metrika yandex
  • $32.45
  • 34.68
  • GA18240

Siyasi Bir Mülahaza

MUSTAFA YILDIZ
15.01.2019

 

Ülkenin yakın “Siyasi Tarih” geçmişini yaşayarak şahit olmuş, sade bir vatandaşın görsel medya veya yazılı basın yoluyla takip ettiği kadarıyla bilgi birikimine sahib birinin bile, tarafsız bir gözle baktığında şu tespitleri yapması mümkündür.

Aynı ortamları paylaştığımız, müşterek sevinç ve yakınmalarda müşterek noktalarımızın olduğu kesimler hakkında gözlem ve düşüncelerimizi ifade etmemiz daha gerçekçi olacağından, aidiyet duygusu ile kendini toplumun belli bir kesimine ait gören seçmen gurubu ile ilgili şu izlenimlerin bilinmesinde yarar olacağını düşünerek diyoruz ki;. 

Kendilerini “Muhafazakar”, “İslamcı” ve “Milliyetçi” kimliklerle tanımlama gereği duyan kişi/kişilerin 2019 yılı Mart ayında yapılacak mahalli seçimlerle ilgili düşüncelerini ifade ettiklerinde öncelikleri hakkında, davranış biçimlerini izlerken “Psikolojik ruh” halleri ile ilgili, sorunlar mevzu olunca gösterdikleri tepkiyi gözleyerek tespitlerde bulunmak için, yıllarca tercihlerini aynı cenahlardan yana kullanan kişilerle birkaç dakikalık “Siyasi sohbet” etmeniz yetiyor zaten.

Bu mülahaza da maksat birilerinin yanlışlarını ortaya çıkarmak değil elbet, ancak azımsanmayacak sayıdaki bir kesim “Mağdur” ama “Mağrur” insanımızın, bir takım uygulamalardan rahatsız olduğu da bilinmeli artk.

Gördüğümüz şu ki, alenen söylemeyi gururlarına yediremeyen bir kesim insanımız ortamı müsait bulunca, konuşmaları esnasında içlerinde birikmiş bir “Öfke”nin olduğunu hemen anlayabiliyorsunuz.Özellikle islami camiada “Acaba aldatıldık mı?”, “Yönetimden dışlandık mı?”, yoksa “Bir kırılma mı yaşanıyor?”, “Yanyana koştuğumuzu zannetiğimiz parkurda meğer bizi yarışmacı olarak görmemişler bile, biz kendimizi yarışmacı zannetmişiz.” gibi..hafızalarını sürekli kurcalayan bu türden düşünceler nedeniyle huzursuz oldukları, “Bu bir yanılma mı yoksa yıkılma mı” diye.. sorgulama yapan bir “Dib dalga”nın oluştuğu/oluşturulduğunu her mahfilde görebiliyorsunuz.

İktidarın bugünkü başarısında en fazla pay sahibi olduklarına inanan bu kesimlerde, yavaş yavaş kendini “Dışlanmış hissetme” duygusu kaplamıştır.Ayrıca, yakın tarihlerde muhtemelen karşılaşma ihtimalini var sayarak bekledikleri “Sizi de denedik”, “Sizi de gördük” iddialarına karşı an itibariyle verebilecek, ikna edici cevapları da hazır olmadığından şimdiden bir mahcubiyet korkusu ve endişesi taşıdıkları da görülmektedir. 

Bu handikapları yaşamayı “Kol kırılır yen içinde kalır”, “Kimseye anlatılmaz ayıplar” olarak telakki ettiklerinden, mahrem saydıkları bu fiili durumu içe kapanarak çözme söz konusu edilirken, seçimler “Beka sorunu” haline getirilince, seçmende yükselen “Milli” duygular dolayısıyla karar vermede zorlandıkları “Psikolojik travma”lar yaşadıkları, yıllarca savundukları “Ulvi” değerlerin eskisi gibi kendilerinde heyecan yaratmadığını söyleyerek fikren de yorgun olduklarını söylemek, kimilerince erken sayılsa da sokakta vatandaşa kulak verildiği zaman gelinen noktanın apaçık bu olduğunu görebilirsiniz.

Halbuki, daha yolun başında iken iktidarda olumsuz emareler sinyal verdiği zaman “Devletin alışılagelmiş rutin reflekslerinden kaynaklı engellemeler” denilerek yumuşatılır, sorgulamalarda da “İyiye yor, sabırlı ol” şeklinde telkinatlar yapılırdı.Ne yazık ki bu gün olumsuz görünen icraat ve uygulamaların, iktidarın yaptırım gücü olmasına rağmen sürdürülüyor olması, “Zorlama ve inanmadan” yapılan yorumların artık toplumu ikna etmediğini kendileri de görmüş olacaklar ki, zaman zaman küçük bir eleştiride dahi hırçın ve tahammülsüz olduklarına şahit olabiliyoruz.  

Oysa başlarken maraton koşmayı göze alarak yola çıkanlar, varacakları hedefi de “Kutlu” bildiklerinden, yokluklara ve çekilen sıkıntılara rağmen “Mutlu” olarak yollarına devam ederlerken, aynı yolda yorgun düşüp yaşlananlar, hedefe ulaşmaya ramak kala, yoldan geçenlerin de yarışmaya katılmalarını bile “Hüsn-ü Zan” ile kabul etmişler/edebilmişlrdir.

Ancak sonradan katılanlara önceden yürüyenler kendilerine tur bindirmiş olmalarına rağmen, istedikleri zamanda ve “Finiş”e yakın yerden yarışa dahil oldukları bilindiği halde, hedefe onlar varmış gibi hakem tarafından kazananlar olarak “Taltif” edilmeleri de emeği olan kesimleri hem üzmüş, hemde rencide etmiştir. 

Oysa, “Ürkek” ve “Erkek” tartışmaları yapılırken sağa sola bakınarak umut arayan insanımız tarafından, bir kurtuluş yolunun arandığı bir ortamda, toplumsal bir talebin de beklentisi olarak yeşeren ve 2002 yılında başlayan bu hareketin söylemlerine ve liderine umudunu ve ümidini bağlayan geniş halk kitleleri büyük destek vererek iktidara getirmiştir.Hatta parti fenatizminin etkisinde kalarak destek vermek istemeyenler bile acaba “Beklenen kurtarıcı bu olabilir mi?” diye içten içe onlar da bir beklenti içine girmişler/girebilmişlerdir.

Bu umudu taşıyanlar “Nuh’un Gemisi” misali rotasını çokta önemsemeden kalkış yapan bu “Tren”e samimi olarak, o günün şartlarında “Çare olabilir” umuduyla binmişlerdir.

Ne yazık ki süreç içinde “Allah’ın rızasını önceleyen, insana hizmeti ibadet gören, tecrübe ve birikimlerini uygulama safhasına geçirmek, hizmet etmek için yetki ve görev bekleyen ve bazı makamlara da gelmiş olan çok az sayıdaki insanımızın da bazıları makamın verdiği ihtişamı kaldıramadıkları için, kimilerinin de yalnız kalarak direnme gücünü kaybedip “Uydum çoğunluğa” diyerek zaaflarına yenik düşerek kimlik ve kişiliklerini de kaybetmişlerdir. Hasbi duygularla görev verilmesini bekleyen, gerçekten hizmet ehli olan nice kalifiye insanımızın beklentisi ise başka baharlara kalmıştır.

Hareket halindeki Tren’e çağrı üzerine binen yol arkadaşları bir müddet sonra istasyonlarda yapılan duraklarda birer birer inmeye başlamış ve her ne hikmetse hep eski, emektar diye bilinen ilk dönem yol arkadaşları “Metal yorgunluğu” yaşıyor diye inmiş/indirilmiş, Tren yeni yolcular alarak yoluna devam etmiş/ettirilmiştir.
 
Bu türden manevralarla meydan tamamen “İçinde emeği olmayan” ve “Havada bulanlar”a kaldığı için, onlar da “Miras yedi” misali hovardaca davranışlar sergileyerek “Toplumun sevgisini ve gönlünü kazanma” vazifeleri iken, bilakis toplumda nefretin doğmasına, öfkenin oluşmasına yardımcı olmuşlardır.

Bu “Güruh” çoğunluk teşkil ettiğinden, her iktidar döneminde “Zuhur” ettiği gibi, aynı oyunlarını sergileyerek, yorgun ve yoksul çevrelerden gelen “Dava” adamlarına karşı güçlerini ve zindeliklerini kullanarak kısa sürede taşradan gelen bu zayıf halkaları merkezin dışına iterek, doğan boşluklardan içeriye sızarak meydanı kendileri kaplamışlardır.

Bu günde yaşanan maalesef budur.”Liyakat” ve “Ehliyet” sahibi olduğu halde, ancak maddeten zayıf olan kimseler merkezi otoriteden de destek ve himaye göremeyince, gücün karşısında tutunamamış ve kenera savrulmuşlardır. Ne yazık ki fiili durum bugün budur. Tarih boyu da böyle olmuştur.

Bu yazılanlar salt muhalefet olsun diye değil, “Sessiz yığınların sesi”yiz iddiası tahakkuk etsin diye, böyle düşünenlerimiz de var! haberiniz olsun babındandır.

Vesselam…..

Yorum Ekle
Yorumlar (1)
Leyla | 15.01.2019 23:28
“Sessiz yığınların sesi... Verdiğimiz emeğe, yaptığımız fedakarlıklara, yaşadığımız mağduriyetlere ve tüm iyi niyetimize rağmen görünüyor ki bize yine aynı şiiri okumak düşüyor Biz kısık sesleriz... Minareleri Sen ezansız bırakma Allah'ım Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansız bırakma, Allah'ım!