metrika yandex
  • $32.63
  • 35.2
  • GA17640

GENÇLERİN “SINAVLARLA” İMTİHANI

Doç. Dr. MEHMET SAĞLAM
14.11.2018

GENÇLERİN “SINAVLARLA” İMTİHANI 

 “Eğitim olmadan, bu dünyada hiçbir şey başaramayacaksınız.”

                                                                                                   Malcolm X

SUNUŞ

Ölçmek, seçmek ve yerleştirmek üzerinde kopan fırtınalar, yapılan tartışmalar, yeni arayışlar asıl meselenin üstünü örtüp, gerçek soruna odaklanmayı engellediği için şu günlerde yine ve yeniden bir sınav sistemi değişikliğine ihtiyaç duyuldu.

Ölçme işleminin doğru biçimde yapılması öğrencilerin değerlendirilmeleri açısından önemlidir. Dolayısıyla bu yöndeki arayışlarda aslında oldukça anlamlıdır. Ortaöğretimden yüksek öğretime geçişte yapılan sınavların niteliğinin nasıl olması gerektiğine ilişkin son yapılan açıklamada yeni sınav sistemi ile bilgiyi kullanmayı ve bilgiden yeni bilgi üretmeyi önceleyen bir yaklaşımın esas alındığı vurgusu önemlidir. Ancak gözden kaçırılan nokta bilgiden yeni bilgi üretmeyi başarabilen bireyleri ölçebilmek için önce böyle bir anlayışla eğitimin yapılandırılması gerekliliğidir.

Öğretenin merkeze alındığı, geleneksel anlayışın egemen olduğu, farklılıkların dikkate alınmadığı, yaparak yaşayarak öğrenme ortamlarının oluşturulmadığı, öğrenenin aktif olmadığı, ezberin ve tek taraflı bilgi aktarımının yoğun olduğu bir öğrenme ortamında bilgiyi kullanmayı bilen, o bilgiden yeni bilgi üretmeyi becerebilen nesiller yetişmesini beklemek fazlaca iyimserlik olacaktır.

Eğitim sürecinde dört yanlış ya da üç yanlış bir doğruyu götürmez, bir yanlış bütün doğruları yok eder. Bir hedefe varmak için çıkılan yolda eğer doğru güzergahta gidilmiyorsa, yolda trafik kurallarına uymuş olmanın hiçbir anlamı kalmayacaktır. Yapılan sınavlar farklılaşsa da bu sınavlardaki başarı/başarısızlık değişmiyor. Sınav sistemini değiştirerek eğitim sürecinin niteliğine yönelik hiçbir iyileşme ortaya çıkmazken, bu yöndeki çabalarda havanda su dövmenin ötesine geçmeyecektir.

Bu çalışma ile değişen sınav sistemlerine rağmen değişmeyen sınav sonuçlarına dikkat çekilmek amaçlanmıştır.

SINAV GEÇMİŞİMİZ

Ülkemizin gençlerinin sınavlarla olan geçmişi Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM)’nin tarihi ile doğrudan ilişkilidir. ÖSYM 19 Kasım 1974 tarihinde, Üniversitelerarası Kurul tarafından, 1750 sayılı Üniversiteler Kanunu’nun 52 nci maddesine göre, "Üniversitelerarası Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÜSYM)" adıyla kurulmuş, 1981 yılında yürürlüğe giren 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile Yükseköğretim Kuruluna (YÖK) bağlanarak "Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM)" adını almıştır. 3 Mart 2011 tarihine kadar bu adı ile 2547 sayılı Kanunun 10 uncu ve 45 inci maddelerine göre çalışmalarını sürdürmüştür.

3 Mart 2011 tarihli ve 27863 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 17/2/2011 tarihli ve 6114 sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Kurum idari ve mali özerkliğe sahip, özel bütçeli bir kamu kurumuna dönüştürülmüş, kendine özgü bütçesi olan, uzmanlığa dayalı bir personel rejimi ve idari yapısını oluşturacak yasal zemin hazırlanarak “Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı” adını almıştır.

Cumhuriyet döneminde, 1960'lı yıllara gelinceye kadar lise mezunlarının sayısı az olduğundan pek çok fakülte, kendisine başvuran mezunları sınavsız kabul etmiştir. Zaman içinde kontenjanlarını aşan bir taleple karşılaşan fakülteler seçme işini, başlangıçta: (a) Başvuru sırasını dikkate alma ve ihtiyaç kadar adayı kabul ettikten sonra kayıtları durdurma, (b) Fakültede verilen eğitimin niteliğini dikkate alarak liselerin fen ya da edebiyat kolu mezunlarını kabul etme, (c) Lise bitirme derecesine göre sıralanan başvurulara göre öğrenci alma yollarından birini izleyerek yapmıştır.

Lise mezunlarının artması ve lise dengi okul mezunlarına da yüksek öğretime başvurma hakkı verilmesiyle, yukarıda özetlenen öğrenci seçme yöntemleri ihtiyaca cevap veremez duruma gelmiş; fakülteler kendi amaçlarına uygun giriş sınavları düzenlemeye başlamıştır. Bu son durumda öğrenciler, sınavlara katılabilmek için ülke içerisinde farklı şehirlere gitmek, aynı gün ve saatlere rastlayabilen sınavlardan birine katılıp diğerine katılamama durumlarıyla karşı karşıya kalmışlardır. Bu durum, adaylar ve veliler açısından önemli sorunlara yol açmıştır.

1960'lı yıllarda, önce bazı üniversiteler kendilerine özel giriş sınavları düzenlemeye başlamışlar; sonra bazı üniversiteler bu konuda birlikte çalışma yoluna gitmişlerdir. Aday sayısındaki artış, çok sorulu ve objektif testlerden oluşan sınavların hazırlanmasını, başvurma, puanlama, seçme, yerleştirme ve sonuçları bildirme gibi işlemlerde bilgi işlem yöntem ve araçlarından yararlanılmayı gerektirmiştir.

1974 yılında, Üniversitelerarası Kurul, üniversiteye giriş sınavlarının tek merkezden yapılmasını uygun bulmuş ve 1750 sayılı Üniversiteler Kanunu’nun 52 nci Maddesine dayanarak 19 Kasım 1974 tarihinde Üniversitelerarası Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezini (ÜSYM) kurmuştur. Üniversitelere öğrenci seçme ve yerleştirme işlemleri, 1981 yılına kadar bu merkez tarafından yürütülmüştür.

1981 yılında, Merkez, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 10 uncu ve 45 inci maddelerinde yapılan düzenleme ile Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) adı altında Yükseköğretim Kurulunun bağlı bir kuruluşu hâline getirilmiştir. Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı, 1974 ve 1975 yıllarında aynı gün sabah ve öğleden sonra olmak üzere iki oturumda, 1976-1980 yıllarında aynı günde ve bir oturumda uygulanmış; 1981 yılından itibaren iki basamaklı bir sınav hâline getirilmiştir. İki basamaklı sınav sisteminde ilk basamağı oluşturan Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS) Nisan, ikinci basamağı oluşturan Öğrenci Yerleştirme Sınavı (ÖYS) ise Haziran ayı içinde uygulanmıştır.

1974 yılından itibaren adaylardan yüksek öğretim programlarına ilişkin tercihleri toplanmış ve adaylar puanlarına ve tercihlerine göre yüksek öğretim programlarına merkezî olarak yerleştirilmiştir. 1982 yılından itibaren de ortaöğretim kurumlarından adayların diploma notları alınmaya başlanmış ve bu notlar 2547 sayılı Kanunun 45 inci maddesi kapsamında Ortaöğretim Başarı Puanı (OBP) adı altında belli ağırlıklarla sınav puanlarına eklenmiştir.

1987 yılından itibaren, yüksek öğretim programları ile ilgili tercihlerini belli alanlarda toplayan adaylara, sınavda belli testleri cevaplama, diğerlerini cevaplamama olanağı tanınmıştır.

1999 yılında iki basamaklı sınavın ikinci basamağı kaldırılmış, sınav ÖSS adı altında tek basamaklı bir sınav hâline getirilmiştir. 1999 yılındaki değişiklikte önceki yıllarda uygulanan ÖSS’de herhangi bir değişiklik yapılmamış, sınavda sorulara temel teşkil eden bilgilerde temel eğitim müfredatının üstüne çıkılmamıştır. 2006-ÖSS’de yapılan değişiklikle sınavın bir basamakta uygulanmasına devam edilmiş, ancak soruların bir kısmı önceki yıllarda olduğu gibi ÖSS tipinde hazırlanmış, bir kısmı ise tüm lise müfredatı göz önünde tutularak hazırlanmıştır.

6114 Sayılı Kanunun Kuruluş, görev ve yetkiler başlıklı 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “ Yükseköğretim Kurulu kararlarına veya ilgili mevzuat hükümlerine istinaden başta yükseköğretim kurumlarında ön lisans, lisans veya lisansüstü öğrenim görecek adayların puan sıralamasına göre tespiti veya yerleştirilmesi ile yükseköğretim kurumlarında atama veya yükselmelerde esas alınan sınavlar olmak üzere, ulusal ve uluslararası her türlü bilim, yetenek veya yabancı dil sınavları ile gerektiğinde yerleştirme işlemlerini yapmak.” Hükmü uyarınca Yükseköğretim Genel Kurulunun kararları doğrultusunda  üniversiteye giriş sistemine yeniden şekil verilmiş ve bu sistem 2017 yılı da dahil olmak üzere uygulanmıştır.

Yükseköğretime Geçiş Sınavı (Birinci Aşama) ; Ortaöğretimden yüksek öğretime geçişte iki aşamalı sınavın birinci aşaması “Yükseköğretime Geçiş Sınavı” olarak adlandırılan ortak ve tek bir sınav olarak yapılmıştır. “Yükseköğretime Geçiş Sınavı”, ortaöğretimi başarı ile tamamlayan ve yükseköğrenim görmek isteyen kişilerin tabi tutulacağı, yüksek öğretime geçiş için yeterliliği ölçen bir sınav olup bu sınavla,

a)    Açık öğretim programları ile örgün ön lisans programlarına yerleştirilmesinde esas alınacak olan başarı puanı,

b)    Lisans programlarına yerleştirme amacıyla yapılacak “Lisans Yerleştirme Sınavları”na girebilmek için aranan asgari başarı puanı belirlenmiştir.

Lisans Yerleştirme Sınavları (İkinci Aşama); “Lisansa Yerleştirme Sınavları”, adayların ders düzeyindeki bilgi ve yeteneklerini ölçen ve açık öğretim dışındaki örgün lisans programlarına yerleştirmede esas alınacak başarı puanını belirleyen sınavlar olarak gerçekleştirilmiştir.

Lisans Yerleştirme Sınavları; Matematik, Geometri Sınavı (LYS 1), Fen Bilimleri (Fizik, Kimya, Biyoloji) Sınavı (LYS 2), Türk Dili ve Edebiyatı, Coğrafya 1 Sınavı (LYS 3), Sosyal Bilimler (Tarih, Coğrafya 2, Felsefe grubu) Sınavı (LYS 4), Yabancı Dil Sınavı (LYS 5) olmak üzere beş alanda, Haziran ayında iki hafta sonunda  ve ayrı ayrı oturumlarda yapılmıştır.

2017 yılı Ekim-Kasım ayına gelindiğinde üniversiteye giriş sistemi yeniden değişmiş ve kısa adı TYT-YKS olan yine iki sınavlı bir sisteme geçildiği ilan edilmiştir. TYT sınavında öğrencilerin temel yeterliliklerinin esas alındığı Türkçe temel yeterlilik testindeki 40 soruya ek olarak 20 Sosyal Bilimler (Coğrafya, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, Felsefe, Tarih) sorusu, Temel Matematik testindeki 40 soruya ek olarak 20 Fen Bilimleri sorusu (Biyoloji, Fizik, Kimya) olmak üzere toplam 120 soru yer alacağı ilan edilmiştir. Sosyal Bilimler ve Fen Bilimleri testlerindeki soru adetleri, derslerin ortaöğretim programlarındaki ders saatleri yoğunluğuna göre değil, öğrencilerin temel yetkinliklerinin oluşmasına katkı sağlayan bilim alanlarına göre biri diğerinden üstün tutulmadan mümkün olduğunca eşit olarak dağıtıldığı YÖK tarafından duyurulmuştur. Yapılan açıklamalarda YKS’nin ilk oturumunda adayların diğer sosyal bilimler dersleriyle de ilişkili olarak Türkçeyi doğru kullanma, okuduğunu anlama ve yorumlama, kelime hazinesi, temel cümle bilgisi ve imla kurallarını kullanma becerilerinin matematik testine girecek adayların ise fen bilimleri dersleriyle de ilişkili olarak işlem yapma ve temel matematik prensiplerini gündelik hayatta uygulama becerileri ölçmeye yönelik olacağı ifade edilmektedir.

Ancak ölçme biçimini değiştirerek bilgiyi kullanmayı ve bilgiden yeni bilgi üretmeyi önceleyen, yaparak-yaşayarak öğrenmenin esas alındığı, öğrenen merkezli bir eğitim anlayışının eğitim sistemine egemen olup-olmayacağını zaman gösterecektir. Çünkü eğitim sisteminde bu anlayışla eğitim yapmadan yalnızca ölçme sisteminde bunu öncelemek arzu edilen sonuç için yeterli olmayacağı kaçınılmaz bir gerçektir.

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE SINAVLAR VE SONUÇLARI

“Değişen Sınavlar ve Değişmeyen Sonuçlar”

Ülkemizdeki eğitim sisteminin sınav odaklı olması ve başarıyı da bu doğrultuda değerlendirmesi çocuklarımızı ve gençlerimizi sürekli “daha kısa sürede daha fazla soruyu çöz” anlayışına yönlendirmektedir. Zamana karşı yapılan daha fazla soru çözme yarışı, öğrenmeyi zevkli ve kalıcı hale getiren keşfederek, yaparak-yaşayarak ve gözlem yaparak öğrenme yöntemlerinin ayak bağı olarak görülmesine neden olmaktadır. Bu anlayış, öğrenme açısından vazgeçilmez bir unsur olan merak duygusunu ortadan kaldırmaktadır.

Eğitimdeki bu yanlış anlayış çocuklarımızı yaparak yaşayarak öğrenme yerine ezberleyerek ya da kısa süreli çözümlerle sınav engelini aşma noktasına getirmiştir. Gelinen bu nokta ve ortaya çıkardığı vahim tablo sınav sonuçlarının biraz irdelenmesi ile kolayca görülmektedir. Özellikle fen bilimleri ve matematik alanlarındaki sınav sonuçları dikkat çekicidir.

Zaman içerisinde öğrenci performansını daha iyi ölçmek amacı ile üniversite sınav sisteminde yaşanan birçok değişikliğe rağmen öğrencilerin Türkçe, Matematik, Fen Bilimleri ve Sosyal Bilimler alanlarındaki başarı ortalamaları (bu duruma başarıdan çok soru çözebilme yeterliliği de denilebilir) üzerinde fazlası ile düşünülmesi gereken durumdur.

Sınav sonuçlarının incelenmesinden önce 2017 yılında yapılan YGS sınavına ilişkin bazı temel bilgileri hatırlatmak yerinde olacaktır. Sınava başvuran aday sayısı 2.162.895 olup bunların %43,99’u son sınıf, %28’02’si bekleyen (mezun ancak daha önce yerleşmemiş), %18,68’i üniversite öğrencisi, %7,81’i üniversite mezunu, %1,5’i ise yüksek öğretimden kaydı silinen kişilerden oluşmaktadır.

Sınav sonucunda tercih yapma hakkı elde eden 1.846.880 adayın 994.766’sı tercih yapmış, önlisans-lisans toplam 910.671 kişilik kontenjanın 696.288’ine yerleştirme yapılırken 214.383 kontenjan ise boş kalmıştır. Bu sonuçlar doğrultusunda 1.150.592 adayın ise hayalleri bir yıl daha ertelenmiştir.

Tablo 1. Yıllara göre sınava giren aday sayıları 

YIL

Sınava Giren Aday Sayısı

2003-ÖSS

1.502.605

2004-ÖSS

1.728.076

2005-ÖSS

1.730.876

2006-ÖSS

1.678.383

2007-ÖSS

1.776.441

2008-ÖSS

1.643.000

2009-ÖSS

1.451.350

2010-YGS

1.587.980

2011-YGS

1.711.254

2012-YGS

1.895.479

2013-YGS

1.805.126

2014-YGS

1.950.163

2015-YGS

1.987.488

2016-YGS

2.117.077

2017-YGS

2.162.895

 

Grafik 1. Yıllara göre sınava giren aday sayılarını gösteren grafik

Sınavlardan elde edilen sonuçların incelenmesi amacı ile ÖSYM arşivlerinde yer alan geçmiş yıllarda yapılmış farklı sınavların sonuçları değerlendirmeye alınmıştır. Bu kapsamda ÖSYM arşivlerinde bilgilerine ulaşılabilen bütün üniversiteye giriş sınavları incelenmiştir. Bu kapsamda sistemde yer alan en eski sınav 1998 yılında yapılan ÖSS-ÖYS sınavıdır.

1998 yılında son kez yapılan ÖSS-ÖYS sınav sistemi sonuçlarında alanlara göre başarı durumları aşağıda verilmiştir.

Tablo 2. 1998 ÖSS soru sayıları ve başarı ortalamaları

1998-ÖSS

Test Türü

Soru Sayısı

Ortalama

Sözel

86

33,99

Sayısal

86

12,15

 

Grafik 2. 1998 ÖSS soru sayıları ve başarı ortalamaları

 

1998 yılında yapılan sınavın ikinci basamağı olan ve ilk sınavdan belirli bir başarı göstermiş adayların girdiği ÖYS sınavındaki başarı ortalamalarına ilişkin tablo ve grafik aşağıda incelendiğinde ikinci sınavda da başarı durumunun fazla farklılaşmadığı görülmektedir.

Tablo 3. 1998 ÖYS soru sayıları ve başarı ortalamaları

 

1998-ÖYS

Test türü

Soru Sayısı

Ortalama

Fen Bilimleri

63

12,08

Matematik

53

11,46

Türkçe

63

37,98

Sosyal Bilimler

72

36,65

Grafik 3. 1998 ÖYS soru sayıları ve başarı ortalamaları

1998 yılında iki aşamalı olarak yapılan sınavdaki soru sayıları ve test türlerine göre ortalamalar incelendiğinde her iki sınavda da öğrencilerin sözel testlerdeki başarılarının sayısal testlerdeki başarılarından 3 kat daha fazla olduğu görülmektedir. Sınavın ilk aşaması olan ve sözel-sayısal alandaki temel bilgileri ölçmek amacı ile yapılan ÖSS sınavda sayısal alandaki başarı oranı 7’de 1 yani her 7 sayısal sorusundan ancak 1 tanesi çözülebiliyor. Sözel testteki durum ise biraz daha iyi ortalama 2,5’te 1 yani her 5 sorudan ancak 2 tanesi çözülebilmiş. Sınavın ikinci aşaması olan ve ilk sınavda barajı geçmiş olan yani nispeten daha başarılı olduğu grubun girdiği ÖYS sınavında ise durum çok farklılaşmıyor. ÖYS sınavında sayısal alan Fen Bilimleri ve Matematik, sözel alan ise Türkçe ve Sosyal Bilimler olmak üzere toplam dört farklı test türünde yapılan sonuçlar incelendiğinde; Fen Bilimlerindeki ve Matematik testlerindeki her 5 sorudan 1’ini ancak çözebilmişken, Türkçe ve Sosyal Bilimlerde ise her iki sorudan birinin çözülebildiği görülmektedir.

Tablo 4. 2003-2017 Yılları test türlerine göre ortalamalar

Yıl

Türkçe

Sosyal Bilimler

Matematik

Fen Bilimleri

2003

20,7

13,1

10,1

5,6

2004

19,3

11,6

7,9

4,8

2005

20,2

11,3

7,5

3,9

2006

14,7

12,3

8,5

2,7

2007

15,9

7,6

9,1

7,4

2008

18,3

11,4

8,6

3,9

2009

14,1

11,4

9,0

4,0

2010

21,5

12,4

11,4

4,6

2011

21,9

11,6

7,5

4,1

2012

18,0

11,63

6,92

3,56

2013

16,8

12,1

7,5

3,5

2014

18,7

11,2

6,1

3,5

2015

15,8

10,7

5,2

3,9

2016

19,101

10,752

7,891

4,697

2017

17,278

12,308

5,128

4,611

 

 

Tablo 4’de 2003-2017 yılları arasında yapılan üniversiteye giriş sınavlarındaki puan türlerine göre ortalamaları incelendiğinde dört farklı puan türünde de ortalamaların sürekli düşüşte olduğu, yalnızca sınav sistemin değiştiği ilk ortalamaların biraz yükseldiği ertesi yıl yine düşüşe geçtiği görülmektedir. Türkçe testlerinde ortalamaların matematik testi ortalamalarının iki katı olduğu 2003-2004 yıllarından 2016-2017’ye gelindiğin de üç katına çıktığı görülmektedir. Benzer biçimde sosyal bilimler testi ortalamalarının da fen bilimleri testi ortalamalarının ortalama üç katı olduğu belirlenmiştir.

Dört farklı puan türü içerisinde sözel alandaki test türlerindeki başarının sayısal alandaki test türlerine kıyasla daha yüksek olduğu, matematik ve fen bilimlerindeki çözülen soru ortalamalarında yıllar içerisinde bir düşüş olduğu,   matematik testinde 5-7 ortalama, fen bilimlerinde ise 3-4,5 aralığında olduğu tespit edilmiştir. Bu durumu aşağıda verilen Grafik 4’te daha iyi anlaşılacaktır.

Grafik 4. 2003-2017 Yılları test türlerine göre ortalamaları gösteren grafik

 

 

2003-2017 yılları arasında yapılan ve 1998 deki sonuçlarla da örtüşen biçimde fen bilimlerinde ortalama 5 netin, matematikte ortalama 10 netin ve sosyal bilimlerde ise ortalama 15 netin üstüne çıkamayan sonuçlar 2 milyonun üzerindeki öğrencinin durumunu göstermesi açısından oldukça önemli ve vahim bir tablodur.

YENİ SINAV SİSTEMİ VE ESKİ SONUÇLAR

2018 yılında yapılan sınav sistemi değişikliği sonrası da sınav sonuçlarında değişiklik olmamış, aşağıda Tablo 5’de de görüldüğü üzere sınava giren öğrenci sayısı artarken, gençlerin sınavda gösterdikleri performans ise değişiklik göstermemiştir.

Tablo 5. 2018 YKS’ye İlişkin Sonuçları Gösteren Tablo

Sınava Başvuran Aday Sayısı

Türkçe

Temel Matematik

Sosyal Bilimler

Fen Bilimleri

2.381.412

16,179

5,642

6,003

2,828

 

 

MESLEK LİSELERİNDEKİ BAŞARI!!!

Meslek liselerinde öğrenim gören öğrencilerin başarı durumunu değerlendirebilmek için ÖSYM tarafından verilen ve adayların baraj puanı geçme durumlarının dikkate alındığı yüzdeler kullanılmıştır. Zaman içerisinde lise türleri açısından değişeme gidildiği için sonuçlar 2004-2010 ve 2010-2012 olmak üzere iki farklı tablo halinde verilmiştir.

Tablo 5. 2004-2010 yılları arası lise türlerine göre sınavı kazanma yüzdesi(baraj puanı geçme)

 

 

 

YIL

Lise Türüne Göre Sınavı Kazanan Aday Yüzdesi

Lise Çıkışlı Öğrenciler

Meslek Lisesi Çıkışlı Öğrenciler

2004

%64,6

%33,7

2005

%67,1

%33,8

2006

%78,48

%20,70

2007

%70,97

%34,55

2008

%78,24

%20,48

2009

%75,43

%23,08

2010

%69,82

%28,75

 

 

Grafik 5. 2004-2010 Lise türlerine göre başarı oranlarını gösteren grafik

 

2010 yılından itibaren lise türlerinde farklılaşma ortaya çıkmış ve sonuçlarda bu yeni durum üzerinden değerlendirilmiştir. Ancak yeni durum eski sonuçları değiştirmemiş ve meslek liselerinin sınavlardaki düşük başarısı devam etmiştir.

Tablo 6. Lise türüne göre 180 puan ve üzeri alanların oranı

Lise Türü

2010

2011

2012

Sosyal Bilimler Lisesi

%100

%100

%100

Fen Lisesi

%99,93

%99,68

%99,96

Anadolu Lisesi

%99,81

%99,68

%99,82

Sağlık Meslek Lisesi

%87,02

%88,3

%82,81

İmam H. Lisesi

%82,69

%80,85

%72,6

Endüstri Meslek Lisesi

%47,05

%41,78

%33,27

 

 

Grafik 6. 2010-2012 Lise türüne göre 180 puan ve üzeri alanların oranını gösteren grafik

 

 

Tablo 5 ve Tablo 6’daki lise türlerine göre başarılar incelendiğinde zaman içerisinde sınav sistemleri ve lise türlerinde değişimler olmasına rağmen meslek liselerindeki başarının da yıllar içerisinde sürekli düşüşte olduğu belirlenmiştir. ÖSYM tarafından paylaşılan sonuçlardaki başarı ölçütü adayların baraj puanı geçmesi olarak tanımlanmıştır. Ancak sonuçlar yıllar içerisinde farklı şekillerde verildiği için sonuçlar iki tablo halinde verilmiştir. Bunun yanında lise türlerinin 2012 yılından sonraki sonuçlar ayrı ayrı lise türleri üzerinden ve başarı oranları yerine üniversiteye yerleşme(Lisans, önlisans ve AÖF) rakamları üzerinden verilmediği için önceki yılların sonuçları ile karşılaştırılamamıştır.

2012 yılına kadar olan sonuçlar incelendiğinde Fen ve Anadolu Liseleri (bugün ki karşılığından farklı olarak eski sistemde sınırlı sayıda olan Anadolu Liseleri) başarı oranları açısından meslek liselerinin çok önünde olduğu ve %100’e yakın başarı sağlandığı buna karşın meslek liselerinde başarı oranının 2004-2010 yılları arasında %30 civarında olduğu belirlenmiştir. 2010-2011-2012 yıllarında ise Fen, Anadolu ve Sosyal Bilimler Liselerinin yine %100’e yakın başarı gösterdikleri, İmam Hatip Liseleri ve Endüstri Meslek Liselerinin ise başarı oranlarının düşüşte olduğu, İHL’ler de % 70 civarına Endüstri Meslek Liselerinde ise % 30 civarına düşmüştür. Bu yıldan sonra lise türlerinde değişikliğe gidildiği için önceki yıllarlar ile değerlendirilemeyecek bir yapı ortaya çıkmıştır.

SONUÇ VE ÖNERİLER

2017 yılının sonlarına gelinirken üniversiteye giriş sınavında değişikliğe gidilmiştir. Yapılan bu değişiklikler aslında öğrenci niteliğini ya da öğrenme sürecinin niteliğini değiştirmeye yönelik olmayıp, sınava giren öğrencilerin kendilerine yöneltilen çoktan seçmeli soruları yani doğru cevabı seçenekler arasında yer alan soruların cevabını bulmaya, öğrencinin ezber kabiliyetini belirlemeye yönelik bir ölçme yöntemidir. Yüksek Öğretim Kurumu’ da bu konunun farkında olduğunu “Öğrenilen bilginin ezber düzeyini ölçmekten daha çok dünyadaki gelişmiş yükseköğretim sistemlerinde olduğu gibi bilgiyi kullanmayı ve bilgiden yeni bilgi üretmeyi önceleyen Temel Yeterlilik Testi (TYT)’nin bu yıl uygulanacağını” ifade ederek yerinde bir bakış açısı geliştirmiştir. Fakat bilgiyi kullanmayı ve bilgiden yeni bilgi üretmeyi önceleyen bir anlayışla yetiştirilemeyen gençlerden bu yeterlilikleri ölçmek oldukça zor bir iş olacaktır.

Aslında 2 milyondan fazla öğrencinin her yıl girdiği bu sınavlarla yapılan ölçme işlemini iyi yapıldığı söylenebilir. Ancak problem ölçülmek istenende, zira sınav sistemleri değişse de ölçülmek istenen şey değişmiyor. Yanlış şeyi doğru ölçmeye çalışan bir sistem oluşturarak eğitim sistemimizi bir çıkmaza sürüklemiş durumdayız. Bu sistem bize daha fazla ezber yapan, temel bilimleri bilmeyen, okuduğunu yeterince anlayamayan, sosyal yeterlilikleri düşük, işbirlikli öğrenme yöntemini kullanmayan, proje tabanlı öğrenme süreçlerinde yer almamış ve doğal olarak kendi özgün fikirlerinin peşinden koşamayan, bilgiden yeniden bilgi üretemeyen sadece toplumda geçerli bir statüsü ve ekonomik gücü olan bir mesleğe yönelmek ya da “kapağı atmak” amacı ile birbiri ile yarıştırılan gençleri yetiştiriyor.

Sınavlardaki başarı ortalamaları incelendiğinde temelde iki problemin öne çıktığı görülmektedir.  Bunlardan birincisi; fen bilimleri ve matematik alanlarındaki başarının özellikle de fen bilimlerinde başarının çok düşük olmasıdır. İkincisi ise; meslek liselerindeki öğrencilerin sınavlarda ortaya koydukları düşük başarıdır.

Bu iki temel göstergeden yola çıkarak aşağıdaki değerlendirmelerde bulunulmuştur.

  • Üniversiteye giriş sınavlarına giren öğrenci sayısının fazla olması ve süreç içerisinde meslek liselerine yönlendirme konusundaki yetersizlikler sınav sonuçlarının başarı ortalamalarını doğrudan etkilemiştir.
  • Zorunlu eğitimin orta öğretimi de kapsamış olması süreçteki bütün öğrencileri akademik eğitime zorladığı ve meslek liselerine yönelik nitelikli öğrenci geçişini zayıflattığı değerlendirilmiştir.
  • Eğitim sistemimiz temel bilimler olan fizik, kimya ve biyoloji öğretiminde yetersiz kalmaktadır. Temel bilimler olarak adlandırılan bu alanlardaki eksiklik ülkenin bütün bilimsel potansiyelini doğrudan etkileyebilen önemli bir eksikliktir.
  • Fen bilimlerinin öğretiminde öğrenci merkezli, yaparak yaşayarak, deney ve proje tabanlı bir öğretimin olmaması bu alanlardaki becerilerin sınırlı kalmasına neden olmaktadır.
  • Fen eğitimin ortaöğretim yıllarında egemen olan ve temel başarı kriteri olarak kabul edilen merkezi sınavlara göre yapılandırılan eğitim sistemi fen eğitimini doğrudan etkilemiştir. Zira fen eğitimi; gözlem yapmayı, deneyleri, sorgulamayı, keşfederek öğrenmeyi, işbirlikçi eğitim anlayışına ihtiyaç duyar.
  • Eğitim sisteminde daha kısa sürede daha fazla soru çözme anlayışının egemen olması,  eğitimin ilk yıllarından itibaren aktif ve oyun temelli öğrenme anlayışına ihtiyaç duyan sayısal alandaki öğrenme başarısını dorudan etkilemektedir.
  • Sınavlardaki başarı ortalamaları dikkate alındığında Türkçe ve Sosyal Bilgiler alanlarındaki başarının matematik ve fen bilimleri alanlarına kıyasla daha iyi düzeyde olduğu belirlenmiştir. Sözel alandaki bu fark eğitim sistemimizin ezberi ve tek taraflı bilgi aktarımını esas alan yapısı ile ilişkilendirilebilir.
  • Türkçe ve Sosyal bilgiler alanlarında ortaya çıkan ve sayısal alana kıyasla daha başarılı tablo ise aslında geçici bir başarıdır. Ezber ve merkezi sınav odaklı anlayışı aşabilmek için geçici olarak ortaya çıkan, aslında kalıcı öğrenmelerin sağlanamadığı aldatıcı bir sonuçtur.
  • Sınavlardaki başarı ortalamalarının lise türlerine göre değerlendirildiği veriler dikkate alındığında Fen, Sosyal Bilimler ve Anadolu liselerine giden yani ortaokuldan liseye geçerken yapılan ölçümlerde belirli bir standardı yakalamış olan öğrencilerin ortaöğretimden yüksek öğretime geçişte de bu seviyeyi genel olarak korudukları ve sınav sonuçları açısından % 100’e yakın bir başarı sağladıkları görülmektedir.
  • Lise türleri içerisinde meslek liselerinin başarı ortalamalarının sınav sonuçları açısından son derece yetersiz olduğu, Fen ve Anadolu liselerine kıyasla sınırlı bir başarı ortaya koydukları görülmektedir. Ortaokuldan liseye geçerken belirli ölçme yeterliliklerinin altında kalarak meslek liselerine yerleşen çocukların lise öğrenimi boyunca da bu yetersizliklerinin pekiştirildiği değerlendirilmektedir.

Yapılan bu değerlendirmeler ve tespit edilen eksikliklerden yola çıkarak çözüme dair söylenecek naçizane birkaç cümle ise şunlardır:

  • Eğitim sürecimizin çıktılarına ilişkin tespit edilen düşük başarı oranlarının giderilmesi sınav sistemlerinde yani ölçme aşamasında yapılacak değişiklikler ile sağlanması mümkün değildir. Üstelik yapılan bütün sınav değişikliklerine rağmen başarı oranlarının benzer olması her defasında ölçme işleminin iyi yapıldığına da işaret ederken farklı ölçme biçimlerine rağmen benzer başarısızlıkların tespit edilmiş olması da temel sorunun sınav sitemi olmadığını desteklemektedir.
  • Eğitim sisteminin okul öncesi dönemden başlayarak öğrenen merkezli, yaparak yaşayarak öğrenme imkanlarının olduğu, oyun temelli ve aktif öğrenmenin esas alındığı öğrenme ortamlarından oluşturulması önemlidir.
  • Merkezi sınavlarla bilgi açısından tektipleştirilen ve farklılıkları göz ardı edilen öğrencilerin doğal yeteneklerini ortaya çıkaracak, bireysel değerlendirmelere imkan tanıyan dolayısıyla öğrencinin doğal potansiyelinin ve farklılıklarının belirlenmesine ve bunların gelişmesine imkan tanıyan bir değerlendirme anlayışına ihtiyaç vardır.
  • Üniversiteye giriş sınavlarında sorulan sorularla MEB kazanım ve göstergeleri arasındaki koordinasyonun daha fazla dikkate alınması öğrenci kazanımlarının doğru ölçülebilmesi açısından önemlidir.
  • Meslek liselerine öğrenci seçimindeki önceliklerin doğru belirlenmesi ve meslek liselerinde öğrenim gören öğrencilerden de beklentilerin bu yönde ayarlanması önemlidir.
  • Meslek liselerinde öğrenim gören öğrencilerin merkezi sınavlarla Fen ve Anadolu liselerindeki öğrencilerle yarıştırılmak yerine mesleki yeterliliklerinin geliştirilmesine yönelik değerlendirmelere tabii tutulmamaları önemli bir eksikliktir.
  • Eğitim sisteminin ana unsuru olan ve sistemi öğrenen ya da öğreten merkezli yapma yeteneğini tek başına elinde bulunduran öğretmenin niteliği ise bütün sorunların çözümünde ana noktadır.
  • Eğitim fakültelerinin ve öğretmen yetiştirme anlayışının öğrenen merkezli olacak şekilde düzenlenmesi ile oluşacak dip dalgası bütün süreci baştan sona değiştirecektir. Bu doğrultuda mevcut öğretmenlerin ve öretmen adaylarının niteliğine yapılacak planlı ve bütüncül yatırımlar önemlidir.
  • Hepsinden önemlisi eğitimin siyaset üstü olduğu ve ülkemizdeki bütün insanların ortak paydası olduğu gerçeğini kabul ederek, eğitimdeki olumlu sonuçlar için doğru iş ve yeterli zamana ihtiyaç olduğunun unutulmaması gerekmektedir.

 

YARARLANILAN KAYNAKLAR

http://www.osym.gov.tr

http://www.yok.gov.tr

http://www.aljazeera.com.tr/gorus/turkiyede-universite-giris-sinavlari-ve-egitimde-nitelik-sorunu

Yorum Ekle
Yorumlar
Henüz Yorum Eklenmemiş