metrika yandex
  • $32.74
  • 34.87
  • GA19020

Rusya ve ABD Arasındaki Anlaşmazlığın Kökenleri

İSLAM ÖZKAN
06.10.2016

ABD ile Rusya arasındaki sorunların halledilme biçimi, sadece Suriye meselesinin nasıl bir sona bağlandığını belirlemeyecek aynı zamanda dünyanın gidişatını da etkileyebilecek bir potansiyele sahip.

 

Rusya ile ABD dünya siyasetinde birbirlerine denk olmayan iki büyük güç.  Farklı metotlarla da olsa sahip oldukları gücü de kendi hegemonyalarını tahkim etmek için sonuna kadar kullanmaktan kaçınmıyorlar. Yaşanan anlaşmazlıklar ve gerilimler, hegemonya savaşının doğrudan ve doğal bir sonucu. Bu konuda şüphe yok. Ancak Rusya ve ABD her ne kadar sahada iki önemli güç ise de iki ülkenin sahip olduğu gücün doğası arasında önemli farklar var; sahip oldukları askeri üsler açısından, silahların teknolojisi bakımından, ordularının gücü ve asker sayısı açısından, ekonomik güç bakımından vs.

 

Diğer taraftan en önemli mesele taraflar arasındaki güç farkı da değil. Devletlerin egemenliğine, uluslararası müdahale hakkına, BM’nin misyonuna hatta uluslararası hukuka bakışta da ciddi farklılıklar var. Rusya 17. Yüzyılda Vestfalya anlaşmasıyla birlikte  ortaya çıkmış olan modern ulus-devlet kavramını ve bunun gerektirdiği bütün sosyolojik, siyasi ve felsefi birikime sahip çıkarken ABD ise henüz daha uluslararası literatüre girmemiş ya da yeni yeni girmiş bulunan yaklaşımları benimsiyor, muhtevası bilinmeyen ya da küreselleşme, postmodernist hukuk gibi bir takım müphem kavramlara sahip çıkıyor. Rusya ise mevcut uluslararası hukukun tam olarak uygulanmasını ve bu hukuka hakim olan felsefenin bütün ayrıntılarıyla  hayata geçirilmesini isteyerek statükodan yana tavır koyuyor. ABD halen metamorfoz geçiren bir takım kavramların gölgesine sığınarak ulus devletlerin egemenlik anlayışını, Bodin’le birlikte kristalize olmaya başlayan egemenliğin parçalanmaz, mutlak ve geçici olmayan doğasını sorguluyor. Ulus-devletlerin iç işlerine karışılmaması ilkesini tartışmaya açarak STK’lar, şirketler ve devlet dışı bir takım örgütlerin önünü açıyor, devletler arası ilişkiler mekanizmasına bu örgütleri de dahil etmeye çalışıyor.

 

Kısacası ABD, uluslararası kurumların üzerinden egemen devletlerin içişlerine karışılabileceğini, gerekirse rahatlıkla müdahale edilebileceği görüşüne kendisini yakın görürken, isteyerek ya da istemeyerek egemen devletleri zaafa uğratıyor, onların etki alanını daraltıyor. Sonuç bu.

 

Ancak durum sanıldığı gibi değil ya da sadece görünenden ibaret değil. Mesele sadece felsefi açıdan tartışılacak kadar teorik değil, biz de bu meseleyi salt sosyolojik ve felsefi kuramlar üzerinden tartışacak kadar saf değiliz. Ne diyordu eleştirel teori: Felsefe ve sosyal bilim, görünenin arkasında ilmek ilmek örülmüş gizli yapıları, zahirde şirin ve masum ilişkiler ağının arkasındaki kirli ilişkileri ortaya çıkardığı ölçüde hakikate yaklaşır.

 

ABD’nin insan hakları, şeffaflık, egemenliğin mutlak oluşuna ilişkin sorgulayıcı yaklaşımlarının arka planınında ne yatıyor? Örneğin kendi devletinin egemenliğine halel getirecek bir yaklaşıma nasıl bakıyor? Ya da neden kameraların önünde müdahaleleri insan hakları adına meşrulaştırsa da gerçekte siyasetleri hoşuna gitmediği bazı ülkeleri anti-demokratik oldukları iddiasıyla tasfiyesini isterken iş diğer bazı anti-demokratik ülkelere gelince zülf-i yare dokunmayan bir tutum geliştiriyor, üç maymunları oynuyor? CIA’in operasyonları, Guantanamo’daki tecrit kampları, başka ülkelerde askeri darbe girişimleri demokratik ilkelerle, insan haklarıyla ne kadar uyumlu? Küresel efendiler sınavda kopya bile çekseler bu sorulara öyle kolay kolay yanıt veremezler, verseler de yanıtları tatmin edici olmaz, geçer not alamazlar.

 

Demek ki mesele salt küreselleşmenin doğasıyla, post-modernist yaklaşımlarla sınırlı değil. Ayrıca bu açıdan bile değerlendirilecek olsa küreselleşmenin ulus-devletleri kapitalizm adına ulus ötesi şirketler ve güdümlü STK’lar üzerinden zaafa uğratmasının,ulus-devletlerin küçük şehir devletlerine dönüşmesinin kimin ekmeğine yağ süreceğini tahmin etmek o kadar da zor değil.

 

Güncele geldiğimizdeyse Ukrayna krizinin ardından ABD ile Rusya arasındaki en temel sorunun Suriye’deki merkezi otoriteye ilişkin tutuma ilaveten teröre karşı mücadelenin nasıl gerçekleşeceğine ilişkin olduğunu söylemek mümkün. Aslında mesele mukayeseli bir şekilde ele alındığında, yukarıda ifade ettiğimiz uluslararası hukukun doğası, ulus devlet ve küreselleşmeye ilişkin tartışmalardan azade olmadığını görmek mümkün. Egemen devlet uluslararası hukuku ihlal etse de müdahale edilebilir mi edilemez mi? Sivillerin korunması meselesi merkezi otoritenin saldırılarından korunurken peki isyancıların sivillere yönelik saldırılarına kim dur diyecek?

 

Daha somuta indirgediğimizde uluslararası terör listesinde yer alan ve el Kaide’yle ilişkisi tartışmasız olan Nusra Cephesi adını değiştirerek Cebhetu Fethu’ş Şam’a dönüştüğünde tutum ne olacak? Durum bu kadar basit de değil. Ilımlı muhalifler adı verilen gruplar, eski adı Nusra Cehpesi adını alan el Kaide ilintili grupla bir çok cehede işbirliği yapıyor. Buna önlem alınacak mı? Rusya’nın itirazlarını bu şekilde özetlemek mümkün. ABD ise bu sorular karşısında net bir tavır ortaya koymaktan kaçınıyor. Hatta yer yer Rusya’yı ilişkilerini kesmekle ve anlaşmayı ilga etmekle tehdit ediyor. Buna karşı Rusya ise ABD’nin ikircikli tavrını ortaya koymak için iki ülke arasındaki anlaşmanın tam metnini yayınlıyor.

 

Sonuç olarak şöyle bir tabloyla karşı karşıyayız: ABD ile Rusya arasındaki sorunların halledilme biçimi, sadece Suriye meselesinin nasıl bir sona bağlandığını belirlemeyecek aynı zamanda dünyanın gidişatını da etkileyebilecek bir potansiyel esahip. Küreselleşmenin geldiği nokta, uluslararası hukukun muhtevası, siyasetin ve hukukun dönüşümüne ilişkin tartışmalar, ulus devletlerin doğası, dünyanın alacağı yeni şekil, post-modernizm-modernizm tartışmaları hep bu anlaşmazlığa ilişkin çözüm ya da çözümsüzlüğe göre şekil alacak.

 

Evet hukuk ve adalet önemli kavramlar ve mutlaka uluslararası hukukta da turnusol kağıdı işlevini görmeli ama sadece zayıflara karşı değil, herkese karşı.

 

İslami Analiz / 04.10.2016

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş