.68
  • GA18240

Umutlanacak O Kadar Çok Şey Var ki! Yeter ki Yararlanabilelim

MUSTAFA YILDIZ
19.03.2018

Kimi kişiler kendini ifade etme gereği duyunca bazen tanımlarda zorlanırlar.Hiç gereği yokken ya bir “Etnik köken” üzerinden, veya kimi zaman “Din” üzerinden kendini ifade etme gereği duyarlar.Bazende tanımlamayı abartarak yöreyi, siyasi felsefesini veya hemşehrilik gibi alt birimleri bile referans olarak kullanma ihtiyacı duyarlar.Kimileride daha çağdaş ve güncel olması hasebiyle “Vatandaşlık” kavramını “üst kimlik” olarak kullanmayı yeterli bulurlar.daha kuşatıcı olması nedeniyle kapsamı gereği yeterli olabileceğini düşünürler.Bütün bunlar, insan doğası gereği bir nevi mensubiyet duygusu taşıması ve bir yerlere dahil olma, yalnız olmadığını vurgulama ve kendini mahalle baskısı altında tutmama adına zorlama tanımlamaları ödünç alarak kullanma gereği duymasından kaynaklanır.Yani içgüdüseldir.

 

Yukarıdaki sosyolojik sınıflandırmaların hiç biriside tek başına insanlığı kucaklaması ve çatı işlevi görmesi için yeterli olamayacağı gerçeğide ortadadır.Her insanın hayal/tasavvur dünyasında rahat geçinebilme, barış/huzur içinde yaşayabilme ve güvenli bir ortamda hayatını idame etme hayali ve arzusu vardır.Zaten normal olanıda budur.Herkeste oluşan beklenti de bu yöndedir.Zaten insanlığa çözümler sunan siyasi ve ideolojik yapılarda, kendilerinin güven ve huzurun yeğane merkezi olduklarına inandıkları ve öyle gördükleri için insanlığa çağrılarda bulunurlar.Maalesef bu kavramlar üzerinden yapılan tüm çağrıların, dünyanın hiçbir yerinde başarı sağladıkları görülmemiştir.

 

Mesela, “Etnik köken” sorun çözmede tek başına yeterli olsaydı, Kuzey Kore ile Güney Kore’nin, Arap yarım adasında kurdurulan iri ufaklı devletçiklerin, Britanya Adalarında mevcut onlarca devletciklerin olmaması gerekirdi.Zira aynı kökenlerden geliyorlar.Buna rağmen, bırakın bir arada olmayı kabül etmek, bilakis tam aksine kendi aralarındaki sürtüşmeler ve zaman zamanda düşmalığa varacak kadar hoş olmayan hadiselerine bile şahit olmaktayız .Demek ki, aynı “Etnik köken”den gelmiş olmak, birliği ve beraberliği sağlamada her zaman tek başına yeterli ve geçerli olmayabiliyor.

 

Keza, sayılan bu devletlerin kahir ekseriyetinin dinlerininde aynı olması bile, maalesef bir ve beraber olmalarının sebebi olamıyor.Tarihte zaman zaman birliktelikler olmuşsada, iyi tahlil edilirse eğer, bu başarınında “Güç” üzerinden gerçekleştiğini görürüz.

 

Demekki, sadece din, ırk, siyasi felsefe, mensubu bulunduğu herhangi bir sivil toplum örğütü, sorun veya sorunları çözmede tek başına yeterli olmayacağı/Olamayacağı gerçeğini artık görmemiz gerekiyor.Çözümü uzaklarda aramaya da gerek yoktur.Kendi değerlerimizde var olan kavramlarımız zaten bizim için yeterlidir.

 

Mesela, kadim kültürümüzde dünya ni’metlerinden azami ölçüde yararlanmamış kişiler tanımlanırken, öne çıkan tanımlama “Fakir ve Yoksul” kavramlarıyla, hakları ellerinden alınmışlar, haksızlığa düçar olanlar ise “Mazlum ve Mağdur” kavramlarıyla tasnif edilerek tarif edilirler.Dinleri ve kimlikleri pek öne çıkarılmaz.Doğru olanıda budur zaten.Demek ki, insan olarak bize Allah tarafından doğuştan bahş edilen hakların her insan tarafından kullanımı hususunda kısıtlamar varsa şayet bu zulümdür yapanda zalimdir.Kimliğin/kim tarafından yapıldığının bir önemi yoktur.Böylesi durumlarda zulme karşı tavır alma, hakkı gözetme, adeletten yana olma da her insanın görevi olur.Burda da kimliğin bir önemi yoktur.Yani, nerede olursa olsun zulmün karşısında olmak bir araya gelmenin, bir arada olmanın yeterli sebebi olmalıdır.”Kendin için istediğini kardeşin içinde istemedikçe kamil manada mü’min olunmaz” düstur budur.

 

Kanaatimizce bu ilkeler uygulama zemininde tatbik edilmediği/edilemediği için, gerek yerelde olsun ve gerekse uluslar arası arenada olsun şöyle tezahhür etmiştir; Kaynakların bölüşümünde ve hukukun işleyişinde “Adalet”in gözetilmediği kanaatinin geniş kitleler tarafından yaygın olarak kabul görmesine ve “Güven” ortamına dayalı tereddütlerin ve endişelerin artmasına, ilkesel bazda çözümler sunulamadığı içinde umutların azalmasına neden olunmuştur.

 

Avrupa’nın kendi vatandaşına gösterdiği hassasiyeti özellikle müslüman ülke vatandaşları sözkonusu olunca çifte standartlı davranması, Amerika’nın sürekli kendi çıkar ve menfeatini öncellemesi, Rusya’nın herkese “Yeşil ışık” yakarak “Ben çıkarıma bakarım” imajı çizmesi, komşumuz İran’ın bizi öteden beri içine sindirememesi, bazı islam ülkelerinin bize karşı Amerika’ya hoş görünme adına olumsuz bazı tavırlar takınmaları, BM’lerin beş daimi üyesinin kendilerince kollamak istediklerini vetolarıyla korumaları, AB ülkelerinin bile kendi aralarında sürtüşmeler yaşamaları vs. gibi tutum ve davranışlar, pratik hayatın gerçekleri olmasına karşın yine de halklar nezdinde artık dünyada kimseye güvenin kalmadığı algısının yerleşmesine neden olmuştur.Dünyada yeniden bir başlanğiç yapması şart olmuştur.Bunun öncülerinin müslümanların yapması gerekir.Başkaları yeniden bizleri dizayn eder, roller verirse şayet değişen bir şey olmayacaktır.

 

Yeniden bir güven ortamının tesisi için 1948 de kurulan, 190’nın üzerinde ülkenin üyesi olduğu BM’lerin yeniden tüm üye devletleri bir araya gelerek tüm ülke vatandaşlarının eşit ve adil şartlar altında yararlanabilecekleri ve tüm üye devletlerini bağlayacak yeni kuralların belirlenme zamanı gelmiştir sanırım.Zira, zulüm ebedi olmaz.Aydınlık günlerin şafak vakti emareleri görülmeye başlamıştır.Ya doğum olacak ya da yeniden karanlık bir döneme başlangıç yapılacaktır.Ümidimiz odur ki, bu günler şafak vakti olsun.

 

Aksi takdirde, Dünyada zulüm bitmez.Zayıf olan her daim ezilir.”Hak ve Adelet” söylemleri atmosferde yankılanır durur.Sonuç; “Hakkı Söyledim” der dururuz.Belki bireysel anlamda “yükü hafifletme” babından gönlünüzü ferahatlatırsınız o kadar.Ama, hassaten islam ülkesi yöneticileri yapılması gerekeni (Güçleri nispetinde) yapmıyorlarda, mazeretlere sığınarak savsaklayarak yeryüzünde işlenen zulümlere karşı bir gayretleri yoksa, olmuyorsa şayet, elbette bunun bir bedelinin olacağı mukadderdir.Bu nedenlerden dolayı müslümanların en aktif olma zamanıdır.Çünkü; çözüm değerlerimizin içinde fazlasıyla mevcuttur. ”  ”Ya Rab içimizdeki beyinsizler yüzünden ümmeti helak etme” Amin.

 

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş