metrika yandex
  • $32.65
  • 35.29
  • GA17640

Kendimiz Olmak, Özgür Olmakla Olur

MUSTAFA YILDIZ
11.11.2018

Yaratılışı gereği her insanın doğasında “Özğür olma” (Hür olma) arzusu hep var olmuştur. Ekseri insanımız tarafından bu terim; “Kişinin dilediğini yapabilme hakkı kazanmasıdır.” şeklinde anlaşılmıştır. Siyasi literatürde özgürlük, “Laiklik” gibi “Soyut” bir kavram olduğundan maalesef her isteyenin dilediği şekilde tanımlayabildiği, ucu açık, istismara da müsait bir terimdir. Bu nedenle çeşitli tarif ve tanımlamalar yapmak mümkündür.

Yinede kabaca bir tanım yapmak gerekirse şayet, terim olarak özğürlük; “Kişinin tutum ve davranışlarını herhangi bir koşulla sınırlamaması, zorlamaya, kısıtlanmaya bağlı olmaksızın düşünme ve davranma biçimi sergileme durumudur.” diye tarif edilebilir.

Felsefik terim olarak da; “İnsanın her türlü dış etkiden bağımsız olarak, kendi arzu/istek ve düşüncesine (İrade) göre karar verebilmesi durumudur.” diye yaklaşık bir tanımlama yapılabilir.
Bu tanımlamaların aksi istikametinde, “İnsan, doğanın dayatmaları karşısında istese de özgür olamaz.” diyen (Determinist) görüşlerde vardır.

İslam felsefe alimleri de farklı tanımlamalar yapmışlardır. Kimi, “İnsanın özğürlüğü, kendine gösterilen iyi ile güzeli, doğru ile yanlışı tercihte iradesini kullanması durumudur.” şeklinde tanımlarken. Kimi, “İnsan tamamiyle serbesttir.” iyiyi-güzeli, doğruyu-yanlışı kendi bulmada özğürdür.” demiştir.Kimileri de, “İnsanın yartılış kanunlarına göre uzuvlarını kullanma zorunluluğudur.” diye (Cebriye) tanımlamışlardır.

Özgürlük (Hürriyet) kapsam olarak, yukarıda da belirtildiği gibi, daraltılması ve genişletilmesi imkan dahilinde olduğundan, günümüzde de tartışılan konular arasındadır. Bu nedenle müşterek bir tanım yapılmamış ve yapılması da oldukça güçtür.

Özgür olmanın aynı zamanda çeşitleri de vardır. Bunlar de “Düşüncede özgürlük”, “Ekonomik özgürlük”, “Kişisel özgürlük”, “Ahlaki özgürlük”, “İstenç özgürlük” vs.gibi başlıklar altında sayabiliriz. Hepsini bu sutunlara taşımak hacmi büyüteceğinden sadece “Kişisel özgürlük” konusuna kısaca temas edeceğiz.

Genelde en yaygın olarak kullanılan tanımı; "Kişinin kendi iradesi ile davranışlarını yönlendirmesi” şeklinde olanıdır. Kulağa da hoş gelen bu tanım, toplumda fazlaca rağbet görüyor olsada uygulama safhasında, anlayış olarak toplumsal yansımaları kişiden kişiye değişebilmektedir.

Kişinin hakikat (Hikmet) arayışlarında, “Erdemli insan” yetiştirmede, “Kamil mü’min” olabilmeyi sağlamada sağlıklı sonuçların alınması özgür olmayla birebir ilişkilidir. Çünkü yararlı insan, iyi vatandaş, örnek müslüman vs.olmanın ölçütlerinden biri, belki de en önemlisi kişinin özgürce tutum/davranış sergileyebilmesidir. Ayrıca özgürlük, şahsiyet bulmak, kimlik kazanmak için de gereklidir. Zira özgürce yapılan davranışlar değer ifade ederler, özgünlük kazanırlar.Aksi durumda uzaktan kumanda ile idare olunan, başkaları tarafından proğramlanmış robot konumuna düşülmüş olunur. O zaman siz zaten kendiniz değilsiniz ki. Bir yönüyle farkında olmadan başkasının sözcüsü pozisyonuna düşmüş olursunuz.

Bu nedenle, birilerinden duydukları ile oluşmuş/oluşan düşüncelerle hareket tarzını belirleyen insana özgürdür, seredilen fikirler ona aittir denilebilir mi.?

Mensubu olduğu cemaat, mezhep, meşrep, parti, dernek vs..gibi sivil kuruluşların söylem ve eylemlerini sorgulamadan, onların ağzıyla konuşan, o minvalde davranış sergileyen kişi/kişiler iradelerini özgürce kullanıyorlar denilebilir mi.?.

Ayrıca, mensubiyet duygusuyla kendini bağımlı saydığı dost, akraba, ahbap, hemşehri veya yaşadığı çevresi v.s.tarafından yapılan baskılar sonucu bir takım davranışları da bu nedenlerden ötürü yapma mecburiyeti duyan kişi veya kişiler de henüz özgürlüğüne kavuşmamışlar demektir.

Her okuduğunu doğru sanann, her dinlediğinin büyüsüne kapılan, kendisine yapılan telkinlerden etkilenen/etkilenebilen kişi/kişiler de henüz özgür olmamış/olamamışlar demektir.

Hep başkası ne der acaba? diyene, kınayıcıların kınamasından korkana da özgür davranıyor denmez/denilemez de. Nefsi arzularıyla davranan, gücünü ile tahakküm etme hakkı kazandığını zanneden, kazancını kendisine verilmiş sınırsız tüketme hakkı gibi gören ve bu psikoloji ile hareket edenede elbette özgürce davranıyor denmez/denilmez de.

Nefsinin arzularına direnemeyen, olumsuz isteklerine karşı yenik düşene de elbette özgürce hareket ediyor denemez. Zira, dilediğini söylemek, keyfince hareketlerde bulunmakta özgürlük değildir.

Hayatının bazı alanlarını maddiyatı belirlerken, bazı bölümlerini de kendi dışından kaynaklı telkinatların etkisiyle bir yerlere bağlı olarak sürdüren, kendi iradesiyle görüş serdetmeyen/edemeyen, kendi başına karar vermeyen/veremeyen insan da henüz kendi olamamış demektir.

Böylesi bir insanın yaşadığı/yaşamakta olduğu hayatta gerçekte onun değil, başkasının hayatıdır. Zira, başkasının telkinatları onu yönlendirmektedir.

Bir toplumda iradesi zayıf, çabuk etkilenen, insiyatif alamayan kişilerin sayısının fazla oluşu, orda bir özgüven sorunu olduğuna delalettir.  Bu nedenledir ki kendimize ait yasa yaparken bile başkaları ne diyor acaba? diye etrafa bakmadan, sormadan düzenleme bile yapmıyoruz/yapamıyoruz.  Nedeni de işte bu kendi irademizle özgürce düşünüp yanlışta olsa kendimize has ve kendimize ait kararlar veremeyişimizden kaynaklanmaktadır.  Bunun elbette sosyolojik ve psikolojik sebepleri vardır.Şimdilik konumuz bunlar değil.

Şu kadarını söylemek gerekirse şayet, ülke olarak dışa bağımlı yabancı teknolojiyi kullanıyor olmamızın bile özgür düşünme yeteneğimizi büyük oranda törpüleme ve etkilemede payı vardır diyebiliriz. Çünkü, teknoloji tek başına gelmiyor aynı zamanda beraberinde size kurallarını ve ahlakını da servis edebiliyor.Demek ki, kişinin bağımsız ve sağlıklı düşünebilmesinde ülkesinin de bağımsız ve özgür olmasının payı vardır.

Öyleyse şu soruyu herkes kendine sorabilmeli.Acaba paylaştığım düşüncelerimin ne kadarı bana ait ve ne kadarı yerli.?
 

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş